ÖNE ÇIKANLAR :

YAZARLAR

Arabistanlı Lawrance Fena Yemiş Bizi…

Harun Davut

29 Ocak 2014 Çarşamba 16:56
  • A
  • A
Sonuç: Türklere öğretildi; “Araplar haindir”, Araplara telkin edilen; “Türkler (Osmanlı) Arapları sömürüyordu” (Malum padişah-ı penah hazretlerinin mersedesi vardı ve her gün petrol gerekiyordu…)

Ne kadar garip dimi… Tek bir kişi, ortadoğuya geliyor öyle bir fitne atıyor ki, 100 yıl yutuyoruz…

Ve şimdi, diyoruz ki “bize ne Şam’dan, gönlüm çıkmaz Edirne’yle Kars’tan” … Ya da daha önce Arapların “tahte’ş şuur”, ingilizlerin “subliminal”, bizimse henüz ekseriyetle varlığından haberdar olmadığımız ama psikolojik harp teknikleri ve kazandırılmış başarısızlık sendromu gibi etkileriyle maruz kaldığımız bilinçaltı telkin zaiyatlarımız var… “Ne Şam’ım şekeri, ne Arab’ın yüzü” deyimini türkçemize kazandırarak 401 yıl 1 valiyle yönettiğimiz Şam’ı coğrafi siyasi sınır olarak değil kalben de kaybetmemize neden olan ince nüanslardır bunlar… Ayrıntılarda çok şey gizli, hani ayette diyor ya, “Ne kadar az düşünüyorsunuz?…”

Büyük bir devletin bakiyesi olarak yine büyük bir devlet olmak dileyen bizler,, bu ingiliz hafiyesinin çizdiği sınırlardan razı olabilir miyiz? O zaman “bize ne” diyemeyiz… Bu gün Türkiyede, Şam için Kahire için Kırım için Doğu Türkistan için Balkanlar için “bize ne be” diyenler yarın kendi yaşadıkları şehre gelinceye kadar “boğazına” gelince kadar “bize ne” diyecekler… Mesela Cumhuriyetimizin ilk yılları sırasında Şam halkının binlerce imza ve dilekçe toplayarak Ankara hükümetine katılmayı kendi başlarındaki yöneticilerine dayattıklarını, o yöneticinin de Ankara ile görüşmesi ardından Ankara’nın olumlu bir cevap vermediğini söylesek, çoğumuz ilk defa duymuş oluruz… Birileri diyor ki, Osmanlıyı arkadan vuran “Araplardır”, hayır, Arap tebası içindeki başı bozukların İngilizlerle işbirliği yapması o halkları topyekün hain yapmaz, biz asıl Osmanlı’yı kökünden silen kendi icraatlarımıza bakalım… Sahip çıkmadığımız tarihi camilerimize, yitirdiğimiz dilimize, unuttuğumuz dedelerimize, tasfiye ettiğimiz o hoşgörü medeniyetine… O zaman asıl ihaneti kendimizin yapmış olduğumuzu göreceksiniz…

Fatih Sultan Muhammed Han, yine imdadımıza koşuyor;
“İstanbul gibi bir şehrin savunma hattı, Tuna nehridir…”

Evet, haçlı seferleri devam ediyor, savunma hattımızı oluşturmazsak, milli tarihi şuura sahip olamazsak, 100 yıl önce orta doğuya (yani Osmanlı’ya) yaklaşık 55 cepheden savaş açarak Halifeyi tasfiye edenler nasıl Şerif Hüseyin gibilerle yapay Arap devletleri kurdurarak küçük lokmalar halinde, kullanılabilir, manipüle edilebilir, kontrol edilebilir düzen ve iktidarlarla kendilerine iktisadi-siyasi sömürüye açık güvenli bir koridor inşa ettilerse, bu gün Osmanlı’nın tasfiyesinden sonra izleyici konumundan başka bir otorite sağlayamayan devletimiz hala “bize ne”cilerle devam ederse 100 yıl önceki ekip bu önümüzdeki yüzyıl ve onun dinamikleri ile ilgili planlarını bizleri daha küçük parçalara otonom bölgelere ayırarak (bunu sadece siyasi sınırlar olarak algılamayın, kalben alakasız kalmışsanız bu bölünmenin daha kötüsü yoktur!..) daha güçsüz zararsız çürükçül bir devlet inşa etmek isteyeceklerdir…

Yol ayrımına geldik, ya “Edirne ile Kars” arasına sıkışmış basiretimizle “amaaan boşver” diyeceğiz, ya da Çanakkale şehitliğinde mezar taşı üzerinde “Gazze” yazan anıt mezara bakmak yerine onu görmeyi deneyeceğiz… Zannediyorum o zaman bize bir şeyler söyleyecektir…

Uluslararası İlişkiler - Harun Davut Fındıkçı - 29 Temmuz 2013

Kaynak: http://www.harunfindikci.com/?p=43
twitter.com/hd_eyyubi
YORUM YAZ
Henüz yorum yapılmamış.

Yorum yapmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir. Yada Misafir Olarak Yorum Yapabilirsiniz.Üyeliğiniz varsa üye girişi yapabilirsiniz. Yeni üyelik için üyelik formunu kullanabilirsiniz.