Aldatmayan tek sevgili var dünyada: mutlak güzel.
Cemil MERİÇ
Ölmemeliyim hiçbir zaman. Ayrıca kimse ölmesin uzun yıllarca…
Bir gün, bir saat, bir saniye, bir tarih kesitinde aniden dursa dünya…
Güneş kalıverse olduğu yerde, hareketsizce… Saatler bozulsa keşke. Hep güneş dönecek değil ya bir şeylerin etrafında, bu seferde biz onun etrafında koşsak inadına…
Âdemoğlunun güneş etrafında koşmasıyla var olsa mevsimler, ayı görenler yaşasa gelgitleri…
Kış, dibine girse cehennemin, üşütmesek kafalarımızı.
Dursun işte yorulmuştur belki de zaman. Yığılmıştır üstüne belki eskittiği canların yokluğu…
Ben koştukça, kaybolmalı güneş. Keder, kapı dışarı… Hep bu yaşımda kalmalıyım, bildiğim insanlar gibi…
Kırışmamalı anamın elleri, ağlamamalı artık garibem… Sadece eceliyle ölen insanların olduğu bir dünya istediğim…
Yol güzergâhı üzerinde söz diyarları birikir. Üzerinden geçtiğin insanlar, birer yol çizgisi gibi şeritler halinde kulvarlaşıp, gruplaşırlar ardında…
Emek verdiğin her şey incecik bir çizgiyle işlenir yüzündeki herhangi bir yere…
Kırlaşıp, kırışmak ikileminde kalırsın yaşlanmak dedikleri vakitte.
Ve benim annem yaşlanmasın istiyorum. Beli bükülüp, teni eskimesin, akmasın gözünden yaş, yemesin babamdan bir daha tokat.
Hayal etmek büyütür insanı, dilemek yorar, istemek utandırır.
Acıları dev aynasında büyüten rezil bir hassasiyetim var.
Cemil MERİÇ
Ayırt edilmemeli insanlar, ne bileyim işte: herkesin cenaze namazı kılınabilse,
Ama kimse ölmese. “Yeni doğacak olanları tanımıyorum, doğmasa da olurlar o yüzden” denmese.
Dövülmese annem, benimde. Uzak yarım küre de bile kalmasa zulüm, Kuşlar vurulmasa, rahat rahat uçsalar gökyüzünde. Karıncaların evleri başlarına yıkılmasa, ezilmese minik canlar…
İnsanlık daima kötü oyuncaklar peşinde koşan bir çocuk.
Cemil MERİÇ
Bazen tadını çok iyi bildiğin insanlarda bulandırabilir mideni… En ufak bir hatasıyla ya da uzun zaman önce kaybettiği ihyasıyla…İnsanlığı özlemeye programlanmış bir bütünün arkasında tüm heveslerim…Uzun ve yıpranmış saçımı yastığa dokunduğu yere bırakıyorum hayallerimi.
Karanlık çöktüğünde hepimizin gerçek karakteri ortaya çıkar ve sabaha kadar yaşananlar adildir aslında…
İnsanlık yoğun bakımda, yetmiyor, şeytanın elindeki renkler bazısının gözünü boyamaya… Öyle ya renkleri sevenler zirve-i hışımda.
Ne çabuk unuttuk ekmekle salçayı buluştururken ki sevincimizi…
Kaç asra bedeldi yaralanmış o masum ve minik eller… Hangimiz bir kere bile olsa kılıfsız bir yastıkta uyumadık? Kim düşmedi ki mahallelinin erik ağaçlarından?
Peki, ne zaman çöplükten geçti de yolumuz battık bu kadar?
“Her yaşantının izmariti kötü kokmaz”. Kirlenmiş sakallar ve çatmaktan kırışmış o sosyete kaşlar… Emin olun her yaşantının izmariti bu kadar kötü kokmaz.
Yeniden bir dünya olmalıysa eğer, kötü yaşantılar silinmeliyse artık:
Markasız, farklı bir tat, ayrı bir koku, küçük bir yer sofrasında kurulan bağdaşlar, sıcak muhabbetler, okunan mevlitler olmalı… El yordamıyla bulunmalı her ortamda huzur denen o koca şey…
Kus tüm zehirlerini dünya, çok uzaklara. Sav kötülükleri göbeğinden naralarla… Kır o tek kalmış dişini medeniyetin…
Yol o kötü kadınların saçlarını… Tükür yüzüne, eli anama kalkan, aciz babamın… Oku lanetleri üzerine, tüm canavarların… Artık iyi olalım, barış kalalım. İyiliğin ruhu şad, kötülüğün ruhu mahvolsun!
Yorum yapmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir. Yada Misafir Olarak Yorum Yapabilirsiniz.Üyeliğiniz varsa üye girişi yapabilirsiniz. Yeni üyelik için üyelik formunu kullanabilirsiniz.
Super