Müslüman en temel manasıyla Allah'a teslim olan kimse demektir. Bu, başka bir ifadeyle Allah'tan başka ilah tanımayıp, Hz. Peygamberi O'nun kulu ve elçisi olarak bilip, Kelamullah aynasından bakarak Sünnetünnebiyi anlamış ve hayata bu paradigmadan bakıp mefkuresini bu minval üzere tesis etmiş kişi demektir.
İman ve ahlak müslümanın temel şiarıdır. Şair "imandır o cevher ki, ilâhî ne büyüktür, imansız olan paslı yürek sînede yüktür”.. der. Ne var ki sinedeki o imanın hayata olan tecellisi zamanın değişmesi (ezmanın tegayyüürü) ile farklı kalıplarda ve farklı şekillerde zahir olmaktadır. Bu cümle, tabi ki imanın artması ve eksilmesi şeklinde kadim kelami tartışmaların konusu olan bir manaya atıf yapması niyetinde değildir. Bu cümle öz olarak asr-ı saadetten, yaşanmakta olan modern çağa kadar eşya ile insan arasındaki münasebette eksen kaymasının var olduğunu ifade etmektedir. Hayata anlam yükleyerek onu yaşamaya çalışan ve yaşadığının farkında olan şuur sahibi her insan bilir ki beş yıl önceki hayat algısı ile sonraki hayat algısı arasında somut farklılıklar vardır. Zaman dünyanın dönüşünden daha hızlı bir şekilde akıp gidiyor giderken de değer yargılarımızı sürekli öğütüyor. Bizim ruhumuzu çalan özne, kamil bir iman ve ahlak penceresinden bakarak hayatı anlamaya çalışma kaygısından uzak olan, batı medeniyetinin kucağında büyüyüp gelişen, adına küreselleşme (globalizm) dediğimiz, dünyanın diğer renklerini yok ederek tek bir renk ve tek bir değer olarak maddeyi hakim kılmaya çalışan hep menfaatçi ve makyavel anlayıştır. Takdir edilmelidir ki globalizm, egemen kültür refleksiyle hareket ederek dünyanın diğer kesimiyle ilişkisini, bu perspektiften yürüten, dominant siyasi ve ekonomik yapının, değerlerini, dünyanın diğer kısmına empozesidir. Yani modern çağın emperyalizmi.
Şüphesiz bu modern emperyalizmin, bizim zihin dünyamızdaki tahribatını önlemek için yakın geçmişte çok nazariyeler ortaya atılmıştır. Ama görüyor ve biliyoruz ki bu adeta kronikleşerek yapısallaşmış, metastas ur gibi bütün bedeni sarmış, devasa soruna radikal bir çözüm bulunabilmiş değildir. Yani Üstad-ı Azam M. Akif, "Sade Garb'ın yalnız ilmine dönsün yüzünüz." diyerek sorunu bertaraf edecek bir fikir ortaya koyuyor ancak görüyoruz ki bu sefer de bunun nasıl realize edileceği sorunu yani bir metodoloji sorunu orta yerde duruyor. Bu sorunu aşmak, sinelerde parlayan iman ve ahlakla tesis edilecek olan, mefkure-i umumiyenin yeniden teşekkülü ile mümkün olacaktır.
Aksi halde başat kültürlerin zihin dünyamızı kirletmiş olması, şu anda olduğu gibi seyelanın önüne kattığı her şeyi denize taşıması mesabesinde hızla değerlerimizin aşınmasına neden olacak ve bu, ahlaktan yoksun olarak ve gümrüksüz olarak hayatımıza girip, benliğimizi alabildiğine tahripkar bir şekilde değiştiren siyasi- bilimsel ve teknolojik gelişmeler bizi adi odun parçası gibi denize dökecektir.
Şu halimiz izmihlal, tarihte hiç olmadığı kadar negatif, biz müslümanlar vahşi kapitalizmin pençesinde, örümcek ağının içine düşmüş arı çaresizliği içerisinde kalakalmışız. Bizlerin maddeden başka değer tanımayan materyalist ve pozitivist bir dünya algısına inat, ahlak ve iman kalesiyle ayakta kalmaya çalışmamız en elzem konudur. Eğer bunu başaramazsak tarihe maruz kalarak, emperyal güçlerin nesnesi olmaktan ileriye gidemeyiz. Tarihte olduğu gibi sömürü aracı oluruz.
