ÖNE ÇIKANLAR :

YAZARLAR

Üçüncü Köprü ve Yavuz Sultan Selim Han

A.Hakan KARA

31 Mayıs 2013 Cuma 21:04
  • A
  • A

Geçtiğimiz günlerde temeli atılan 3 ncü köprünün adını Yavuz Sultan Selim olarak öngörmüş Devletli büyüklerimiz.(keşke aynı kararı millet ile istişare ederek alsalardı) Köprüden ve köprünün bağlanacağı otoban ve bağlantı yollarının nereden geçeceği,birilerine rant oluşturdu mu? ne kadar ağaç kesilecek ? otobanın geçeceği bölgeler imara açılacak mı ? bu sorular geçiştirilirken köprünün ismi bir hayli tartışma konusu oldu.Adı tartışmaya konu olan Osmanlının dokuzuncu padişahı Yavuz Sultan Selim Han; İlk Osmanlı Halifesi olması hasebi ile ehli sünnet itikadından olan kesimler için Osmanlı ülkesinde ve Müslüman Dünyasında birliği sağladığı gerekçesi ile hayırla yad edilirken,bir diğer kesim olan Müslümanlığın Şii yorumunun Anadolu versiyonu olan Alevi,Kızılbaş vatandaşlarımız tarafından pek hayırla yad edildiği söylenemez.

Yavuz Sultan Selim Han'ın şahsına münhasır kişiliği hepimizin malumudur.Sert bir mizaca sahip idi,hatta şehzadeliği zamanında dahi Devletin bel kemiği olan Türkmenlerin Devletten duyduğu memnuniyetsizliği ve Safevi Devletine yönelmelerini fark etmiş,Türkmenlerin Devlete bağlanmasını sağlamak için,İstanbul yönetiminden izin almaksızın Gürcüler üzerine sefer yapmış ve bu seferlerin en önemlisi olan Kütayis seferinde ; Kars,Erzurum,Artvin illerini feth ederek insiyatif sahibi olduğunu gösteriyor,aynı zamanda İstanbul ve Yeniçeriye ileride nasıl bir yönetim tarzı oluşturacağının sinyallerini veriyordu.

Yavuz Sultan Selim Han bunun yanında her şeyin sadesini sever gösterişten pek haz etmezdi.Onun düşüncesine göre süs ve gösteriş kadınlığın,sadelik ise erkekliğin özelliğidir.
İşte bundan dolayı,oğlu şehzade Süleyman (Kanuni) bir gün pek gösterişli, allı pullu bir kıyafetle karşısına çıkıp elini öpmek isteyince,şöyle azarladığından bahs edilir;

Bre Süleyman sen böyle giyinirsen anan ne giysin ?

Yavuz Sultan Selim Han şiire, edebiyata ve satranç oynamaya meraklı biriydi.Aynı şekilde Şah İsmail'de de bu özellikler vardır.Şah sarayında ünlü şairleri barındırır ve çok iyi satranç oynardı,yada can korkusuyla kimse yenmeye cesaret edemediği için kendini yenilmez sanmıştı.Bunu bilen Yavuz Sultan Selim Han(o günlerde daha Trabzon Valisi) Şahın bu özelliğini kullanarak onu yakından tetkik etmek ister.Tebdili kıyafetle (gezgin bir abdal kılığında) Şahın ülkesine gider.Hanlarda,Kervansaraylarda satranç oynayarak önüne geleni yener.Yavuzun namı Şaha ulaşır.Şah der ki;çağırın birde benimle oynasın.Yavuz ilk el bilerek yenilir,Şah tam gururlanacaktır ki ikinci el Şahı yener.Şah İsmail sinirlenir ve Yavuz Selim'e der ki ; ''sen edep nedir bilmez misin ? Hiç Şahlar Mat edilir mi ? Elinin tersiyle Yavuz Selim'in göğsüne tokat atar.Şahın kızdığını anlayan Selim Şahın huzurundan ayrılırken bu şiiri okur.

Sanma Şahım herkesi sen,sadıkhane dost olur
Herkesi sen dostum sandın,belki ol ağyar olur
Sadıkhane belki ol alemde,dildar olur
Yar olur,ağyar olur,serdar olur.

Ancak Şah İsmail hala onun Yavuz Sultan Selim Han olduğunu anlamamıştır.
Yavuz yediği tokadın acısını unutmaz.Bir kaç yıl sonra Çaldıran Savaşında Şah İsmail'i yener ve bir mektup gönderir.Mektupta o günkü tokadın acısını aldığını söyler ve ilave eder ;Atacaksan tokadı böyle atacaksın.

Yavuz Sultan Selim Han ülkenin doğusundaki Şii tehlikesini ve Anadolu'daki huzursuzlukların farkında idi.Müdahale edilmediği takdirde bölgenin Safevi Devletine ilhak olacağını öngörüyordu.Bu duruma kayıtsız kalan naif bir şahsiyet sahibi olan cennet mekan babası 2 nci Beyazid'i bir yeniçeri darbesi ile tahttan indirip Devletin kontrolünü eline alacak kadar da Devletçi ve Mutlakiyetçi idi.Tabii bu olayları dönemin şartlarında değerlendirmek tarih açısından daha nesnel sonuçlar ortaya çıkaracaktır.Zira Yavuz Sultan Selim,Ayasofya Camii'nde yapılan bir törenle,son Memluk Halifesi III. Mütevekkil'den kutsal emanetleri ve toprakları aldığı zaman;oradaki yöneticilerin kullandığı Hakimu'l -Haremeyn (kutsal beldelerin hakimi)sıfatını uygun görmeyip kendini Hadimü'l-Haremeyn (kutsal beldelerin hizmetkarı) ilan ederek bu işlere kuru taht sevdası için girişmediğini göstermiştir.Kendini Hadim-i Haremeyn-i Şerifeyn yani Mekke ve Medine'nin hizmetkarı olduğunu ilan etmiştir.

