Bundan bir ay önce Ankara’nın Küçükesat semtine yerleştim. Öyle bir semt ki, Ankara’nın her yerine yakın. Ulus ve Kızılay’a yürüyerek ulaşabilir ve donmuş vaziyette dönebilirsiniz. Semt; burjuvanın, hayat kaygısı olmayanların, emekli pilotların, unutulmuş ressamların, içi geçmiş aydınların, pipolu entelektüellerin diyarı.
Kimsenin bir ötekini yargılamadığı, kurtarılmış bir bölge...
Öyle ki, seyyar simitçi simitleri ıslak mendille servis ediyor. Pastaneden aldığınız poğaçaların içi asla boş çıkmıyor. Esnaf güleç, Küçükesat’a yakışır bir mizaç sergiliyor.
Tiryakilere duyurulur, burada tekel bayiiler evrime uğramış, olmuş sana Tobacco shop!
Günün her saatinde eşcinsel görebiliyorsunuz. Suratında estetik felaketi yaşanmış kadınlar, etekli yaşlılar, gönlünde İstanbul yatan ancak bir türlü memleketinden kopamamış gençler... Belirtmeden geçemeyeceğim, kadınlar genizleri yakacak kadar ağır parfüm kokuyor burada.
Ve günün her dakikasında tasmalı köpek görmeniz mümkün. Jambon ve dana sosisiyle beslenmiş bu köpekler başları dimdik yürüyor. Küçükesat’ta yaşadıklarının farkında gibiler. Çevre konteynırlardan fırlayıp, oynaşmaya gelen sokak köpeklerine pas vermiyorlar. Mübarek, hepsi Paris Hilton’un köpeği.
Gördüğüm en büyük DNR bu semte bahşedilmiş. Tam beş katlı. Bu semtin insanının büyük ölçüde okur-yazar olduğunu belirtmeme zaten gerek yok.
İşte Küçükesat semti üç aşağı beş yukarı böyle bir semt.
***
İlk paragrafta bahsettiğim gibi, Ulus buraya yürüyüş mesafesinde. Ve Ulus’a yürüdüğünüzde, bambaşka bir Ankara’yla karşılaşıyorsunuz.
Aldığım duyumlara göre, Ulus’un kerhanesi meşhurmuş. Kafanızı kaldırdığınızda; izne çıkmış erleri, elleri ceplerinde abazanları, “fuliş kazanovalar”ı görmeniz işten bile değil.
Takdir edersiniz ki, Küçükesat’ta mini eteğiyle fink atan kadınlara, Ulus’ta aynı muamele yapılmıyor.
Kaldırımlara saçılmış ve saçılmaya devam etmekte olan, “Travesti Şebnem”, “Travesti Naz” ve nicelerinin kartvizitlerini görmeniz mümkün. Sizlere bir telefon kadar yakınlar.
Hele orada bir itfaiye çarşısı var ki, asıl fuhuş orada dönüyor. İkinci el eşyaların satıldığı devasa bir pazar burası. Varoş mu varoş, ama oldukça da kibirli. Paraya doymuş, “sana satmazsam arkandakine satarım” mantığından ödün vermeyen bir esnaf modeli...
Es kaza ikinci el bir buzdolabı beğendiyseniz, önce satıcıyı arkadaşlarıyla çay içtiği ortamdan koparmanız, sonra da malı size satması için ikna etmeniz gerekiyor.
Eğer lütfedip, sıfırına yakın bir fiyata satmayı kabul ettiği halde, malı satın almazsanız satıcıdan küfür işitmeniz çok doğal. Bu durumda yapacağınız iki şey var: Ya başınızı eğip “biz ettik sen etme ağabey” diyeceksiniz, ya da “benim babam harekatçı, sizi burada bitiririm” diye palavralar sıkacaksınız. (Dipnot: Netice değişmiyor.)
Uzun lafın kısası, Ulus’taki ikinci el eşyacılardan alışverişimizi yaptık. Azıcık daha dişimizi sıksaydık, Koçtaş’tan evimizi döşeyebilirdik. Dedim ya, asıl fuhuş itfaiye çarşısında dönüyordu.
***
İki ayrı semt, iki ayrı dünya. Her mahalle ayrı bir hikaye. Bizler Allah’ın şanslı kullarıydık, Küçükesat’ta yaşıyoruz. Seyyar simitçi, ıslak mendilimi verdikten sonra, bana “afiyet olsun efendim” diyor.
Eğer uslu çocuklar olursanız, bir gün siz de Küçükesat’a yerleşebilirsiniz. Lakin eğer akıllı olmazsanız veya kirayı denkleştiremezseniz, bir bakmışsınız Ulus’taki kerhanenin karşısındasınız.
İsmail PİŞER
Ankara
Yorum yapmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir. Yada Misafir Olarak Yorum Yapabilirsiniz.Üyeliğiniz varsa üye girişi yapabilirsiniz. Yeni üyelik için üyelik formunu kullanabilirsiniz.
Kiralar nedir KüçükEsed'de? Bir de ev kiralarken Beyaz'mısın diye bakıyorlar mı? Yani Angaralı bir goç rahatlıkla apartman kiralayabilir mi?