Ünlü bir şairden alıntı, Sözcü gazetesinden flaş bir haber, bir adet “bunu paylaşmayan Atatürkçü olamaz” fotoğrafı, bir adet az bilinen İngilizce şarkı ve bir adet göndermeli karikatür... İşte sihirli formülümüz bu. Sanal bir dahi olmak istiyorsanız, hepsini kısık ateşte pişirin sevgili dostlarım.
Bugün izninizle neden yaratıcı olamadığımızı anlatmaya çalışacağım. Kah gerçek kah sanal ortamda niçin tekdüzeleştiğimizi bir Sherlock Holmes detaycılığıyla çözmüş bulunmaktayım. Hazırsanız, başlıyorum.
Bir dönem sanatçılara “neden bu sanatı ifşa ediyorsunuz?” diye sorulduğunda, klasik bir cevap verirlerdi: “Çünkü bir derdim var ve bunu topluma anlatmak istiyorum”.
Bariz bir yalandı bu. Neymiş efendim, derdi varmış. Benim dayıoğlumun da derdi var ama yağlı boya tablosu yapmıyor. Eniştemin de derdi var ama senfoni bestelemiyor. Dün akşam kız arkadaşlarımla kavga ettim, oturup bir heykel yontmadım. Demek ki, mesele dertli ya da dertsiz olmak değil. Ayrıca döneminin en galesiz adamı Kenan Evren de paşalar gibi yağlı boya tabloları yapıyordu. Ne iş?
İşin aslı şu: Sanatçı adam emekçi adamdır ve bu insanlar bizim kıç gezdirdiğimiz uzun yılları sadece tek bir enstrümana, tek bir tekniğe, tek bir gösteriye, bazen tek bir figüre adayabilirler. Ve eminim bu süreç hiç ama hiç keyifli değildir.
Şimdi ortaya bir iddia atıyorum, sıkı durun. Bu kadar tekdüze ve yaratıcılıktan uzak olmamızın baş sorumlusu sanatçılarımızdır. Çünkü son yirmi yıldır bize dürüst davranmadılar. Çünkü onlara “neden ve nasıl yapıyorsun?” diye sorulduğunda, uzun sakallarını gururla sıvazlayıp “çünkü bir derdim var” gibi ağdalı cevaplar verdiler.
Bu cevap karşısında bizler şöyle düşündük: “Ama benim de hayata dair, sosyal sorumluluklarıma dair, şahsıma dair, ev sahibime dair yığınla derdim var, lakin bir halt üretebilmiş değilim. Demek ki benden sanatçı olmayacak.” Evet, aynen böyle düşündük ve haklıydık da.
Sadece birkaç saniyeliğine, sanatçıların soruyu şöyle yanıtladıklarını varsayalım: “Dalga mı geçiyorsun? 5 yaşından beri bu enstrümanla uğraşmaktan dimağım kurudu. Her gün dört saat özel ders aldım. Böyle bir tempo karşısında kim olsa başarırdı.”
Ya da: “Sayısala puanım yetmiyordu, güzel sanatlar okudum. Para kazanmak için de ebru sanatına yöneldim. Yıllarını tek bir işe adayınca başarılı olmamak mümkün mü?”
Ya da: “Babadan zengin olarak dünyaya geldim. Çalışmak zorunda değildim ve boş vaktim çoktu. Ben de tüm dünyayı gezerek fotoğraflar çektim, kitaplar yazdım. Haliyle best-seller oldum.”
İşte sanatçılar böyle cevaplar vermediler. Çünkü bu realist cevaplar ne yazık ki ağdadan ve gösterişten uzaktı. Onlar uzun sakallarını sıvazlayarak, kendilerini halktan farklı görmeyi seçtiler. Ve giderek marjinalleştiler.
Halbuki sanat yapmak hiç de komplike bir iş değildi. Sadece derinlemesine emek gerektiriyordu. Ve Rocky Balboa bu işin sırrını yıllar evvel kulağımıza fısıldamıştı. Anlayamadık.
- “Rocky, neden dövüşüyorsun?
- “Çünkü ne şarkı söyleyebiliyorum ne de dans edebiliyorum.”
Bitti.
19.11.12
Ankara
Yorum yapmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir. Yada Misafir Olarak Yorum Yapabilirsiniz.Üyeliğiniz varsa üye girişi yapabilirsiniz. Yeni üyelik için üyelik formunu kullanabilirsiniz.