“Üzerlerine Allah’ın ismi anılmamış olanlardan yemeyin, çünkü onu yemek yoldan çıkmaktır. Şeytanlar, dostlarına, sizinle mücadele etmeleri için telkinde bulunurlar. Eğer onlara uyarsanız siz de müşriklerden olursunuz. Ölü iken hidayetle dirilttiğimiz, kendisine insanlar arasında yürüyecek bir nur verdiğimiz kimse, karanlıklar içinde kalıp, ondan çıkamayan kimse gibi olur mu? Fakat kâfirlere yaptıkları, böyle süslü gösterilir.” (Enam Suresi: 121-122)
Yukarıdaki ayet-i kerime, müşriklerin; “bu Müslümanlara ne oluyor ki, kendi kendine ölen yani Allah’ın öldürdüğü hayvanları (leşleri) yemiyorlar da kendi elleriyle kestiklerini yiyorlar” demeleri üzerine nazil olmuştur. Müşriklerin yaptıkları iş demagojiydi. Helal ve haramı koyma hakkı olan Allahü Teâlâ (cc) leşleri haram kılmış ama kendi ellerimizle kestiklerimizi helal kılmıştır. Kat’i nass karşısında demagojiye başvurmak şeytanın ve dostlarının genel ahlakıdır.
Müşriklerin ve şeytanların demagojiye başvurmalarının temel sebebi insanlar üzerine kurdukları haksız egemenliği kaybetmeme arzusudur. Faiz ve faaliyet dışı gelirlerden beslenip sınıfsal fark oluşturan müşrikler için hakikatin ölçüsü maddi imkânlar ve çağdaşlıktır. Nuh (as)’a direnen kâfirlerin gerekçesi oldukça iğrençtir. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulmuştur: “Bunun üzerine Nuh’un Kavmi’nden küfredenlerin elebaşları: “Biz seni kendimiz gibi bir insandan başka olarak görmüyoruz. Sana basit ve zahiri görüşlü en aşağı tabakamızdan başkasının tabii olduğunu görmüyoruz. Sizin bize karşı bir üstünlüğünüzü dahi kabul etmiyoruz. Biz seni bilakis yalancılardan sayıyoruz” dediler.” (Hud Suresi: 27)
Şirkin siyasî iktidar haline geldiği toplumlarda, dünyevî ihtiras ve şehvet duyguları ön plana geçer. Kitleler, midelerinin ve şehvetlerinin esiri haline gelirler. İhtiraslarını tatmin edebilmek için, maddî imkânlara sahip olmak mecburiyetindedirler. İşte bu noktada karşımıza mutrefiyn (refah içinde yüzen ve azgınlaşan kimseler) çıkmaktadır. Nitekim Kur'ân-ı Kerim'de: "Onun kavminden, kendilerine refah verdiğimiz (etrafnâhum) halde küfreden, âhirete kavuşmayı yalanlayan bir gürûh (mele) dedi ki: “Bu sizin gibi bir beşerden başkası değildir. Sizin yediklerinizden yiyor, sizin içtiklerinizden içiyor. Eğer kendiniz gibi bir insana boyun eğecek olursanız, andolsun ki bu takdirde siz mutlaka hüsrana düşenlerden olursunuz." hükmü beyan buyurulmuştur. Dikkat edilirse; bu âyet-i kerim'de, melenin en önemli vasfı, refah sebebiyle azgınlaşmasıdır. Şimdi mutref kelimesi üzerinde duralım. Arapça Te-Ri-Fe"den (fül şeklinde: etrafa) gelir. Lûgatta; sulu ve taze oldu, kendine has bolluk içine girdi manasınadır. Bu fiilden türeyen turfa, az bulunan ve kıymetli olan şey demektir. Türkçe'de "turfanda sebze veya turfanda meyve" şeklinde halen kullanılmaktadır. Yine aynı kökten türeyen teraffeh, nimette ve rızıkta bolluk, refah mânasına gelir. Etrafe, fazla nimet verilip azdırıldı, refah sebebiyle şımartıldı, zenginlikten çılgına döndü demektir. Şirkin siyasî sistem haline