Bütün peygamberlerin mucizesi vardır. Eğer mucizesi söz konusu olmasaydı bize Allah katından haber verdiğini söyleyen herkese inanmamız lazımdı. Bu sebeple Allahü Teâlâ (cc) gönderdiği kimselerle birlikte mucizeyi de beraber göndermiştir. Mucize kelimesi; “A-C-Z” kökünden türetilmiş bir kelimedir ve manası “aciz bırakmak” anlamındadır. Terim anlamıyla mucize; “inkâr edenlere meydan okunduğu sırada nübüvvet iddia eden kimsenin elinde, adetullaha aykırı (tabiat kanunlarına zıt) bir hadisenin vuku bulmasıdır. Meselenin daha iyi anlaşılması için mucizenin şartlarını araştırmaya gayret edelim. İmam Kurtubi (rh.a) mucizenin şartlarını şöyle saymaktadır:
“Mucize, yüce Peygamberlerin (peygamberlik iddialarının) doğruluklarını ortaya koyan her bir belgenin adıdır. Ona "mucize" denilmesinin nedeni, insanların benzerini meydana getirmekten aciz olmalarıdır. Mucizenin beş şartı vardır. Bunlardan bir tanesi olmadı mı mucize olmaz.
Birinci şart: Ancak yüce Allah'ın güç yetirebileceği bir şey olmalıdır. Mucizede bu şartın aranmasının gerekçesi şudur: Peygamberlerin gelmelerinin mümkün olabildiği zamanlarda birisi ortaya çıkıp risalet iddiasında bulunsa ve kendisinin mucizesinin de hareket etmesi, durması, oturup kalkması olduğunu iddia edecek olsa, bu onun için bir mucize olamaz. Doğru söylediğinin delili de değildir. Çünkü diğer insanlar da benzeri şeyler yapabilmektedirler. O bakımdan mucizelerin, denizin yarılması, ayın bölünmesi ve buna benzer insanların güç yetiremeyeceği şeyler türünden olmaları gerekir.
İkinci şart: Mucizenin olağanüstü (harikulade) olması gerekir. Bu şartı öngörmenin sebebi de şudur: Peygamberlik iddiasında bulunan kişi, "benim peygamberliğime delil, gündüzden sonra gecenin gelmesi, güneşin de doğudan doğmasıdır" diyecek olsa, onun bu iddiasında mucize olmasını gerektiren bir taraf yoktur. Çünkü bu tür fiillere her ne kadar Allah'tan başka kimsenin gücü yetmiyor ise de bunlar onun iddiası dolayısıyla olmamaktadır. Onun peygamberlik iddiasından önce ve bu iddiada bulunduğu zamana kadar bunlar hep böyleydi. Onun bunların peygamberliğine delil olduğunu iddia etmesi ile başkasının aynı şeyi kendi iddiasına delil olarak göstermesi arasında bir fark yoktur. Dolayısıyla bunlarda o kimsenin peygamberlik iddiasına delalet eden bir taraf da bulunmamaktadır. Peygamberlerin delil diye gösterdikleri şeyin ise, doğruluklarına delalet eden bir tarafı vardır. Mesela, bir peygamber şöyle der: Benim doğruluğumun delili şanı yüce Allah'ın, O'nun peygamberi olduğuma dair iddiam dolayısıyla adeti (yani tabiat kanunlarını ve diğer değişmez kanunları) aşmasıdır. Bu asayı, yılana dönüştürmesi, taşı yarıp onun ortasından bir dişi deve çıkarması, pınardan fışkırır gibi bu parmaklarımın arasından suyun fışkırması ve buna benzer ancak göklerin ve yerin mutlak hâkiminin yapabileceği harikulade diğer mucizeler gibi. Böylelikle peygamberlik iddiasında bulunan kimsenin gösterdiği bu tür harikulade olaylar şanı yüce Rabbimizin bizzat sözünün yerini tutar. O'nun bize eşsiz yüce kelamını işittirip: "O doğru söylemiştir, onu ben gönderdim" demesiyle bu mucizeler arasında bir fark yoktur. Bu meseleye bir örnek verecek olursak -ki en yüce örnek Allah'ın ve Rasûlünündür- şunu gösterebiliriz: Bir topluluk yeryüzü hükümdarlarından birisinin huzurunda bulunsa, onun yakın adamlarından birisi de hükümdarın göreceği ve işiteceği bir yerde kalkıp: Ey topluluk, bu hükümdarımız sizlere şunu şunu emretmektedir. Bunun delili ise hükümdarımızın kendine has herhangi bir işi ile beni tasdik etmesidir. Bu ise, benim doğru söylediğimi ifade etmek amacıyla elinden yüzüğünü çıkartmasıdır dese, hükümdar da, o kişinin topluluğa söylediği bu sözü ve bu konudaki iddiasını işittikten sonra doğruluğuna delil diye gösterdiği davranışı yapacak olursa o hükümdarın bu davranışı: "Benim adıma ileri sürdüğü iddiada doğru söylemiştir" demesinin yerini tutar. Aynı şekilde şanı yüce Allah da ancak kendisinin güç yetirebileceği bir iş yapsa ve bununla Rasûlü vasıtasıyla ilahi kanununu aşsa, bu fiil bizzat bize işittireceği ve : "Kulum risalet iddiasında doğru söylemiştir. Onu size peygamber olarak Ben gönderdim, onun sözünü dinleyin ve ona itaat edin" demesinin yerini tutar.
