Kadim ilim geleneğinde bir söylem “eti senin kemiği benim” hatta ilk başlarda “eti de senin kemiği de hocam” demek.
Asr-ı Saadet’ten günümüze evrim geçiren anlayış; hizmet ve ilim anlayışı… Enes b. Malik’i hatırlarsınız annesi onu Resulullah’a getirdiğinde ‘Ya Resulullah, ben fakir bir kimseyim. Sizlere yardım edecek bir şeyimiz yok. Bu oğlumdur, yardım etmek ve hizmetinizde bulunmak üzere sizlere bırakıyorum. Onu kabul ediniz' dedi. Resûl-i Ekrem, bu içten gelen arzuyu kırmadı. Enes b. Mâlik'i yanına aldı ve işte o Enes yıllarca o kutlu insana yoldaşlık etti ve sahabenin en büyük, en fakihlerinden biri oldu.
Hatırat okuyoruz hani kadim ulemaya ait, hepsinin hayatında “eti de senin kemiği de hocam” cümleciğinin bir hatırasıyla karşılaşıyoruz. Şöyle başlıyor üstad; artık medrese çağına gelmiş idim peder bey beni elimden tuttu işte ufak tefek eşyalarımızı yanımıza aldık anacığımızla vedalaştık ve medresenin yolunu tuttuk. Medreseye vardığımızda hocayla sohbet muhabbetten sonra memlekete dönmek üzere artık yönünü kapıya dönen peder bey son söz ve bana gözdağı olarak “eti senin kemiği benim hocam” dedi.
Ne hazin bir tablo değil mi? En sevdiğiniz insan sizi hiç tanımadığınız birinin insafına terk ediyor ve arkasına bakmadan çekip gidiyor. En güvendiğiniz dağlara son cümle ile kar değil adeta dolu yağıyor. Ben de ilk Kur’an Kursuna kaydolduğumda babam aynı ifadeleri söylemiş ve üstüne üstlük de ‘eğer kurstan dayak vesair yüzünden kaçacak olursan sakın ilçe sınırlarına gireyim deme’ demişti. Nerden nereye.
Nerden aklına geldi bu yazı ne gerek vardı şimdi diye aklınıza gelmiş olabilir, yaz kursunda ders verdiğimiz öğrencilere iki satır ezber yaptırmak, eve ödev vermek, bırakın vurmayı birazcık sesinizi yükseltmek neredeyse imkânsız. Ben zannediyordum ki bu sadece bizim yaz kursunda böyle, değilmiş meğer. Geçen gün gittiğim berbere; çırak yok mu abi diye sorduğumda 3 ayda 4 tane çırak geldi gitti dedi. Sebep nedir diye sormaya kalmadı içini dökmeye başladı; beni babam ustamın yanına bıraktığında ‘ustam bu çocuk sana emanet, eti de senin kemiği de adam gibi mesleğini öğret’ dedi ve çıktı gitti. Şimdiki anne-babalar pazarlık yapıyor ‘ustam çocuk yoruluyor şu saatte gelsin, akşam şu saate kalmasın, uzak yere gönderme, öğle yemeğini de ihmal etme, fazla ayakta durmasın, kaşını karartma’ başka isteğin bayım?
Yaz kursu demiştim, öğrenciye 3-5 ayetlik bir sure vermişim çocuğun babası arıyor “hocam biz oğlumla anlaştık ayet ayet ezberleyip birkaç günde vereceğiz bu sureyi”. Üstelik bir de dert yanıyor “üç sıralık duayı ezberlemek için 1-2 gün süre vermişsiniz” diye “Biri arıyor hocam bizim çocuğa kızmışsınız bugün, bir daha olmasın o çok nazik ve narindir”, diğeri diyor çocuk tatil havasına girmişmiş de eee ezberleme konusunda sıkıntı çekiyormuş. Bir kerecik dahi bakmadan gelen öğrenci ve bir yazın sonunda bu tavırdaki anne-babanın allame olmuş bir çocuk beklentisinde olan tavırları. Ellerine tutuşturduğunuz ankette ne kadar olumsuz görüş varsa işaretlemesi.
Ne demeli bilmiyorum ama biz aile olarak iyi bir çocuk terbiyecisi ve iyi bir eğitimci, güzel bir örnek değiliz. Çocuklarımızın eğitimcisi, anne-babası, mürebbisi televizyon ve bilgisayar olmuş. İdeal insan tipi de ekran soytarıları.
Üzgünüm soytarıları örnek alarak yetişen bir çocuğun olacağı da soytarılıktır. Siz çocuğunuzu eğer televizyona ve bilgisayara terk ederseniz bu küçük yaşta onlarda sizi çocuklaştığınız yaşta huzur evine terk eder ve eğer siz televizyon soytarılarının insafına, bilgisayar oyunlarının aksiyonuna terk ederseniz o körpe dimağları onlar da sizi huzur evindekilerin insafına ve onların vicdanına çok kolay terk edecektir.
Bu gittiğim huzurevlerinden edindiğim acı ama gerçek biz tecrübedir.
Maazallah…
Yorum yapmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir. Yada Misafir Olarak Yorum Yapabilirsiniz.Üyeliğiniz varsa üye girişi yapabilirsiniz. Yeni üyelik için üyelik formunu kullanabilirsiniz.