geldiği toplumlarda (müşrik düzenlerde); insanların temel hedefi, hangi yolla olursa olsun dünya nimetlerini elde etmektir. Servetin ve sermayenin belirli ellerde toplanması teşvik edilir. Cahîli sermaye, yeryüzünde fitne çıkarma ve fesadı yayma noktasında korkunç bir silahtır. Büyük servet sahibi olan müşrikler; yatırım sahalarını "sadece ve sadece kâr elde etme" esasına göre tesbit ederler. Eğer beyaz kadın ticareti; zaruri olan bir hastahaneden daha fazla kazanç getiriyorsa mesele bitmiştir. Derhal beyaz kadın ticaretine başlar, içki, kumâr, tefecilik ve diğer gayrimeşrû kazanç yolları, toplum hayatını derinden sarsar. Bir tarafta korkunç sermaye sahipleri (Karunlar), diğer tarafta bir dilim ekmeğe muhtaç insanlar vardır. Hesap gününü unutan müslümanlar bile; sermaye sahiplerine karşı zaaf duymaya ve onların görüşlerine değer vermeye başlarlar. İşte refah sebebiyle azgınlaşan kimselerin mele (ileri gelenler) haline geçişi, bu şekilde tahhakkuk eder. Hâlbuki cahili sermaye sahipleri; talan, vurgun ve haram olan kazançlarını koruyabilmek için, İslâm'a karşı savaşırlar. Nitekim Kur'ân-ı Kerîm'de: "Biz hangi memlekete (beldeye) gelecek tehlikeleri haber verici bir peygamber gönderdik ise, mutlaka oranın refah erbabı (mutrefûha): `Biz sizin gönderdiğiniz şeyleri inkâr edicileriz' dediler. Ve `biz mallar itibariyle de evlâd itibariyle de daha çoğuz. Biz azaba uğratılacak da değiliz. dediler. De ki: “Şüphesiz Rabbim kimi dilerse onun rızkını genişletir. Kimi de dilerse (onunkini) daraltır. Fakat insanların çoğu (bunu) bilmezler. Sizi huzurumuza yaklaştıracak ne mallarınız, ne evlâdlarınız değildir. Ancak iman edip de, sâlih amel (ve hareketlerde) bulunanlar müstesna!.. Çünkü onlar için yaptıklarına mukabil kat kat mükâfat vardır ve onlar emin ve yüksek makamdadırlar” (Sebe Suresi: 34-37) hükmü beyan buyurulmuştur. Refah sebebiyle azgınlaşanlar ve mallarının kendilerini ölümsüzleştireceğini zannedenler, fısk-ü fücûrun yayılmasını arzu ederler. Ayrıca elde ettikleri imtiyazları kaybetmemek için, İslâm'a karşı savaşmayı ihmal etmezler.” (Yusuf Kerimoğlu; Kelimeler Kavramlar, Mele Kavramı)
Gezi Teröründe 70’lik nineden bahseden ve “70’lik ninelerin ne zararı olabilir?” diye demagoji yapan mütref tabakanın İslam’a karşı savaştığını gizlemenin manası yoktur. Ne yazık ki bu İslam’a karşı savaşan mürtefin yanında olan birileri de “çapulculara, çapulcu demeyin onların nesillerinden de iyi insanlar çıkabilir” demagojisiyle sahip çıkan insanlar vardır. Amaç Türkiye gemisini İslam’a teslim etmemek. Mütref ve İsrail’e göbekten bağlı ve Mavi Marmara’nın intikamını almak isteyen cemiyetler, hep beraber hükümeti devirip Müslümanlara kan kusturmak için harekete geçmişlerdir. Pek tabii ki ataları Karun gibi yenileceklerdir.
Yorum yapmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir. Yada Misafir Olarak Yorum Yapabilirsiniz.Üyeliğiniz varsa üye girişi yapabilirsiniz. Yeni üyelik için üyelik formunu kullanabilirsiniz.
her yer kendi bünyesin de güvenlikkoymalı daha kerlı şirket oldunda zararlı