ÖNE ÇIKANLAR :

YAZARLAR

Türkiye’de “Adalete” İhtiyaç Var mı ve Vicdan

İzzet Kaba

16 Ekim 2013 Çarşamba 22:26
  • A
  • A

Vicdan adaletin ilk halidir. Ama “hangi vicdan” diyebilirsiniz. Bu sebeple vicdan, yeterli ve her zaman doğru bir adalet anlayışı sunmaz bize. Bu sebeple zaten vidan adaletin ilk halidir hükmünü zikrettik. İmam Şafii (rh.a), “adalet, Allah’ın indirdiği hükümlerle hükmetmektir” tarifini yapmıştır. Tarifteki adalet kavramı vicdanın hükümlerinden bağımsız değildir. Bu sebeple Resul-i Ekrem (sav) şöyle buyurmuşlardır: “Emanet (adalet duyguları) insanların kalplerinin derinliklerine yerleştirilmiştir. Sonradan Kur’an-ı Kerim nazil oldu. (Bu fıtri temayüller) Kur’an ve hadiste teyidini buldular.” (Kütüb-i Sitte)

Bu hadis-i şeriften anladığımız kadarıyla İslam Şer’iatı insanların içinde olmayan hassasiyetleri değil mevcutta olan özü esirgemek ve filizlendirmek için nazil olmuştur. Vicdanın hükümlerinden olan “kendin için istemediğini başkası içinde istememek” gibi hükümler, adaletinde hükümlerindendir. Ticari hayata kullandığımız terazi, adaletinde mizanıdır. Gökler ve yerlerdeki çelişmezlik hükümleri adaletinde ilkelerindendir. Rahman Suresi’nde Rabbimiz şöyle buyurmaktadır:

“Güneş de ay da bir hesap iledir. Bitkiler ve ağaçlar secde etmektedirler. Göğü yükseltti ve mizanı koydu. Sakın tartıda taşkınlık etmeyin. Tartıyı adaletle yapın, terazide eksiklik yapmayın.” (Rahman Suresi: 5-9)

Ayet-i kerime’de zikredilen tartının (mizan) nimet olması babında Fahreddin Razi (rh.a)’ın tespitleri son derece çarpıcıdır:

“İnsanlar aldatılmaktan hoşlanmazlar, hep buna karşı çıkarlar. Çok önemsiz bir şeyde bile, hiç kimse, bir başkasının kendisine haksızlık yapmasına razı olmaz ve bunu kendisine bir hakaret sayar. Dolaysıyla, bunu karşı tarafın yanına koymak istemez. Yine hiç kimse karşı tarafın kendisine galip gelmesi fikrini benimseyemez. Binaenaleyh şimdi belirleme, ölçüp tartma, böylece adaleti dengeyi ortaya koyma olmasaydı, şeytan insanlar arasına, tıpkı cahil olmaları, sarhoş olup akıllarının gitmeleri durumlarındaki gibi öfkeyi, kini ve düşmanlığı daha fazla sokardı. Akıl ve ilim, âlemin mamuriyetinin devamına vesile oldukları gibi adalet de aynı şekilde sebeptir. Bu sebeplerin en özeli ise mizandır. O halde mizan da mükemmel manada bir nimettir. Ama ancak yok olduklarından nimet oldukları anlaşılan su ve hava gibi, çok olduğu ve kolayca elde edildiği için bunun nimet oluşu açıkça görülemez.”

