Ortadoğu’da İsrail’in Güvenliği, ABD ve Avrupa için oldukça değerlidir. İsrail’in ise bunca Arap Ülkeleri ve halkı müslüman devletlerarasında nasıl var olabildiği sorusu cevaplanması gereken bir sorudur.
İsrail, 1948 Yılında kurulmuştur. Kurulduğundan bu yana yaklaşık 70 sene geçmiştir. Bu yetmiş senede İsrail’in ciddi bir güvenlik endişesine sahip olmaması bölgede müthiş bir statükonun bulunduğunu ortaya koymaktadır. Arap Baharı denilen süreç, ilk kez bölge statükosunun değişmesine vesile olmuştur. Mısır’daki darbe statükonun yeniden kurulması içindir.
İran Devleti, ısrarla Suriye’nin İsrail’e karşı direniş hattı oluşturduğunu iddia etmektedir. Bu teoriye göre “Büyük İsrail’in önündeki engel Suriye’dir.” Bu tezin doğru olması mümkün değildir. Zira Yahudilik sadece bir ırka dayalı bir dine dayanır. Dolaysıyla Yahudiliğin yayılma gibi bir derdi yoktur. Kaldı ki; İsrail güvenlik endişesi ile sınırlarına duvarlar örmüştür. Sınırlarına duvarlar ören ve yayılma kabiliyeti olmayan bir devletin “Büyük İsrail’i” kurması mümkün değildir. Dolaysıyla Suriye; İsrail için “direniş hattı” değil ancak koruma duvarı olabilir. Suriye, Hizbullah Terör Örgütü ve İran’ın İsrail ile ciddi savaşları olmamış sadece İsrail üzerinden prestij kazanma mücadelesi olmuştur.
Esed Rejimi’nin ve Tahran’ın, Şam’da kimyasal silahlarla binlerce müslümanı öldürmesi Suriye’ye müdahale seslerinin yükselmesine vesile olmuştur. 3 yılda 120.000 müslümanın öldürülmesine sessiz kalan “dünya”nın müdahale söylemlerinin samimiyetine inanmamak için elimizde yeterince veri mevcut. Zira Suriye ve İran’ın varlığı ve “çakma” Hizbullah Örgütü’nün mücadelesi İsrail için hayati öneme haizdir. Bu ülkelere zarar gelmesi İsrail’in varlığını riske edebilir. Dolaysıyla müdahale meselesine ihtiyatla yaklaşmakta fayda vardır.
Bu noktada Türkiye’nin Suriye’ye müdahale etmek istediği açıktır. Suriye’de insani dram malumdur. Bu meselenin bir yönü. Diğer yanı da Suriye Rejimi her unsuru ile Türkiye’yi tehdit etmektedir.
Türkiye’de 28 Şubat Darbesi’ni planlayan ve uygulayan asker ve sivil bürokratların hedefi Türkiye’de “Baas Modeli” bir rejim kurmak istemişlerdir. Bu darbenin arkasında İsrail’in olduğu bilinen bir husustur. Amaç Suriye ile birlikte Türkiye’yi de Baas’a bağlayarak İsrail’in Güvenliğini garanti altına almaktı. Zira Baas Rejimi ile Jakoben Kemalizm arasında düşmanlık değil kardeşlik esastır. 12 Eylül Yönetimi; PKK Terör Örgütünü yıllarca himaye etmesine rağmen sesini çıkartmamıştır.
Suriye’ye müdahale hele rejim değişikliğine sebep olabilecek bir müdahale imkânsıza yakındır. Irak’a şüphe üzerine saldıran ABD, Suriye’ye kesin delil halinde bile saldırmamaktadır. Tek başına bu durum bile Suriye’nin ABD ve İsrail için ne kadar değerli olduğunu ortaya koymaktadır. Bir müdahale halinde ise Suriye’de güçlenen İslami Güçler hedef alınacaktır. Ama Türkiye bu duruma kayıtsız kalamaz. Zira kimyasal silahlara sahip bir Suriye; yarın Gaziantep, Hatay ve Şanlıurfa’yı vurabilir. Hatta Ankara’ya da saldırabilir. Batı Dünyası İsrail’in güvenliğini en öne koysa da Türkiye, kendi güvenliği için Suriye’ye saldırmalıdır.
Türkiye tuzağa düşmemelidir. Rejim değişikliğine neden olmayan bir saldırı, Türkiye’nin başına daha çok bela olacaktır. Eğer Suriye’ye müdahale de bulunulacaksa yok edici bir savaş olmalıdır. Yoksa Suriye ateşi Türkiye’yi de yakacaktır.
Yorum yapmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir. Yada Misafir Olarak Yorum Yapabilirsiniz.Üyeliğiniz varsa üye girişi yapabilirsiniz. Yeni üyelik için üyelik formunu kullanabilirsiniz.