Üçüncü şart: Yüce Allah'ın peygamberi olduğu iddiasında bulunan kişinin bu mucizeyi (Allah'ın peygamberi olduğuna) delil göstermesidir. Meselâ: Benim peygamber oluşumun delili yüce Allah'ın şu suyu zeytinyağına dönüştürmesi yahut benim ona "sarsıl" demem esnasında yeri sarsmasıdır, diyerek bunu risalet iddiasına delil göstermesidir. Şanı yüce Allah bunu yapacak olur ise, o takdirde meydan okuma gerçekleşmiş olur.
Dördüncü şart: Göstereceği mucizeyi kendisinin mucizesi olduğuna delil olarak gösteren ve mucizenin, meydan okuyanın iddiasına uygun olarak gerçekleşmesidir. Bunu şart koşmaya sebep şudur: Peygamberlik iddiasında bulunan kişi: Benim peygamberliğimin alameti ve bu iddiamın delili, şu elimin yahut şu hayvanın konuşmasıdır, dese, eli yahut o hayvan: O yalan söylüyor, peygamber değildir diye konuşursa, şanı yüce Allah'ın halkettiği bu konuşma peygamberlik iddiasında bulunan o kişinin yalancılığına delalet eder. Çünkü şanı yüce Allah'ın yaptığı bu harikulade fiil, onun iddiasına uygun olarak meydana gelmemiştir. Yalancı Müseylime (Allah'ın laneti üzerine olsun) suyu artsın diye bir kuyuya tükürdüğü fakat artacak yerde kuyunun kuruyup suyunun çekildiğine dair yapılan rivayet bu türdendir. Şanı yüce Allah'ın bu türden fiilleri, kendisi vasıtasıyla gerçekleştirdiği kimsenin yalancı olduğunu ortaya koyan deliller arasında yer alır. Çünkü bunlar, yalancı, peygamber taslağının isteğinin hilafına meydana gelmiştir.
Beşinci şart: peygamber olduğunu belirtip meydan okuyanın yaptığı bu işin benzerini başka bir kimsenin gösterememesi. Eğer peygamberliğe delil olarak gösterilen ve benzerinin meydana getirilmesi için meydan okunan bu iş, diğer şartlarla birlikte gerçekleşecek olursa, o vakit bu, harikulade olayı gösterenin peygamberliğine delalet eden bir mucize olur. Eğer şanı yüce Allah, buna karşı çıkan birisini diker ve sonunda bu kişi peygamberlik iddiasında bulunanın benzerini yapar, onun getirdiğinin benzerini getirir ise, onun peygamberliği de batıl olur, yaptığı iş mucize olmaktan çıkar, onun doğruluğuna delalet etmez. İşte bundan dolayı yüce Allah şöyle buyurmuştur: "Eğer onlar (Kur'ân'ı Muhammed uyduruyor diyor ve bunda) doğru söyleyenler iseler, onun gibi bir söz getirsinler." (Tur Suresi: 35) Bu sözleriyle şöyle diyor gibidir: Eğer sizler bu Kur'ân-ı Kerim'in Muhammed (sav) tarafından düzenlendiğini ve onun tarafından ortaya konulduğunu ileri sürüyor iseniz, siz de bu türden on sûre meydana getiriniz. Hepiniz toptan böyle bir şeyi meydana getirmekten acze düşecek olursanız, o vakit biliniz ki bu, Muhammed tarafından düzenlenmiş, onun tarafından ortaya konulmuş değildir.
Sözü geçen beş şarta bağlı olduğunu ileri sürdüğümüz mucizeler, ancak doğru iddialarda bulunanlar vasıtasıyla gerçekleştirilir.” Kıyamet zamanı Deccal’in gösterecekleri ise zaten Peygamberimiz tarafından haber verilmiştir ve mucize değildir. Vuku bulduğu zaman Peygamberimizin mucizesi olur.
1800’lü yıllarda August Comte, insanlığın bir yürüyüş içerisinde olduğunu ve teolojik ve metafizik aşamalardan sonra modern toplumun tek yol göstericisinin bilim olacağını iddia etmiştir. İnsanın hayatını ancak bilim yönetecektir. Ama bilim mucizelere meydan okuyabilmiş midir? Laiklik, kapitalizm, komünizm, sosyalizm ve faşizm gibi ideolojilere karşı mucizeler bugünde meydan okuyor ve bu ideolojiler hala mucizelere meydan okuyamıyor. Öyleyse bu ideolojilerin hepsi çöplükteki pisliktir.
Devam edeceğiz…
Yorum yapmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir. Yada Misafir Olarak Yorum Yapabilirsiniz.Üyeliğiniz varsa üye girişi yapabilirsiniz. Yeni üyelik için üyelik formunu kullanabilirsiniz.