Türkiye de Kasım 2002 seçimleri ile iktidarı tek başına koalisyonsuz olarak devralan ak parti, 2007 ve 2012 seçimleri ile de oylarını çoğaltarak iktidarını perçinlemiş durumdadır.
Son olarak iki kişiden birinin desteğini alan Ak Parti, kendi içinde ciddi bir motivasyon sağlamış olsa da uç seçimdir oylarını yükselterek yola devam ediyor olması ülkede ciddi bir muhalefet partisi eksikliğini ortaya koydu.
Bu durumun ülkemizde tam anlamı ile demokrasinin yerleşmesi açısından ciddi sıkıntılar doğuracağının sinyallerini yakın zamanda ki bir çok tartışma ile yaşamaya devam ediyoruz.
Normalde iktidarlar kendisini var eden statükonun peşinden koşarak değişime kapalı bir tavır sergilerler. Bu da ilerleyen dönemlerde kan kaybetmelerine ve statükoyu değiştirmeye yönelik propaganda geliştirebilen muhalefetin iktidar olma yolunu açar.
Ülkemizde ise tam tersi olarak değişim yanlısı olan iktidar, kendilerince çeşitli nedenlerle statükoya sarılan muhalefet partilerine iktidar olmanın yolunu kapatıyor. Örneklemek gerekirse Kemalist statükoyu ilahi bir emir telakki eden bir ana muhalefet olan CHP’ nin, eski dünyanın klasik ırkçı söylemlerinden kurtulamayan bir diğer muhalefet partisi MHP’ nin ve nihayetinde varlığını borçlu olduğu şiddet sarmalından bir turlu kurtulamayan BDP’ nin yakın zamanda da klasik seçmenlerinin bulunduğu seçim bölgelerini aşabilecek değişim politikalarını benimseyecekleri uzak görünüyor.
Bu resimde tam anlamı ile muhalefet görevini halkın oyları ile hak etmiş olan partilerin yerine getirememiş olmalarından faydalanan diğer partisiz muhalefetler ortaya çıkmaktadır. Bunu en belirgin olarak yakın zaman da gezi olaylarında gördük. Oradaki güdümlü şiddet gruplarını bir tarafa koyarsak meydana çıkarak iktidarı protesto eden vatandaş bir şeylerin kendileri açısından yolunda gitmediği kanaatinde idi, ama bunu koro halinde net olarak dile getirememiş olmaları da dış güdümlü bazı odakları harekete geçirdi. Oysa orada insanların Taksim platformunun iddia ettiği gibi ne 3.köprü ile ne hava alanı, ne de kanal İstanbul ile bir sorunları vardı. O hareket bence ne istediğini tam olarak ortaya koyamadan marjinal hale getirildi. Çünkü oradaki insanların diline tercüman olacak bir partili muhalefet yoktu. Bunun en net göstergesi ise Gezi olayları devam ederken protestocular arasında yapılan anketlerde lider olarak Başbakanın yerine kimi alternatif düşünüyorsunuz sorusuna yüzde yetmiş gibi bir oran net olarak cevap verememişti.
İkinci olarak bunu dershane tartışmaları ile camianın medya üzerinden yürüttüğü baskı kampanyaları ile görmekteyiz. Camia mensuplarına ve o harekete gönül vermiş sade insanımız bugünkü kendi dünya görüşlerine göre iktidarı ikame edecek bir alternatiflerinin olup olmadığı sorulduğunda neredeyse hepsi menfi cevap vermekteler.
Aslında su an milletimiz bunun çok da farkında olmasa bile devlet yetkilileri gelecekte bu durumun ülkemiz acısından tehlikeli sonuçlar doğuracağını biliyor ve yeni bir anayasa ile parlamenter sistemden bir an önce uzaklaşıp partili Cumhurbaşkanı, yarı başkanlık veya tam başkanlığa geçmemizin kaçınılmaz bir zorunluluk olduğunu Anayasa mahkemesi başkanı dahil bir çok anayasa hukukçuları yüksek sesle dile getiriyorlar. İleride seçilmiş ve son derece yetkileri fazla olan bir Cumhurbaşkanlığı makamı ile yürütmenin başı olan Başbakanın çatışması kaçınılmaz olacak, ayrıca
tam da ülke olarak bir çok alanda vites yükseltmişken yapılacak bir kaza çok daha vahim sonuçlar doğuracaktır.
Dershanelerin kapatılması tartışmasında zaman zaman yaptığımız subjektif değerlendirmelerimiz camiadaki kardeşlerimizi biraz üzmüş olabilir, ancak bir şeyi lütfen tekrar tekrar düşünsünler ve ona göre propaganda yürütsünler. Kendileri bir siyasi hareket değildir ve bildiğim kadarı ile de Ak Partiyi ikame edecek bir siyasi harekete meyil etmeyecekleri de aşikar. Ak Partinin 11 yıldır demokrasi ve özgürlükler noktasında yaptığı atılımlar sonucunda bu kadar yüksek sesle tepkilerini dile getirebilmekte olduklarını da unutmamaları gerekir. En önemlisi tepkinin fazlası gaye deki hikmete zarar verir ve çoktan vermeye başladı, zira muhterem Fetullah Gülen Hoca Efendi uzunca bir zamandır siyasi mülahazalara angaje olarak gerçek konumu olan insanları hakka ve İslam’ a yöneltme vaazlarından nispeten uzaklaşmış nerede ise bütün siyasi meseleler hakkında demeç veren bir figür durumuna doğru yol almaktadır. Bu durum ortalama sade vatandaşların gönlünde ki yeri kadar kendine gönül vermiş camia mensuplarını da rahatsız edeceği kanaatindeyim.
Ayrıca siyasi konularda alenen medya üzerinden beyan veren her hangi bir Hoca Efendi, bulunduğu makama karşı saldırı için bekleyen odaklara bir hayli propaganda malzemesi vermiş olacaktır.
Yapılan kampanyalar ile suyun akışını terse çevirmeye çalışan maalesef camiaya angaje olmuş liberal mihraklara dikkat etmeleri hususunu naçizane olarak camiadaki kardeşlerime ve ağabeylerime hatırlatıyor
Ve
Başbakanımızın bir sözü ile bitiriyorum;
Beraber Yürüdük Biz Bu Yollarda,
Durmak Yok Yola Devam,
Zira alınacak daha çok mesafe var.
Saygıyla.
Yorum yapmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir. Yada Misafir Olarak Yorum Yapabilirsiniz.Üyeliğiniz varsa üye girişi yapabilirsiniz. Yeni üyelik için üyelik formunu kullanabilirsiniz.