Türkiye’de cinayet, gasp ve mala ve cana tecavüz suçları sürekli tekrarlanan suçlar kapsamındadır. Adaletin unsurları arasında yer alan yakalama, yargılama ve infaz üçlüsü açısından bu sürekli tekrarlanan suçları azaltma toplum içerisindeki oranını azaltma noktasından bir başarıdan söz edebilir miyiz? Çıkarılan kanunlara ve değişik yargılama usullerine rağmen bu suçların sürekli arttığına şehadet etmekteyiz. Zaten infaz rejimi, suçu yok etme ve suçluyu ıslah etme mantığı üzerine kurulmamıştır. Bütün suçluları cezaevine yatıran yani bütün suçlara aynı infazı uygulayan bir ceza hukukunun mizanla ve adaletle ilgili bir çözümü olabilir mi? Ne yazık ki bu ülkedeki bütün Adalet Bakanları’nın bu ceza felsefesini aşacak bir ufku olamamıştır. Taciz veya diğer suçlarda cezanın alt ve üst sınırlarını yükselten ve feministlerden alkış almayı maharet zanneden insanların ülkedeki adalet problemlerini çözeceğine inanmak mümkün değildir.

Türkiye’nin adalet alanındaki en büyük problemlerinden birisi de olağanüstü yargılama usulleridir. Anayasa Mahkemesi’nin siyasi yöneticileri yargılamasını bir nebze anlamak mümkündür. Bu açıdan bu tip olağanüstü mahkemelerin her toplum için ihtiyaç olduğu söylenebilir. Bizim Cumhuriyet öncesi tarihimizde yer alan “Mezalim Mahkemeleri” bu fonksiyonu icra etmekteydi. Ama olağanüstü mahkemelerin Türkiye’nin tamamına yönelik uygulanmasını adalet kelimesi ile izah edemeyiz. Şapka takmadığı için kadınları bile asan İstiklal Mahkemeleri’nin hukuku ayaklar altına aldığını gizlemenin anlamı yoktur. İstiklal Mahkemeleri, toplumu Batılı Değerler adına değiştirmek fonksiyonunu icra etmiştir. İslami Tebliği yasaklayan ve “Kürt” kelimesini bile bölücülük olarak değerlendiren Devlet Güvenlik Mahkemeleri de aynı felsefeye göre kurulmuştur. 28 Şubatçı generallerden brifing alan yargının temek amacı da aynıydı.

AK Parti Dönemi’nde Devlet Güvenlik Mahkemeleri’nin yerine ikame edilen Özel Yetkili Mahkemelerinde farklı bir felsefeye sahip olduğunu iddia etmek oldukça zordur. Zaten bu özelliğinden dolayı yerine kurulan “Terörle Mücadele Kanunu’nun 10. Maddesine Göre Yetkilendirilen” mahkemeler kurulmasına rağmen “Özel Yetkili Mahkemeler” den büsbütün vazgeçilememiştir.

Ceza Hukukunun soyutluktan uzak somut delillere dayanması ilkesini alt üst eden ve siyasi etkiye açık olduğu gizlenemeyen kurumların adaleti sağlaması mümkün müdür? Mahkemelerin amacı insanlar arasındaki ihtilafları çözmektir. Adalete dayanmayan mahkemelerin ihtilafları çözmeyi bırakın toplumun değişik kesimlerini bilediğini artık görmeliyiz. Yeniden Fahrettin Razi’nin tespitlerini okuyup Türkiye’deki sorunlara bir de o gözle bakmaya ne dersiniz?

Vicdanları yaralayan hatta kangren eden ve vahşiliği yaygınlaştıran mekanizmalar bütün bir toplumu tehdit etmektedir. Çıkan kararları bir inceleyin “siz bu mahkemelerde yargılanmak ister miydiniz” sorusunu bir kere daha sorun. Cevabınız “evet” ise müsteşarınıza neden sahip çıktınız? Cevabınız “Hayır” ise diğer insanlara neden reva görüyorsunuz? Adaletin ilk hali olan vicdana sahip çıkmazsanız bu ülke daha çok sallanacaktır.

YORUM YAZ
Henüz yorum yapılmamış.

Yorum yapmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir. Yada Misafir Olarak Yorum Yapabilirsiniz.Üyeliğiniz varsa üye girişi yapabilirsiniz. Yeni üyelik için üyelik formunu kullanabilirsiniz.