ÖNE ÇIKANLAR :

YAZARLAR

İnsan ve nisyan

Hamza Furkan OĞUZHAN

10 Haziran 2013 Pazartesi 01:18
  • A
  • A

Zaman nasıl da geçiyor farkında değil insan. Acaba aranızda ortaokul birinci sınıftayken neler yaptığını, nasıl bir çocuk olduğunu düşünen var mı? “Nasıl bir çocuktum ya” edasıyla. Yoksa yarın hangi faturayı ödeyeceğimizi mi düşünüyoruz. Ya da hangi işi nasıl yapsam diye mi. Geleceğimizi düşünürken geçmişimizi ne kadar hatırlıyoruz? Geçmişimizi unutmadan geleceğe ışık tutabiliyor muyuz?

Hangi köyde doğduk. Hangi toprak evin içinde. Ebesi bile olmayan köyün yaşlı kadınlarının elinde. Şu an geldiğimiz noktada nereden nereye geldiğimizi kaçımız görebiliyoruz. Ha belki aramızda şehirde dünyaya gelmiş, çok lüks bir hayat yaşayanlar da vardır. Elbette onlar da kendilerine bahşedilen güzellikleri düşünüp bulundukları durumun kıymetini anlamaya çalışabilirler.

Köyden kente göçün sonuçları neler kazandırdı bizlere. Yoksa neler kaybettirdi mi demeliyim! Tabi ki bunlar her şey kötü gidiyor tarzında yaklaşımlar değil. Sadece kendimizi sorgulama mekanizmalarımızın çalışıp çalışmadığını kontrol edebilmek.

Bir hafta sonuydu. Memleketimde o hafta sonu için köye gitmemiz icap etmişti. Tabi ki büyükleri ziyaret etmekti maksat. Ama nasılsa ziyaretten bulduğum bir fırsatta bahçede bulmuştum kendimi. İlkbaharın tüm güzelliği bahçeyi süslemişti. Sonra, bir an bulduğum bir ağaç takozun üstüne oturdum. Karıncaları izlerken toprağı farkettim. Evet toprak bana bakıyordu ben de ona. Sonra toprağa bu kadar yakın olunca toprağa dokunayım ve üzerimdeki negatif enerjiyi boşaltayım dedim kendi kendime. Sonra düşündüm de, en son ne zaman toprağa dokunmuştum. Aslım topraktı ama toprağı unutmuştum. Vay be! Dedim. Beton yığınların içinde topraktan çok uzak olmuştum. Aslında koca koca beton yığınlarının beni ne kadar sıktığını toprağa dokununca anlamıştım. Toprak bana, ben toprağa hasret kalmıştım. Nasıl olsa bir gün o hasret öyle ya da böyle bitecek diye mi toprağa bu kadar uzaktım? Yoksa toprak beni korkutuyor muydu? Yaşam şartlarımız topraktan uzak olmamızı mı gerektiriyordu?

Toprak bize nimetleri vermede aracı olan insanın emrine verilmiş bir unsur. Kıymetini beton yığınlarından bir an uzaklaşıp toprakla meşgul olunca anlayabileceğimiz bir nimet.

Toprağa dokununca huzur bulduğumu hissettim,
Beton yığınların kalbimi körelttiğine hükmettim.
Zaman topraktan uzak yaşamayı gerektiriyor gibi gözükse de,
Topraktan bu denli uzak olmamam gerektiğini farkettim.

Topraktan yaratılan ve toprağa girecek olan insan,
Değil mi ki insanın özünde saklı nisyan,
Ama kimse demiyor her şeyi unut,
Aslını unutanları bekliyor büyük bir hüsran.

Biz nerelerden geldiğimizi unutursak nereye gideceğimizi de unutabiliriz. Bu tarz insanlar etrafımızda hep vardır. Sanki hayatın gerçekleriyle karşılaşmamış. Bilmem hangi ilin hangi ücra köyünde doğmuş. Ama şimdi çok önemli bir kurumun bilmem ne müdürü olmuş. Sanki köyde hiç yaşamamış. Damdan düşüp müdürlük koltuğuna oturmuş ve hep kendini beğenen zengin edasıyla yaşamış. Böyle insanlar yapmacıklıktan başka bir hissi karşısına veremeyen insanlardır maalesef.

En son bahsettiğimiz tarzda bir insan olmak yani damdan düşüp müdürlük koltuğuna oturan zengin bir insan veya nereden geldiğini bilen, nereye gideceğini gören ve geçmişini saklamayıp bununla gurur duyan bir insan olmak. Sizce hangisi kendimize daha yakın?

iletişim: hamzafurkan88@hotmail.com

YORUM YAZ
Henüz yorum yapılmamış.

Yorum yapmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir. Yada Misafir Olarak Yorum Yapabilirsiniz.Üyeliğiniz varsa üye girişi yapabilirsiniz. Yeni üyelik için üyelik formunu kullanabilirsiniz.