Geçen hafta bir filme gittim. Filmde bir sahne gerçekten dikkatimi çekti. Filmde dede torununun karne günü için okuluna gidip torununu alıyor. Dede torununu dükkana getiriyor ve kapının önünde sadece bir sandalye duruyor. İçerde kimse yok yani ne çırak ne de bir başkası. Torun dedesine aynen şöyle diyor: “Dede neden gelirken dükkanı kapatmadın?” Dedenin cevabı ise “Gündüz vakti dükkan mı kapatılır? Müşteri hem dükkandan soğur hem de esnaf yanlış anlar bizden şüpheleniyor mu diye?”
Sonra düşündüm yani neden bu kadar kafama takıldı bu sahne diye. Sanırım cevabını buldum. Şimdilerde asla rastlamadığım bir manzara. Gidip dedeme sorduğumda aynı cevabı almıştım yani eskiden dükkan sadece gece eve gidilirken kapatılır diğer bütün gün açık. Tepkim doğrudan: “Hırsız?” olmuştu. Sonunda bulmuştum cevabı artık eskisi gibi değiliz. Cevap buydu. Bu durumu başka yönlere çekmeye çalıştım. Onlarda da aynı şeyler karşıma çıktı. Yani eskiden dışarıda ister tanıdık ister tanımadık kişi görülünce mutlaka bir günaydın ya da ne biliyim bir merhaba olurdu. Sanırım artık birbirimize düşmeye başladık. Bunda dış kuvvetlerin etkisi var mı diye düşündüm. Neden olmasın? Böl ve ele geçir. Bir milleti ele geçirmek için önce onun dilini yok et sonra iletişimini kes. Bunda tabiî ki bizim de suçumuz çok fazla. “Atla katır tepişir olan eşeğe olur. Öyle zaman gelir güçlüler birbirine girer arada öküz bile başkan olur” demiş Aziz Nesin. Ne güzel demiş. Sanki şu halimize bakıp söylemiş.
Bir insana kendinden fazla kimse zarar veremez. Bu yüzden bu konuda biraz yontulmaya ihtiyacımız var. Barış abinin de dediği gibi Ali yazar Veli bozar. Keskin sirke küpüne zarar…
Yorum yapmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir. Yada Misafir Olarak Yorum Yapabilirsiniz.Üyeliğiniz varsa üye girişi yapabilirsiniz. Yeni üyelik için üyelik formunu kullanabilirsiniz.