Ayakkabıyı icat eden insan, o kişi her kim ise, eminim tarihte böyle bir çığır açacağını tahmin etmemiştir. Bu zavallı adam, ormanda ayağına diken battığı için yapmıştır bu buluşu… Ancak o zamandan beri, ayakkabılar yeni anlamlar kazanarak hadlerini aşmaya başlamışlardır. Ayakkabıyı bulan adam dirilse “ben ne yaptım böyle, kendi ellerimle bir canavar yarattım!” derdi herhalde. Tıpkı Reşat Nuri Güntekin’in dirilip ‘Yaprak Dökümü’ dizisini görse vereceği tepkinin aynısını gösterirdi yani.
Canım arkadaşlarım, ayakkabıların üzerine yüklenen tuhaf anlamları ilk olarak İncil’de gözlemleyebiliriz. İncil’e göre Yahudiler, iş anlaşmaları yaparken samimiyeti vurgulamak maksadıyla bir sistem geliştirmişler. Anlaşmanın tarafları, imza atmak yerine birbirlerine ayakkabılarının tekini veriyorlarmış. Çünkü o zamanlar ayakkabılar dürüstlüğün ve mülkiyetin sembolüymüş. Günümüz dünyasına uyarlasanıza; maliyeye gidiyorsunuz ayakkabınızın tekini veriyorsunuz; bankaya gidiyorsunuz öbür tekini de orada bırakıyorsunuz. Ya da ne bileyim, evleniyorsunuz, ayakkabınızın tekini nikah memuru alıyor.
Yine eski bir gelenek olarak, Avrupalılar, özellikle de İngilizler, birini yolcu ederken arkasından ayakkabı atarlarmış. Bu herhalde “tıpış tıpış git, tıpış tıpış gel” anlamına gelen bir gelenekti. Günümüz Türkiye’sinde aynı işin su ile yapıldığını gözlemlemek mümkün. (bkz: Su gibi git, su gibi gel yavrum.)
Yine Avrupalılarda, gelin kızcağız törenden sonra ayakkabısını havaya fırlatırmış; her kim yakalarsa onun kısmetinin açıldığına inanılırmış. Ancak kafa yarılmaları ve beyin travmaları yaşanması üzerine, bu gelenekte ufak değişikliklere gidilmiş. Artık malumunuz, gelin çiçeğini fırlatıyor havaya, çiçeği kapan da “normal koşullarda evlenemeyecek kadar talihsizim, belki bu çiçek kara bahtımı açar” diyerek mutlu oluveriyor.
Peki siz İngilizlerin, gelin arabalarının arkasına onlarca ayakkabı bağlamak gibi garip bir adetleri olduğunu biliyor musunuz? Biz de şükür ki böyle bir adet yok.
(Ancak şunu da belirtmeden geçmeyeyim, gelin ayakkabısının altına isim yazmak bizde de yıllardır süren bir gelenek. Bekar kadınlar bir ayakkabıdan neden medet umar, anlamakta güçlük çekiyorum.)
Sevgili arkadaşlar, ayakkabılar insanlık tarihinde öyle gereksiz bir yere sahiptir ki, İngilizcede “If I were in your shoes (Ayakkabılarının içinde olsaydım)” şeklinde bir kalıp bile vardır. Bu deyim Türkçede “Senin yerinde olsaydım…” manasına gelmektedir. Bu cümleden yola çıkarak şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki, bilinçaltında “benlik” ve “ayakkabılar” eş değer tutuluyor. Yani bu cümleyi söylerken, aslında “ayakkabılarını giyerek senin yerine geçebilirim, çünkü sen ayakkabılarından ibaretsin” demiş oluyoruz. (Çok mu paranoyakça oldu?)
Peki ama neden? Ayakkabılar ayağımızı koruyan kaplardan başka bir şey değildir. Fakat ayakkabılar söz konusu olduğunda neden batıl inançlar uydurulur? Ayakkabıdan neden korkuyoruz? Neden anamıza babamıza duymadığımız saygıyı ayakkabılara duyuyoruz? Neden ayakkabımız Nike veya Adidas olmayınca insan yerine koyulmuyoruz? Neden bir karış topuklu giyerek engebeli arazilerde ayakta kalma savaşı veriyoruz?
Ayakkabı ayak kabıdır! Ayağımızı dış etkenlerden koruması için yapılmış kılıflardır, o kadar! Onlara Adidas ve Nike kisvesi altında 150-1000 lira arasında değişen bedeller ödememize -zira ülkedeki asgari ücret yaklaşık 900 liradır- gerek yoktur!
İncil’in bir ayetinde Tanrı, “Edom’a ayakkabılarımı fırlattım” buyurur. Yani yüce Tanrı, Edom’a kızdığını ve artık onu evladı olarak istemediğini belirtmiştir. Günümüz dünyasında bu, “Bush’a ayakkabımı fırlattım” ya da “Şimdi ayakkabıyı yersin kafana” cümleleriyle kendini göstermektedir.
Görüldüğü gibi ayakkabı her geçen gün güçlenmeye devam etmekte, hatta kapital güçleri de arkasına alarak, insanoğluna karşı bir silah olarak kullanılmaya başlamaktadır.
Ben bas bas bağırıyorum ama atalarımız tehlikeyi çok evvelden görmüştür aslında. “Dost başa düşman ayağa bakar” sözünü boşuna dememişler, değil mi? Ben de diyorum ki, eğer ki bundan sonra yüzüme değil de ayakkabıma bakarsanız, bana gösterdiğiniz ilginin derecesini ayakkabımın markası belirlerse, çakma markalar giydiğim için beni eleştirirseniz ya da tam tersi Adidas giydiğim için beni pohpohlamaya kalkarsanız…
O ayakkabıyı derhal ayağımdan çıkarırım. Sağ elimle sıkıca kavrarım ve sizi Edom’dan da Bush’dan da beter ederim!
İsmail PİŞER
Ankara
http://kapitalizasyon.blogspot.com
Yorum yapmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir. Yada Misafir Olarak Yorum Yapabilirsiniz.Üyeliğiniz varsa üye girişi yapabilirsiniz. Yeni üyelik için üyelik formunu kullanabilirsiniz.