İnsanlar tek başına ihtiyaçlarını karşılayamadığı ve ortak ihtiyaçlarını karşılamak için devlete ihtiyaç duyarlar. Zaten devlet; insanların ortak ihtiyaçlarından doğan, birbirleriyle olan ilişkilerini sosyal sözleşme esaslarına göre düzenleyen; bir ülke üzerindeki siyasi ve hukuki iktidarın, müessese mahiyetindeki görünümü olarak tarif edilmiştir. Burada anahtar kavram, sosyal sözleşmedir. Modern Devletlerin sosyal sözleşmesi, kendinden menkul bir değere haizdir. Şunu demek istiyoruz, modern devletlerde devlet kendinden menkul bir kutsallığa sahiptir ve devletin vatandaşları bu kutsala göre hayatlarını düzenlemek zorundadır. Türkiye’de bütün partiler, Atatürk İlke ve İnkılapları’na göre kurulur. Mustafa Kemal Atatürk, kendinden menkul bir kutsallığa sahiptir.
Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulmaktadır: “Celalim hakkı için Musa’ya o kitabı verdik, arkasından bir takım peygamberler de gönderdik, hele Meryem oğlu İsa’ya apaçık mucizeler verdik, onu Ruhu’l-Kudüs ile de destekledik. Size nefislerinizin hoşlanmayacağı bir emirle gelen her peygambere kafa mı tutacaksınız? Kibrinize dokunduğu için onların bir kısmına yalan diyecek bir kısmını da öldürecek misiniz?” (Bakara Suresi: 87)
Görüldüğü gibi Peygamberler, kendilerinden menkul bir kıymete haiz değildir. Onları bizim gözümüzde kıymetli yapan unsur, Allah’ın elçisi olmalarıdır. Bir diğer unsur da peygamberler, bütün insanları bağlayacak bir takım emir ve yasaklarla gelmişlerdir. Mü’minlerin sosyal sözleşmesi de bu emir ve yasaklara dayanır. Bu yüzden İbn-i Hümam (rh.a) şöyle demiştir: “Mü’minlerin kendi içlerinden bir imam (devlet başkanı) seçmelerinin sebebi; İslam Dini’nin emirlerini hakkı ile eda etmektir.”
Yukarıdaki ayet-i kerime’de geçen Ruhu’l- Kudüs’ün Hz. Cebrail (as) olduğu rivayet edilmiştir. Hz. Cebrail (as)’ın ruh kavramı ile ifade edilmesi özellikle önemlidir. Ruh kelimesi; hareket, hayat ve idrak manasına gelir. Hz. Cebrail (as), insanın kendini bulması, hayat bulması, harekete geçmesi ve idrak etmesi için peygamberlere vahy getirmiştir. Bu anlamda vahy ile yönetilmeyen toplumların, ruhsuz olduklarını söylebiliriz. Bu sebeple Fir’avun ve Nemrut gibi isimler, yönettikleri insanlar üzerinde “en yüce Rabbim” veya “ben de öldürür ve diriltirim” sözlerini kullanabilmişlerdir.
İnsanlardan bir zümrenin yine kendisi gibi bir insana mutlak olarak uyması için ruhsuz olması lazımdır. İdrakini ona teslim etmesi esastır. Modern Devletler de kişilerin kendisi gibi insanları sorgulaması yasaklanır ve onların önünde saygı duruşunda “put” gibi durması istenir. Modern Devletler, İslam’daki beyat kültürünü (ki beyatta Allah’a isyan hususunda kimseye itaat yoktur) küçümser ama kendisi tanrı rolüne soyunur. Hatta olmasaydık olmazdın gibi sözlerle bizi aşağılarlar.
Yorum yapmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir. Yada Misafir Olarak Yorum Yapabilirsiniz.Üyeliğiniz varsa üye girişi yapabilirsiniz. Yeni üyelik için üyelik formunu kullanabilirsiniz.