Makineleşen dünyanın dişlileri arasında bizde makinelerden farksız olduk bakılırsa.
Otomatiğe bağlanmış hayatlar, niçin ve hangi gaye için dünyaya salıverildiğini unutan ruhlar. Başıboş olmadıkları halde başıboş olduğunu zanneden hayatlar. Makinelerin kulakları tırmalayan gıcırtıları hayatın ahengini unutturmuş gibi gözüküyor. Oysa ruh bir ahengin, bir özenin, bir düzen, nizam ve harikuladenin eseri.
Asıl amacından saptırılmış kitlelerin vurup kırıp tarumar ettiği gibi asıl amacından sapan ruhumuz aslında vuruyor kırıyor sakinken bile bir şeyleri tarumar ediyor da farkında değiliz. Tıpkı sapasağlam duruyor zannettiğimiz ahşap evi tahtakurularının kemirip günden güne eriterek tarumar ettiği gibi. İçinde Kuran’dan bir nebze olmayan kalpler köhne yapılar gibi ama durdukları yerde durmuyorlar işte. Ufacık bir fitne ateşi onları ateş topuna çevirirken yanlarında hiç suçu olmayan hatta sapasağlam duran evleri de bir anda viraneye çeviriyor uğursuz elleri.
Bugün önümüzde temcid pilavı vazifesi gören bu yakıp yıkan gençlik Kur’an-ı Kerim’in ruhundan uzak makineleşen dünyada tıpkı makineler gibi kırıp dökmeye ayarlandığında kırıp döken acziyetini kabullenememenin çıkmaz sokaklarında kayboluşu simgeliyor. Zannetmiyorum ki kendileri de memnun ve tatminkar.
Kur’anca düşünmek gerek aslında hayatın karanlık dehlizlerini. Yaşantımızın sağlamasını Kur’anla yapmak, bütün yaptığımız işlemlerden sonra bir de Kuran’a ve sünnete sormak.
Oldu mu?
Kuran’a uydu mu?
Sünnetle aynı yolda buluştu mu?
Allah’ın kulluk gayesi ile yarattığı insü cin kulluğunu sundu mu?
Yoksa şeytanın askerliği vazifesi için mi sıvandı bütün kollar?
Kuran çölleri yeşerten ruhuyla insana, insanlığa bir şeyle anlatıyor. Soruyor, öğretiyor, araştırtıyor, tartıştırıyor, merak ettiriyor. Merak ediyor muyuz altı yüz küsür sayfada ve altı bin altı yüz küsur ayette ne müjdelendiğini, neyle korkutulup, neden sakındırıldığımızı. Hangi müjdelere muhatapken hangi dehşetli anlarla karşı karşıya olduğumuzu. Düştüğümüz gaflet çukurunun neresinde olduğumuzu…
Merak ediyor muyuz?
En çok merak ettiğim neyi merak ettiğimiz aslında.
Mesela konuşmayı hep yapıyoruz da susmayı merak ediyor muyuz ya da konuşmalarımız arasında yalan olup olmadığını, konuşurken samimiyetimizi. Yaşamayı hep istiyoruz canı gönülden de ölümü ve ötesini merak ediyor muyuz? Cenneti mesela ya da cehennemi… Merak ediyor muyuz satır aralarında kaybolup giden zihin ötesi mesajları. Yoksa sadece okuyup geçiyor muyuz ruhsuzca. Sesimiz titriyor; merak ediyor muyuz titremenin nereden geldiğini, dudakların, kalbin neden titrediğini... Hep kaybolup giden manzaralar var ufukta bir önceki manzara aslında aynı manzara değil merak ediyor muyuz nereye kaybolup gittiğini...
En çokta neyi merak ediyorum biliyor musunuz?
Sesimizi kısıp kendi kulağımıza hala yaşıyorsun neden şükretmiyorsun dediğimizde ne hissettiğimizi...
Hadi insan olmak, insanlıkta buluşmak, camiye koşmak ve Kuran ikliminde buluşup meraklarımızı Kur’anla konuşmak için Bu Yaz Kuran-ı Kalbine, Gönlüne Yaz…
Yorum yapmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir. Yada Misafir Olarak Yorum Yapabilirsiniz.Üyeliğiniz varsa üye girişi yapabilirsiniz. Yeni üyelik için üyelik formunu kullanabilirsiniz.
- - Resul Tiryaki:17 Haziran 2013, Pazartesi 23:25