Yavuz Selim Han diğer Osmanlı hükümdarları gibi bir hususunda farkında idi, bir yerde gönülleri feth etmeden; dünyanın en kalabalık orduları senin olsa ve en iyi silahlarını kuşanmış olsalar dahi bu ancak işgal olur du fetih olmazdı ! oda önce gönülleri feth etme yolunu seçmişti. Bölgenin kanaat önderlerinden olan İdris-i Bitlisi aracılığı ile bölge insanı ile bir gönül köprüsü kurmuş ve daha sonra o ince ruhundan şu mısralar dökülecekti ;

Padişah-ı alem olmak bir kuru kavga imiş
Bir veliye bende olmak cümleden a'la imiş.

Bir veliye bağlanmanın cihan padişahlığından daha iyi, daha doğru, daha yüceltici olduğunu söyleyen kişi bir cihan padişahı ise biraz durup düşünmek gerekiyor. Öyle ya, dünya haritasına bakıp Ne kadar da küçükmüş ! diyen, sekiz yılı biraz aşan saltanat döneminde Osmanlı topraklarını neredeyse üç kat genişleten, devlet hazinesini ağzına kadar altınla dolduran cihan padişahı Yavuz Sultan Selim Han söylüyor bunu.

Aynı zamanda ;

Merdüm-i dideme bilmem ne füsun etti felek
Giryemi füzun eşkımı hun etti felek
Şirler pençe-i kahrımda olurken lerzan
Beni bir gözleri ahuya zebun etti felek

Diyecek kadar İnce ruhlu ve Aşk adamı .

Tarih kitapları bu Cengaver Osmanlı Sultanının “Yavuz” tarafını fazlaca nazara verir de asıl hüviyetini, yani “Selim” yanını ihmal ederler.

Yavuz Sultan Selim Hanın o gün Anadolu’da sağladığı birlik sayesinde; bugün diğer şia bölgelerine nazaran en huzurlu hayatı Anadolu’ da Şia’ nın bir yorumu olan Alevi ,Kızılbaşlığı benimsemiş vatandaşlarımız yaşamaktalar zira Bahreyn’den Yemen’e Lübnan’dan Suriye’ye ve Irak'a kadar olan bölgede yaşayan Şii ve kolları Zeydi'lerin,İsmaili'lerin,Nusayri'lerin vs. durumu ortada !Osmanlı'dan sonra hiç durmadan kanayan bir yara oluştu bölgede.Ancak bölgedeki proplemleri sadece mezhep sorununa bağlamıyorum tabi ki ! sebeplerden birisi elbet.Yavuz Sultan Selim Han’ın 40 ila 70 bin Kızılbaşı kestiği iftirasını atan safeviler ve yandaşlarını,bugünkü artçı Devletleri İran’ ın bitmek tükenmek bilmeyen fitnelerini göz ardı etmemek lazım ..

Nasrettin Hocanın deyimi ile hırsızın hiç mi suçu yok ! Abdullah İbni Sebe’ den bu güne fitne yuvasının hiç ardı arkası kesilmedi ki !

Milletimiz analitik düşünmeli ve büyük resmi görmelidir.Amerika trilyonlar harcayarak körfez savaşına girişti ve Saddam'ın iktidarını yıktı!ne için ? Şii 'lerin sözünün geçtiği bir yönetimi arkalarında bırakıp gitmek için!Sözde Şii ler Amerika ve İsrailin can düşmanları. Şu an neredeyse Irak'ı Kürtler olmasa İran'a ilhak edecekler..velhasıl psikolojik harekatta bir hayli başarılılar, eskilerin dediği gibi ‘’bitmez acemin oyunu’’

Açık etmezler ama yollarını altı köşeli yıldız aydınlatır, Onlara Yahudanın çocukları rehberlik eder.
Çünkü Acemin derdi ne Osmanlı idi nede Türkiye. Onların ne İslam umurlarında nede Hz.Ali Efendimiz, onlarının düşmanlığı İslam’ın ta kendisine. Türkiye’ nin İslam’dan uzaklaştığı dönemlerde hiç sesi çıkmaz bunların, ama ne zaman bu millet İslam’ın kılıcını eline almaya yeltense sonu gelmez oyunlarının. Abdullah İbni Sebe’nin Fitnesi bugün dahi harfiyle işlemektedir.

Fatih Sultan Mehmet Köprüsü ile Roma’ya bir mesaj gitmişse eğer, Yavuz Sultan Selim köprüsü ile de Doğuya bir mesaj gitmiştir.’’ Biz buradayız’’ Ancak kesinlikle kendi öz vatandaşlarımız olan Alevi kardeşlerimize bir mesaj taşıdığı kanısında değilim.
2 nci köprüdeki Fatih Sultan Mehmet ismi ne kadar isabetli ise 3 ncü Köprünün isminin Yavuz Sultan Selim olması o kadar isabetlidir bence. Milletimize hayırlı uğurlu olsun.

Saygıyla.

YORUM YAZ
Henüz yorum yapılmamış.

Yorum yapmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir. Yada Misafir Olarak Yorum Yapabilirsiniz.Üyeliğiniz varsa üye girişi yapabilirsiniz. Yeni üyelik için üyelik formunu kullanabilirsiniz.