Ölüm… Yüzü soğuk, benizleri soluk bırakan, Yaradan’ın değiştirilemez kanununda geçen ‘her nefis’ ibaresi ile başlayan acı gerçek.. Emanetleri, bize aitmiş gibi sevdiğimiz bu yalan dünyada, soğuk su serpilmişcesine bizi titreten elîm vakıa…
Bazen anne baba, bazen yâr yâren, bazen bir tanıdık, bazen de evlat.. Kalbi, yürekten ayıran imtihan.. gözyaşını gözden, gözkapaklarını uykudan, seveni sevilenden ayıran… bir ustanın dediği gibi ‘ölüm bir otobüse benzer…..’ ve hatta ansızın gelen, hep gecikmiş, beklenesi bir otobüs… Arka koltuklarda oturduğum, gençlik yıllarındaki gibi..…Dört tekerlekli bir arabası olacak herkesin bir gün…Ve tahta bir atı..Herkes birgün birkaç dakikalığına da olsa el üstünde tutulacak..Kıymeti, yaşarken bilinmese de…Dokuz çocuğa bakmış ; ama dokuz çocuğun bakmaya üşenip huzurevine bıraktığı bir baba da olabilir bu, beş çocuğu doğurup büyüten, ama hepsine birden yük olan sokakta kalmış bir ana da..
Hal böyleyken yine de kabullenemiyor insan.. Yük, omuzları sarsıyor.. Hâşa taşıyamadığımız yüklenmez bize, zira adili mutlaktır O.. Genç ölümlerinden bahsediyorum.. Osman’dan bahsediyorum.. Yakın bir zamanda yitirdiğimiz yeğenimiz.. Birçok ölüm gördük, uzak, yakın, eş, dost, arkadaş… Fakat hiç bu kadar teget geçmemişti ölüm yakınımızdan… Mesafe yakın olunca acı büyük oluyormuş, anladım.. Yanık bir türkü de ‘var git ölüm, bir zamanda yine gel’ diyesi geliyor insanın o zaman…Bu durumlarda kendimi, katı kalpli, sıkı duran, soğukkanlı biri bilirdim.. Yok.. Hayır!.. Trafik kazasında vefat eden arkadaşım Selahattin ve kansere yenik düşen Abdulkadir’in cenazelerinde de çok kötü olmuştum.. Ama bu başka.. Saatlerce konuşamıyor insan.. Kelimeler sırasını savıyor, kendine hakim olmaya çalışan gayri ihtiyari gözyaşlarına karşı.. Allahım mukayyet ol.. Aklımıza ve sabrımıza.. Keşke diyorum bazen..O otobüs geldiğinde, arka koltuklarda sessiz sedasız yolculuğa izin verilecek kadar kimsesiz olsa insan.. Ya da bir an zamanı geri sarmak mümkün olsa.. Lokman hekim’in bulamadığı ya da bulurken ilahi kudretin mani olduğu çaresizlik...Efendimize misafir, Mevlana’ya bir düğün,Yavuz’a Şiri Pençe…. Kimine kaza, kimine bela, kimine amansız hastalık, kimine uyku hali…
‘Uyudun uyanmadın olacak / kim bilir nerede kaç yaşında / bir namazlık saltanatın olacak/ taht misali o musalla taşında’ dediği gibi şairin.. Tahta atımızın bizi uzaklara taşıdığı kısa bir saltanat süreci... ‘Nasıl bilirdiniz’ sorusunun cevabı.. ‘Helal olsun’ların sorusu…
Çocukluğumuzun en güzel yıllarını paylaştığım, -yirmibeş-yirmialtı yaşlarında, birkaç ay önce vefat eden- Osman kardeşime sebep tüm yazdıklarım… Onu dualarımda hep anarken, gözümde hâla sekiz-on yaşlarında, küçük, zayıf ve çelimsiz, gözü kara, haşarı, kıpır kıpır bir çocuk görüyorum.… O çocuk hiç gözümün önünden gitmeyecek…
Yorum yapmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir. Yada Misafir Olarak Yorum Yapabilirsiniz.Üyeliğiniz varsa üye girişi yapabilirsiniz. Yeni üyelik için üyelik formunu kullanabilirsiniz.