Mesozoyik yaşlı kireçtaşların üzerinde geçen bir yaşamdır onlarınkisi…
Birçok imkânsızlık içinde, çileli ve bir o kadar tatlı…
Hayata dört elle tutunan, küçük şeylerle mutlu olmasını bilebilen, Mevla’nın verdiği ile yetinebilen aza kanat edip şükrü dilinden düşürmeyen güzide insanların coğrafyasıdır bu mekânlar…
Giyiminden yeme içme alışkanlıklarına kadar gelenek örf ve adetlerinin hudutlarını çizen bir yaşamın temsilcileridir onlar…
Doğayla iç içe ve tabiatla barışık bir dengedir onlar…
İçtikleri çay, barındıkları taş duvarlı, 99 pencereli, üstü yonga (tahta) ile örtülü tek katlı tek odalı ve multifonksiyonel; mutfak, yatak odası, misafir odası, oturma odasıdır… aynı mekan
İyi bilirler özgür, başına buyruk yaşamayı…
Gelemezler, öyle sıcağa, klorlu şehir sularına ve beton 4 duvara…
Öğünleri oldukça sadedir ve bir o kadar sağlıklı….
Bugün arayıpta bulamadığımız GDO’suz, hormonsuz… Tek cümleyle organiktir…
Cömert Toros’ların göğsünden akan pınarlardır içtikleri su …
Kızılçam, göknar ve sedir’in tertemiz havasıdır teneffüs ettikleri…
Yüksek dağların koyaklarında saklı bir hazinedir kar delikleri…
Katırlarla getirirler yayla evlerine kar beyaz karı ve yapar, ikram ederler yayla ahalisine yüreği ferahlatan “karlama”yı..
Tertimizdir havası yaşlandırmaz insanı Onun için vardı 90’a diz dayayan uluları…
Mevcuttur her köyün bir yaylası, güzlesi ve kışlaları…
Doğmuştur “Yörük evladı” davar ardından hiç kalmayan anasından; ya bir yayla ya da bir kışlada…
Ve bir gün emri hak vaki olurda gömüverirler “Mezar Gediği” denilen kışla ile yayla arasında hem yaylaya hem de kışlaya nazır hakim bir mevkiye…
Zira yol üstüdür, Göç yoludur, gelen geçen bağışlar bir “Elham” 3 “Gülfü”…
Son 20 yıldır mahrum kaldı o yaylak ve kışlaklar…
İçin için ağlıyor; dağımız, taşımız, yaylamız, kışlamız, meskenimiz, tarlamız, takkamız ve mezar taşımız…
Ama şimdi şehirlerde büyüyen nesil bilmez oraları…
kekik kokulu yaylaları, meleşen kuzu ve oğlakları…
Ve içmemişlerdir porçavla, naneli ve edalı kekik çayını…
Tatmamışlardır bir koyaktan bir kar topağının verdiği hazzı…
İşte kaybolan ve güngeçtikçe yitirdiğimiz hiçbir maddi terazinin tartamayacağı o güzelim değerleri…
Bizi biz yapan hazineyi….
Unutuyor ve kaybediyoruz…
Kaybolan değer mi? Kültür mü?
Yoksa BİZ’mi…
Yorum yapmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir. Yada Misafir Olarak Yorum Yapabilirsiniz.Üyeliğiniz varsa üye girişi yapabilirsiniz. Yeni üyelik için üyelik formunu kullanabilirsiniz.