BİZ VE ONLAR
''İmparatorluk günden güne zayıflamaktadır. Niçin saklamalı? Onu bu hale düşüren sebeplerin başında Avrupalılaşma zihniyeti gelir. Temellerini III. Selim'in attığı bu zihniyeti, derin cehaleti ve sonsuz hayalperestliği yüzünden II. Mahmut son haddine vardırır. Babıali'ye tavsiyemiz şudur: Hükümetinzi dini kanunlarınıza saygı üzerine esası üzerine kurunuz. Devlet olarak varlığınızın temeli, Padişah ile müslüman tebaa arasında ki en kuvvetli bağ, dindir. Zamana uyun, çağın ihtiyaçlarını dikkate alın. İdarenizi düzene sokun, ıslah edin. Ama yerine size hiç de uymayacak olan müesseseleri koymak için eskilerini yıkmayın. Avrupa medeniyetinden sizin kanun ve nizamlarınıza uymayan kanunları almayın. Batı kanunlarının temeli Hristiyanlıktır. Türk kalınız. Tatbik edemeyeceğiniz kanunu çıkarmayın. Hak bellediğiniz yolda ilerleyin. Batı'nın sözlerine kulak asmayın. Siz ilerlemeye bakın. Adalet ve bilgiyi elden bırakmayın. Avrupa efkar-ı umumiyesinin az çok yanınızda bulacaksınız. Kısaca, biz Babıali'yi kendi idare tarzının tanzim ve ıslahı için giriştiği teşebbüslerden vazgeçirmek istemiyoruz. Ama, Avrupa'yı örnek almamalıdır. Avrupa'nın şartları başkadır, Türkiye'nin başka. Avrupa'nın temel kanunları Doğu'nun örf ve adetlerine taban tabana zıttır. İthal malı islahattan kaçının. Bu gibi islahat müslüman memleketlerini ancak felakete sürükler. Onlardan hayır gelmez sizlere.''
Matternıch
Matternıch, Avusturya devlet adamı. 1773-1859 yılları arasında yaşamış, siyasi tecrübesi emsalsiz bir devlet adamı. Yanılmıyorsam bu mektubu Viyana elçisi Sadık Rıfat Paşa' ya yazmış. Fransız İhtilali'nden sonra ortaya çıkan milliyetçilik akımlarından en çok etkilenen çok uluslu-emperyal devletler Avusturya-Macaristan İmparatorluğu ve Devlet-i Ali Osmaniyye idi. Avusturya -Macaristan İmparatorluğunda çeşitli görevler üstlenmiş Matternıch kendileri gibi bir gerileme yaşayan Osmanlı elçisine naçizane tavsiyelerini bu mektubunda kaleme almış.
Osmanlı modernleşme tarihi III. Selim döneminde başlamış, Tanzimat ile yukarı düzeyli bir ivme kazanmış ve Cumhuriyet'in ilanından sonra gerçekleşen inkılaplarla zirve noktasına ulaşmıştır fakat bu modernleşme hareketleri Avrupa'yı bire bir taklitten öteye gidememiştir. Devlet yapısında ki düzenlemeler yapılırken bin yılda oluşturulan Türk-İslam geleneği göz önünde bulundurulmamıştır. II. Mahmut, hayatı boyunca imparatorluğu batı düzenine uydurmaya çalıştı. Böylece, olumsuz gidişi durduracağını düşünüyordu. Bunun için çıkarttığı kıyafet kanunuyla (3 Mart 1829) devlet memurlarının kavuk, sarık, şalvar ve çarık giymelerini yasakladı. Bunların yerine fes, pantolon, ceket giyilecekti. Buna karşı çıkanları şiddetle cezalandırdı. Saray yaşayışını değiştirerek Avrupalı hükümdarlar gibi davrandı; setre pantolon giydi, sakalını kısa kestirdi, resmini devlet kurumlarına astırdı. Bu değişikliklerin lüzumunu anlayamayan halk, II. Mahmut’u “gavur padişah” diyerek andı. Bir diğer kılık kıyafet inkılabı ise Cumhuriyet'in ilanından sonra gerçekleşti. Şapka kanunu ile yediden yetmişe kadın- erkek yetişkin-çocuk herkes Batı tarzı melon veya fötr denilen şapkayı giymek zorunda bırakıldı. Hiçbir müeyyidesi olmayan bu kanuna her mahalli yönetim kendine göre cezalar uyguladı. Bu cezalar bir örnek, şehre şapkasız gelen köylülerin başına jandarmanın 'hani şapkan?' diyerek katran sürmesidir. Bu bahiste ki bir diğer elim hadise ise bu kanuna ciddi muhalefet gösteren Rize halkını sindirmek için Rize açıklarına Hamidiye zırhlısının gönderilmesi ve şehrin kıyılarının topa tutulmasıdır. Bu zulüm karşısında Rize halkı meşhur türküyü dillendirmiştir: Atma Hamidiye atma, şapkada giyeceğuk, vergide vereceğuk.
Askeri alanda yapılan inkılaplarda Batı'yı birebir taklidin ötesine geçememiştir. Alman subayların Türk ordusunun islahı için ordumuzun komuta kademelerine yerleştirilmesi ne kadar yanlış ise yerli harp sanayii oluşturulmadan Alman ve İngiliz silahlarının ithal edilmesinde o kadar yanlıştır. Bu gibi yanlış uygulamaların sonucunda Alman hayranı Enver Paşa Sarıkamış'ta doksan bin erimizi heba etmiş, İngiliz hayranı olan ve daha sonraları İngiliz kraliyet ailesini nişanı 'diz bağı nişanı' nı kazanmış bir diğer kurmayımız Filistin cephesinde altmış bin erimizi yine İngilizlere karşı (!) heba etmiştir.
Yine yeni devletin kurulması ve Cumhuriyetin ilanından sonra yapılan yeni Anayasa ve kanunlar tamamen tabiri caizse copy-past diyebileceğimiz şekildedir. Bunun en güzel örneği bayrağı haç olan İsviçre'nin Nöşetel kantonunun (eyaletinin) medeni kanununun meclisteki Fransızca bilen mebuslara parça parça dağıtılıp tercüme ettirilip yürürlüğe konmasıdır. Mizah dergilerine konu olacak bu inkılap, bugün hala daha devam edilmektedir. Nüfusunun kahir ekseriyeti müslüman olan bir millete bayrağında haç olan bir milletin medeni(!) kanunu tatbik edilirken bugün İngiltere'de, müslüman vatandaşları için altı ayrı şer-i mahkeme kurulmuştur.
Bunca yapılan köklü değişikliklere rağmen İslam dünyası ve Türkiye muasır medeniyyetler seviyesini yakalayamamış, ne kadar benzemeye çalışsa da Batı tarafından dışlanmış ve hor görülmüş ve halen daha AB kapılarında bekletilmektedir.
Bunun gibi bizdeki Batılılaşma hareketlerine daha bir çok örnek olduğu halde hem bu konunun bir itap hacminde ele alınabilecek bir mesele olduğundan hemde bazı yanlış anlaşılmalara sebep olabilecek mayınlı alanlar içerdiğinden bu kadarını yeterli buluyorum. Son olarak şu dörtlük bu bahsi özetler sanırım;
Bize bir nazar oldu,
Cumamız pazar oldu.
Bize ne olduysa,
Hep azar azar oldu.
18 Şubat 2013
Yorum yapmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir. Yada Misafir Olarak Yorum Yapabilirsiniz.Üyeliğiniz varsa üye girişi yapabilirsiniz. Yeni üyelik için üyelik formunu kullanabilirsiniz.