Elan (halihazırda) biz farkında olmasak bile, popüler kültürü tüketen aile ve toplum hayatını onun lütfettiği ölçüde dizayn eden bir nesneyiz. Sanırım hiç kimse şunun aksini söyleyemez: Bizler toplum olarak ekseriyete yakın çoğunluğu namaz kılan, oruç tutan ve dünya meşgalesinden her vakit buldukça hacca gitmeye azmeden mütedeyyin denebilecek bir yapıda olmamıza rağmen, bunun hemen yanı başında, en kadim dostuna dahi evinin ve arabasının nitelikleri kadar değer veren (adeta evini ve arabasını yarıştıran) şahsiyet yoksunu bir yapıya da büründük. Bunun aksini iddia eden varsa tüm ön yargılarından kendisini soyutlayıp, bütün benliği ile başını iki elinin arasına alıp, acaba bu teşhisin ben neresindeyim diye düşünsün görecek ki hiç farkında bile olmadan, örümcek ağına maruz kalmış arı olduğunu anlayacak.
Çözüm, makalenin başında ifade edilen şekliyle "Kelamullah aynasından bakarak Sünnetünnebiyi anlamış ve hayata bu paradigmadan bakıp mefkuresini bu minval üzere tesis etmek" tedir. Bizim yaşamakta olduğumuz müslümanlığın her zerresinin dahi Kur'an'da bir ifadesi bir açıklaması mevcut. Örneğin kalbi ve kalıbıyla yönelinmeyince mihraba o namaz, yazıklar olsun o namaz kılanlara ifadesiyle anlam kazanıyor. Bu kazandığım her şey Rabbimin fazlındandır ve her kuruşunda fakire ulaştırılmak üzere Allah'ın hakkı vardır fikr-i asliyesinden uzaklaşmak, Kur'an'daki Karun'un "bu ancak bende ki bilgi sayesinde bana verilmiştir" (Kasas 78) sözü ile mana kazanıyor. Burada söylenmek istenen şudur: Eğer yaptığımız ibadet ve taat bizi haram lokma yemekten, adalet ile hükmetmekten, gıybet ve iftiradan, Kur'an'da savaştan daha şedit olarak ifade edilen fitneden beri kılmıyorsa, şimdi olduğu gibi hayat ve eşya ile olan münasebetimiz zıvanadan çıkmış demektir. Sekülarizm ile dini hayattan kovmuş, dünyayı alabildiğine bir hoyratlıkla talan eden global kültür bizim ibadetlerimizin içini de boşaltmış rutin eylemler mesabesine indirmiş demektir. İşte bizim içine düştüğümüz girdap budur. Bizler inandığımız gibi ibadet etmeyince ve yaşamayınca yaşadıklarımız gibi inanmaya başlıyoruz. Ve müslümanlığımız ruhsuz ve niteliksiz bir bedene dönüşüyor. Sonra da bağışıklık sistemini kaybetmiş bir vücut oluyor, etraftan zuhur eden her türlü hastalıklı saldırılara karşı savunmasızlaşıyor.
Bu yapı değişmez, iman ve ahlak ile muhkem hale getirilmiş bir kalemiz olmazsa, bütün değerlerimizi seküler kültür yutar yok eder ve biz şairin şu dizelerinde anlamını bulan, insanın içini kanatan anlamlı soruya her zaman muhatap oluruz.
"Müslümanlık nerde! Bizden geçmiş insanlık bile...
Adem aldatmaksa maksad, aldanan yok, nafile!
Kaç hakiki müslüman gördümse, hep makberdedir;
Müslümanlık, bilmem amma, galiba göklerdedir;"
Allah bu millete, bu soruya, bir daha sorulmamak üzere en manalı cevabı bulmayı nasip etsin.
Yorum yapmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir. Yada Misafir Olarak Yorum Yapabilirsiniz.Üyeliğiniz varsa üye girişi yapabilirsiniz. Yeni üyelik için üyelik formunu kullanabilirsiniz.