İngiltere, tarihindeki bir örgütün mensuplarına yönelik tutuklama kararı almasının ardından Amerika’ya göç edenler, ABD’nin unsurlarını şekillendirmeye çalışırken, bir yandan da dünyayı nasıl şekillendireceklerinin plânlarını hazırladılar. Tutuklama girişimlerinde başarısız olan İngiltere, Kavalalı’dan beri Mısır’ı kontrol altına almaya çalıştı ve Arabi Paşa döneminde işgal ederek sömürge yollarını sağlamlaştırdı. 1914’te Kıbrıs’ı ilhak ederek hem Doğu Akdeniz de kuvvetlendi hem de desteklediği Rumlar ve Yunanlılar ile Kıbrıs sorunun temellerini attı. Afrika’da kurduğu dominyonlar aracılığıyla yerli işbirlikçiler devşirdi. II. Abdülhamit döneminde “arkeolojik kazı” adı altında Osmanlı’nın yeraltı kaynaklarını araştırdı. İngiltere tüm hamleleri ile başatlığını sağlamlaştırmakla uğraşırken, vaktiyle elinden kaçırdıklarının plânlarıyla II. Dünya Savaşı’nın ardından koltuğunu ABD’ye devretmek zorunda kaldı. Bu tarihten sonra dış politikasını ABD dış politikası ekseninde –elinden kaçırdıklarının ekseninde- şekillendirdi. Britanya, Alman politikasının ve Fransız politikasının bilincine olarak ekonomik eksende Avrupa’ya dahil oldu. Bu bilinç Almanya’nın ilk fırsatta Avrupa’ya hâkim olma idealinin farkında olarak, Avrupa’ya da ilgi göstermeye devam ediyor. Geçtiğimiz günlerde Britanya’da, tarihte tutuklama kararı çıkartılanların bir kısmının kaçarak yerli halka karıştığı bölgede yapılan referandum, kendisini dünyanın mirasçısı olarak gören İngiltere’ye verdikleri önemli bir mesajdı.
Dönelim ülkemize; Fatih, Pontus’a son verdiğinde tarih 1461 idi. I. Dünya Savaşı’nın ardından işgal yıllarında Trabzon ve yöresinde Pontus çeteleri ortaya çıktı, amaçları ise “Pontus” idi. Almanya ise 1960’lardan günümüze “Genişletilmiş Pontus”a özel ilgi duyuyor.
Günümüzde birçok ağa’nın kökleri Osmanlı’da vergi toplama ayrıcalığını elde edenlere dayanıyor. Vergi toplama ayrıcalığına sahip olanların, devlete ödediklerinden daha fazla vergi toplayarak, halkın daha fazla fakirleşmesinin nedenlerinden birisine sebep olduğunu hepimiz biliyoruz. Vergi toplama ayrıcalığını elde edenlerin, sahip oldukları varlıkları dışarıya kaptırmamak için, “töre” adı altında şekillendirdikleri bazı kuralların hangi toplumsal sorunlara neden olduğu, herkesin malûmudur.
Bölgemizdeki ve dünyadaki mevcut kaos ortamında, enflasyon tahminlerinin revize edilmesi gösteriyor ki: Ülkemizin bölge halklarına yatırım yapması, Sokullu’dan beri düşünülen bir kanal projesi, Kafkasya üzerinden yeniden Türkistan’la bağlantı kurulması, gibi hedeflerden rahatsız olanlar var. Davutoğlu’nun, Stratejik Derinlik’te anlattığı gibi “merkez ülke” olmanın gerekleri yerine getirilmeye devam edilmeli ve anayasa ideallere uygun hale getirilmeli. Ülkemizin “sıfır sorun” politikasının meyvelerini toplamaya başlamasına müteakip “Arap Baharı” denen sonbaharın başlaması tesadüf müydü? Ve “baharın” ardından “Türk dış politikası çöktü” yorumu ne kadar da manidar idi? Ekonomik büyüme, iç ve dış politika dahilinde mevcut ağda kripto ile risk almak yerine sistemi by-pass edecek iletişim sisteminin hayata geçirilmesi, gözlem uydumuzun sayısının ve etkinliğinin arttırılmasıyla birlikte açmazı çözecek yerel dinamiklerin hayata geçirilmesi gerek. Balkan halklarına, eskiden Doğu Blokuna mensup olmuş devletlerin halklarına, İki asırdır kendi içerisindeki devşirmeler tarafından aldatılan Ermeniler’e, Orta Doğu halklarına… gerçekleri korkmadan anlatacak insanların sayısını gerekirse teşvik vererek arttırmamız gerek.
Önemli bir not: Bayrağımızda “hilâl” olduğu söylenen şeklin geometrik yapısı hilâl’e benzemekten ziyade güneş tutulmasına bire bir benziyor ve bir de yıldızımızın var olduğunu da unutmamak lazım.
Yorum yapmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir. Yada Misafir Olarak Yorum Yapabilirsiniz.Üyeliğiniz varsa üye girişi yapabilirsiniz. Yeni üyelik için üyelik formunu kullanabilirsiniz.