ÖNE ÇIKANLAR :

YAZARLAR

Nekrofiliya ve Modernizm

Hüsnü Aldemir

09 Ağustos 2014 Cumartesi 23:31
  • A
  • A

Nekrofiliya; Ölü seviciliktir. Hastalık, modern dünyanın kaçınılmaz marazı. Çünkü modernizm yapaylıktır, kurgudur, hayattan kopuşun adıdır. Kendinden başkasını yok olmasının hazzıdır. Tarihi temelleri vardır, Nekrofiliya’nın. Yahudilikten, Eski Yunan’a uzanan temelleri mevcuttur. Yahudilerin ırkçı anlayışı ile Nekrofiliya arasında bir bağ mevcut. Irkçılık, bencillik ve cimrilik üçgeninden beslenir. Bir ayet şöyle tasvir ediyor: “Yahudiler, “Allah’ın eli çok sıkıdır” dediler. Söyledikleri söz sebebiyle onların elleri bağlansın ve lanete uğrasınlar!.. Aksine Allah’ın eli açıktır, dilediği gibi verir. Andolsun, Rabbinden sana indirilen, onların çoğunun azgınlığını ve küfrünü azdırıyor. Biz, onların aralarına ta kıyamete kadar düşmanlık ve kin atmışızdır. Ne zaman savaş için bir ateş yakmışlarsa, Allah onu söndürmüştür. Onlar yeryüzünde bozgunculuğa koşarlar. Şüphesiz Allah bozguncuları sevmez.” (Maide Sûresi: 64) Irkçıysanız, bencil ve cimri iseniz sizden başkasının yaşamasına izin vermemeniz doğal. Savaş ateşleri yakmanız zaruri. Ya ben ya sen. Ya sev ya terk et.

Eski Yunan da Nekrofili olmaya mecburdu. Aristo, düz mantığın atası. Ya ben ya senin kurucusu. Putperest Yunan’ın kurgusuna aykırı düşünenler “öteki.” Ama hukuku olmayan öteki. Yani “yok.” Var diyorsa yok edilmeli. İslâm Dünyası’na “mihne” yıllarını yaşatan da Yunan’dan beslenen Mutezile. Helen Kültürünü yani insanları ötekileştiren kültürü Mutezile, müslümanlarla tanıştırdı. Düz mantıkla. Kader meselesinde hem yazıyı hem iradeyi kabullenemedi. Kur’an-ı Kerim’e Kelamullah demeyerek de dini ideoloji haline getirdi. Arkasından Farabi, İbn-i Sina, İbn-i Rüşd ve İbn-i Haldun, Aristo’yu sular seller gibi ezberledi. Karşıtını da üretti bu akım. Ant-i tezi: Selefilik. O da kurguydu ve din onun eliyle de ideolojileşmeye başladı. Güya ortada olan Bâtıniler de dinin tüm kesinliklerini reddetti. Ortada ideoloji bile olamayacak bir din kaldı. Bu yüzden modernist İslâm anlayışı; yok edici bir kurguya sahiptir.

Ehl-i Sünnet ve’l Cemaat bir mezhep değildir. İslâm’ın ta kendisi. Genelde Maturidi ve Eşariler’in itikadi esaslarını; Maliki, Hanbelî, Şafii ve Hanefi Mezhebi’nin ise ameli esaslarını sistemleştirdiği kabul edilir. Ehl-i Bidat ise belli oranda İslâm’dan uzaklaşanları ifade eden bir terim. Sistemleşmiş mezhepleri vardır: Şii’lik, Haricilik ve Mutezile gibi. İslâm’dan uzaklaşmanın fısk, bidat ve küfür olarak üç boyutu var. Bidat sınırında duran mezhepler olduğu gibi Nusayrilik gibi küfür sınırına ulaşan kimseler de vardır. İslâm kendi içinde dış unsurlara da bir hukuk vaz eden sistemin adı. İslâmi bir yönetimde Hıristiyanların da Yahudilerin de bidat ehlinin de bir hukuku vardır. Hukuksuzluk, fıkıhsızlık ve dini ideolojileştirmek insanı ölü sevici olmaya mecbur eden bir tutumdur.

Çatışmalar, bozukluklar ve fitneler hayatın doğal akışının bozulmasının ürünü. İslâm, haksızlıkları kaldırıp fıtrata uygun bir nizam için geldi. Hanefi Mezhebi, cihadın nedeninin bizzat küfür değil, küfürden kaynaklanan fitne ve fesat olduğunu vurgular. Savaş son çare İslâm’da. Peygamberimiz (sav) Efendimiz bir hadislerinde şöyle buyurur:

“Onları İslâm’a davet etmeden sakın savaşa başlama!.. Eğer daveti kabul etmezlerse, onlar saldırmadıkça siz saldırmayın. Onlar saldırıya geçerlerse, sizden birini öldürmedikleri müddetçe, onları öldürmeye başlamayın. Sizden birisini öldürdükleri zaman, bu şehidi onlara gösterin ve “Bundan daha iyi olanı elde etmek için başka bir yol yok mudur” deyin. Ey Muaz, bilesin ki, Allahü Teâlâ (cc)’nın seni vesile kılarak bir kimseyi hidayete erdirmesi üzerine güneşin doğup battığı her şeyden daha hayırlıdır.” (İmam Serahsi; El Mebsut- c.10 sh.31)

Peygamberimiz (sav) asla savaşı istemedi. Hatta bir keresinde şöyle buyurdu: “Yazıklar olsun Kureyş’e!.. Harp onları yiyip tüketti. Ne olur yani, benimle Arapların arasından çekilseler? Eğer Araplar bana saldırır ve beni yenerlerse isteklerine ermiş olacaklar. Eğer biz zafer bulursak kendilerinden hiç kimse öldürülmeksizin güven içerisinde rahatça İslâm’a girmiş olurlar. İslâm’a girmeyip benimle savaşacak olurlarsa, güçlerini muhafaza etmiş olarak daha güçlü bir şekilde savaşırlar.” Savaşsız bir çözüm istedi, Resul-i Ekrem (sav). İstedi ki Kureyş ileri gelenleri İslâm ile insanlık arasından çekilsin.

