Harikulade zeka ve hafızası sebebiyle Molla Said-i Meşhur diye tanınan, 1878 yılında Bitlis vilayetine bağlı Hizan İlçesinin Nurs köyünde dünyaya gelen bu zatın bir gün ''Zamanın Harikası'' olarak anılacağı kimin aklına gelirdi ki?
Evet hakikaten Üstadın ''İman insanı insan eder, belki insanı sultan eder.'' cümlesi tecelli edecek, İman dolu göğsü ile İslamın sönmez ve söndürülemez bir güneş olduğunu bütün dünyaya ıspat etmek adına çıktığı bu kutsi yolun sonunda bir ekol haline gelecek ve tüm İslam coğrafyalarında Bediuzzaman olarak anılacaktı. Fakat bu ünvanı almak o kadar kolay olmamış. Hertürlü işkenceyi çekmiş, adeta hayatı zindana çevrilmişti.
Ne mutlu ki Bediuzzaman İslam hakikatlerini anlatma yolunda sürgünden sürgüne gönderilmiş, hakkında defalarca mahkumiyet kararı çıkarılmıştı. Evet ne mutlu ki diyorum çünkü Burdur'da Nur'un ilk kapısını açan Said Nursi sürüldüğü Barlada Sözler, Mektubat, ve Lemaların büyük bir bölümünü yazmış, sırasıyla Ispartaya oradan Eskişehir ağır ceza mahkemesince Tesettür Risalesi'nden dolayı kendisine on bir ay mahkümiyet kararı, ardından Kastamonu, Denizli, Emirdağ daha sonra Afyon hapishanesi ve son olarak yeniden Emirdağ'a götürülüyor.
Nurların engellemesine yönelik atılan bu adımlar, bu sürgün dolu yıllar Nur'ların yayılışını engelleyememiş, aksine Bediüzzaman Hazretleri'nin kısa sürede bir çok talebe kazanmasını sağlayıp, Nur'ların yurdun dört bir yanına hızla yayılmasına olanak vermiştir. Dolayısıyla Allah Nur'ları zalimin eliyle yaymış, zalimler istemesede Nur'lar tamamlanmıştır.
Nur'ların yayılışına engel olmak için Üstad'ın dünyasını cehenneme çevirmek isteyenlere karşı susmamış, dönemin Milletvekillerinden Osman Yüksel Serdengeçti'nin tabiriyle "Herkesin sustuğu ve susturulduğu bir dönemde susmayan ve susturalamayan tek adam" zalimler karşısında her daim hakkı haykırmıştı.
Nur düşmanlarının çeşitli zehirleme vakaları ve türlü komplolarına karşı hiç bir zaman pes etmemiş, davasında geri adım atmamış, yine kedisinin tabiriyle " Milletimin imanını selamette görürsem, cehennemin alevleri içinde yanmaya razıyım. Çünkü vücudum yanarken gönlüm güllük, gülistanlık olur." Şuuruyla adeta tek başına ayaklar altına alınan, Hakk'ı hakikati tutup kaldırmıştı.
Bu çile dolu yılların sonunda serpilen tohumların adeta ormana döneşeceğini, Nur talebelerinin milyonlara ulaşacağını bugünleri görürcesine şu cümleleriyle müjdeleyen Üstad ‘’Eskimeyen Bir Ekol’’ tabirini sizcede tasdik etmiyor mu? (…) Ben maddî, manevî her şeyimi feda ettim. Her musibete katlandım. Her işkenceye sabrettim. Bu sayede hakikat-ı imaniye her tarafa yayıldı. Bu sayede Nur mekteb-i irfanının yüz binlerce, belki de milyonlarca talebeleri yetişti. Artık bu yolda, hizmet-i imaniyede onlar devam edeceklerdir. Ve benim maddî, manevî her şeyden feragat mesleğimden ayrılmayacaklardır. Yalnız ve yalnız Allah rızası içün çalışacaklardır. (…) Nur mekteb-i irfanının talebeleri bu vasiyetimi hiçbir zaman unutmasınlar.”
Vesselam...
Yorum yapmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir. Yada Misafir Olarak Yorum Yapabilirsiniz.Üyeliğiniz varsa üye girişi yapabilirsiniz. Yeni üyelik için üyelik formunu kullanabilirsiniz.