Bugün kü yazımda inşallah Peygamber Efendimizin şahsiyetini anlatmaya çalışacağız. Peygamber Efendimizin şahsiyeti ikiye ayrılır. Biri beşeri şahsiyeti, diğeri peygamberlik vazifesinden gelen manevi şahsiyetidir. Beşeri şahsiyeti her insan da bulunan fiziki özellikler ve insaniyete ait hallerdir. Yemek yemesi evlenmesi savaşa katılması gibi. Peygamber efendimizi bunlar da da bize mükemmel örnektir ama konumuz bu olmadığı için bu konuyu siyer kitaplarına havale edip , biz asıl mesele olan Peygamber Efendimizin Şahs-ı Manevisi üzerinde duracağız. Peki nedir bu şahsı manevi? Şahs-ı Manevi bir cemaatin taşıdığı manevi kuvvet ve meziyetlerin bütününün adıdır. Bazen bu tüm cemaatin meziyet ve kuvvetleri bir zatta toplanır. Bu zat onları temsil eden bir mümessil(vekil) olur. Aynı bunun gibi Resul-i Ekrem (a.s.m) tüm mahlukatı, melekleri, cinleri, insanları, peygamberleri ve evliyaları şahsında temsil eden en mükemmel ve en son mümesildir. Bu hakikatı Bediüzzaman Hazretleri şöyle ifade eder; “Evet, o bürhanın şahs-ı mânevîsine bak:
Sath-ı arz bir mescid, Mekke bir mihrab, Medîne bir minber; o bürhan-ı bâhir olan Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselâm bütün ehl-i imâna imam, bütün insanlara hatip, bütün enbiyâya reis, bütün evliyaya seyyid, bütün enbiyâ ve evliyâdan mürekkeb bir halka-i zikrin serzakiri; bütün enbiyâ hayattar kökleri, bütün evliyâ tarâvettar semereleri bir şecere-i nurâniyedir ki, herbir dâvâsını, mu'cizâtlarına istinad eden bütün enbiyâ ve kerâmetlerine itimad eden bütün evliyâ tasdik edip imza ediyorlar.”
Siyer ve tarih kitapları bu konuyu hep ihmal edip, Peygamber Efendimizin beşeri şahsiyeti üzerinde durup; işte böyle bir insan insanların en büyüğüdür demişlerdir. Resulluk makamındaki yüce şahsiyetine ise, aynı nispette dikkatleri çekmemişlerdir. Halbuki peygamberlik vazifesinden gelen manevi şahsiyeti ile , beşeri şahsiyetinin muvazeneli bir şekilde anlatılması gerekir. Yoksa manevi kemalatı O’nun beşeri hallerine sığışmaz. İnsanlarda şüpheye düşer. O da biz gibi insanmış der. Allah korusun!
Elbette , Cenab-ı Allah’ın “ Sen olmasaydın ben bu alemleri yaratmazdım” hitabına mazhar olan bir zatın büyüklüğü O’nun beşeri hallerinde tam manasiyla gözükmez. Çünki insanlara tam örnek ve rehber olabilmek için hallerinde tam bir beşer gibi davranmıştır. Eğer her hali mucize her hali harikulede olsa idi bize rehber ve imam olamazdı. Bu hikmetler için O da üşüdü, elem çekti, yara aldı ve hakeza.
Mesala , nasılki; büyük bir çınar ağacının o muhteşem ihtişamını ve güzelliğini çekirdeğinde aramak yanlış olur. Başımızı kaldırıp koca ağacı incelemek lazım. Öylede Peygamber efendimizin beşeri halleri çekirdek gibidir. Manevi şahsiyeti ise çınar ağacı gibidir. Ve daima yükselmektedir. Evet o zata Allah’ a kulluğu ve peygamberlik vazifesi cihetiyle bakılmalı. Zaten şehadet ederken “Kulu ve Resulü” diye şehadet etmiyormuyuz. Evet vazifesi ve kulluğunda O’na kimse yetişememiştir. Kulluğu ile yani ibadetiyle Allah’a öyle yaklaşmıştır ki Habibullah makamına çıkmıştır. Ve hala terakki eden maneviyatıyla ahirette “Makam-ı Mahmud’a çıkacaktır.
“Sebep olan yapan gibidir” sırrınca, bütün ümmetinin işlediği hasenatın, ibadetin bir misli O’nun amel defterine kaydediliyor. Hem bazen bir tespihden aldığı feyiz başka bir peygamberin hayatı boyunca aldığı feyizden daha fazladır. Bütün ümmetinin her vakit O’na getirmiş olduğu salatü selam O’nun manevi kemalatını sürekli arttırıyor. Yapmış olduğu peygamberlik vazifesinin manevi ücretiyle beraber, Allah’ın muhabbetinin sonsuz feyzine mazhar olmuştur. Hem öyle dua etmişdir ki dua da O’na yetişen olmamıştır. Rabbine öyle iman etmiş öyle tanımış ve tanıttırmış ki; imanda ve tebliğde misli yoktur. Esma-i İlahiyenin bütün sırları O’na açılmıştır. Ve terakki ede ede mi’rac merdiveniyle Cennet’e, Sidretül Müntehaya , Arş’a, Kab-ı Kavseyne gidip perdesiz doğrudan doğruya Alemlerin Rabbi ile görüşmüş bütün mahlukatın ibadetlerini tek başına temsil ederek Allah’a sunmuştur. Kainatın yaratılış gayesi olan külli ibadeti en mükemmel şekilde yine O yapmıştır. Ya Resulallah sen ne büyüksün hakkaten sen olmasan yaratılış gayesini kim yapacaktı gerçekten sen olmasa idin alemleri yaratmakda abes olurdu . Çünkü yaratılış gayesini gerçekleştiren Sensin.
Eğer insanların akılları birleşse bir akıl olsa yinede Allah Resulünün manevi makamını anlayamazlar. Öyle ise Peygamber Efendimizin beşeri bazı hallerini duyduğumuzda hürmet ve saygıda kusur etmemek için; o beşeri hali içerisinde başımızı kaldırıp, Refref’e binip, Cebrail’i arkada bırakıp Kab-ı Kavseyn’de Allah ile perdesiz görüşen nurani şahsı manevisine bakmak lazımdır. Rabbim bizi O’nun sünnetine uymayı ve O’na layık ümmet olmayı nasip eylesin.Amin!
KAYNAKLAR
1)Risale-i Nur Külliyatı
Yorum yapmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir. Yada Misafir Olarak Yorum Yapabilirsiniz.Üyeliğiniz varsa üye girişi yapabilirsiniz. Yeni üyelik için üyelik formunu kullanabilirsiniz.