Küresel Güçler; hakikati örtmek için çatışmaya muhtaç ne muhtacı mecbur. Küresel Güçlerin akademik üyesi Samuel Huntington açık yürekli: “Medeniyetler Çatışması.” Medeniyetlerin çatışması sade bir tez değil aynı zamanda temenni. Ve Küresel Güçler içinde yeni bir aşama. Aşama zira 1575 yılında İllüminati kurulduğunda Yahudilik ve Hıristiyanlığın çatışma için yeterli olmadığını düşünmüşlerdi. Bu yüzden evrensel insanlık dinleri kurmaya karar verdiler: Laiklik, Hümanizm ve Milliyetçilik teslisi altında Kapitalizm, Komünizm ve Kemalizm gibi yerel ideolojiler inşa ettiler. Artık çatışmalar yaygın olacak ama daha önemlisi kuralsız (kitapsız) yürüyecekti. Aydınlanma kitapsız dinlerin iki dünya savaşında 80 milyon insanın hayatına hiç uğruna kıydı. Sonraları Soğuk Savaş dönemi. Ama neticede Aydınlanma Felsefesi’nin yani bilimciliğin yani rasyonalizmin güvenlik ve huzur sağlamayacağı adeta tadıldı. İllüminati için en fenası ideolojiler, insanın anlam arayışını engelleyemedi. Kapitalist veya komünist olmak matah değil artık. Kemalizm’in de modası geçti. Lenin Heykelleri’nin akıbeti için düğmeye basıldı. Sağcı veya solcu olmak çok insan için aptallık. İnsanlar ve özellikle Batılı insan bilimden, matematikten ve akıldan kaçıyor. Aklın yolunun bir olmadığı görüldü. Hiçbir değere güvenemiyor. Bütün güvendikleri aldattı onu. Sonra insan, post modern çağa girerek hippileşti. Ama nereye kadar?

İllüminati’nin insanlığı oyalayacak ne dini kaldı ne de ideolojisi. İllüminati’nin kaosu, kaosa boğuldu. Bu defa kaostan bir düzen çıkmıyor. Dünya çalkalanıyor: Ukrayna, Almanya, ABD, Belçika, Balkanlar, Doğu Asya... Bu tarafta Suriye... Bölgemizde Kemalizm, Humeynizm ve Baas iflasta. Velhasıl isyanlar ve çatışmalar. Derin kriz bile değil tarifsiz bir boşluk. Üniversiteler, politikacılar İllüminati’ye çalışan ne kadar grup varsa sahte değerler bile üretemiyor. Kalpazanın matbaası bozuk. Aydınlanma’nın kavramlarının zihinlerde bile önemi kalmadı. Ulus Devlet’in vatandaşlık sözleşmeleri hiçbir zaman bu kadar tartışılmadı. Geniş bir kitle için devlet de önemli değil herhangi bir otorite de. Aslında ulus devletin terörden başka bir değer ürettiği de yok.

Kaçıp kurtulacağı veya sığınacağı bir yer arıyor insanlık!.. Yahudilik ırkçı... Bencil. İstese de kuşatıcı olamaz. Ve isteseniz de Yahudi olamazsınız. Hıristiyanlığın ise daha bir Şer’iatı (Hukuk Sistemi) bile yok. Hukuksuz, insanlığı nasıl yöneteceksiniz? Yeniden Kilise’ye dönmez mazlumlar. Ve Hıristiyanlık, insan ile Allah arasına dikilen ruhban sınıfına mahkûm. Budizm ise sadece süs eşyası. Öyle masum bir süs eşyası da değil. O’nun da maskesi düştü Arakan’da. Budist Rahiplerin müslümanları yakarak öldürmesi idealizmin çok zaman materyalizmden bile acımasız olduğunu kanıtladı.

Post modernizm bir geçiş aşaması İllüminati için. İdeolojilerin işe yaramadığını gören örgüt, yeni savaşa hazırlanıyor. Huntington, “Medeniyetler Savaşı” diyerek İllüminati’nin yeni aşamasını haykırıyor. Yeni çatışmalar ideoloji üzerinden değil din üzerinden olacak. Soğuk Savaş sonrası NATO; İllüminati’nin direktiflerine uygun düşmanı tespit ediyor: İslâm!.. Gayrı dinler savaşacak. Hatta dinler kendi içinde savaşacak. Ve esas savaş şimdi sahnede: Kıyamet Savaşı!..

YORUM YAZ
Henüz yorum yapılmamış.

Yorum yapmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir. Yada Misafir Olarak Yorum Yapabilirsiniz.Üyeliğiniz varsa üye girişi yapabilirsiniz. Yeni üyelik için üyelik formunu kullanabilirsiniz.