Geçenlerde eskilere dalıp biraz düşünceye daldım. Dünü bugüne bağlamak istedim. 1990’lı yılların gerçeğinde dünün ideolojik propaganda taktiklerini ve içi boş ama malum ideolojiye hizmet eden, adam kazandıran sloganlarını tekrar değerlendirdim.
Bu sloganların en dikkat çekicisi solun ‘’Bağımsız Türkiye’’ parolası altında ABD ve NATO düşmanlığı gibi gösterilmeye bilhassa dikkat edilen Sovyet işbirlikçiliği idi. Türkiye, ancak Sovyetleştirilerek, komünist rejime geçirilerek bağımsızlaştırılabilirdi. Böylece işçi sınıfının ideolojisi olarak takdim edilen rejim geldi mi, zaten kaybedecek zincirlerinden başka bir şeyi kalmamış olan emekçiler kendi ilerici düzenlerini kuracaklar, sınıfsız, istismarsız ve Devletsiz bir toplum gerçekleştirilecekti. Bu toplumda artık sendika, grev ve toplu pazarlığa da ihtiyaç kalmayacaktı. Lenin’in ifadesiyle grev Devlet’e karşı işlenmiş en büyük suç olacaktı. Burjuvazinin rejimi olan kapitalizme has müesseselere de artık ihtiyaç kalmayacak; geçici bir topluluk olan Millet ve yöneticilerin menfaati olan Milliyetçilik, mülkiyet ve aile ile kara dayalı üretim ilişkileri kökten değişecekti. Bu masal epey uzundur. Bu masalı yıllardır okuyanlar bile artık pes etti. Şimdi onlardan bir kısmı ‘’üretimin gerekliliği’’ ve ‘’üretimin arttırılması’’, ‘’hukukun üstünlüğü’’ gerekçeleriyle II. Cumhuriyetçilik oynuyor. İstisnalara, sapmalara bel bağlayarak yeniden ‘’Düzen Değişikliği’’ peşindeler…
İhracat rakamları yeterli mi değil, nüfusun yarısı tarımda mı faal, suçlanan 1923 Cumhuriyeti… Bir kere bu Cumhuriyeti yıkalım; bunda bazı İslamcıların Cumhuriyete tepkisini de kullanalım. Ondan sonra yenisini ‘’İzinle’’ kuralım. (Filipinler Demokrasisi) örneğinde olduğu gibi.
Ama maalesef 1970’li Türkiye şartlarında toprak işgallerini teşvik eden, Polisi ‘’Fruko’’ olarak gören, elindeki yalan yanlış Twiter’ları belge diye paylaşan Bilgisayarını elinden gelse taş ve sopa yerine Devlet’in güvenlik güçlerine fırlatmaya hazır ve bunu açıkça ifade eden sözüm ona ‘’ İlerici ve demokrat ve de yurtsever’’ (Yani yaşadığı toplumla kültürel değil, sadece mekan birliği içinde olan) neye hizmet ettiği bilinmeyen marjinal kişiler ve topluma olan düşmanlığını Marksizimle özdeşleştirerek toplumdan intikam alma peşinde olan, omzundaki haki renk çantadan, başındaki şapkasına kadar devrimci görünmeye meraklı sözde yazar çizer tayfasından bir grup, gençleri mutlaka devrim yapıp düzeni değiştireceğiz şeklinde kandırmışlardı. Sonra bu büyük ağabey teorisyen, Rosa Luxemberg özentili ideologların bir kısmı, devrim devrim diye kandırıldıkları kendi toplumunun kültüründen habersiz, enerji dolu ama boş beyinleri, utanmadan da ispiyonlayarak kendilerini sözde temize çıkaracaklardı. Bazıları da parayı görünce ‘’biz yanılmışız’’ diye bu sefer liberal ve değişik bir enternasyonalciliğin peşine düştüler. Değişen vitrindi, yoksa Türk düşmanlığı, dine (İslam’a) bakışları değişmemiş, cinsel özgürlük merakları ve aile düşmanlıkları devam ediyordu. Kutsal ve değerli olan ne varsa onu yıpratmayı, sulandırmayı ve ayağa düşürmeyi amaç edinmişlerdi. Peki, yanlış adreste bağımsız Türkiye’ye varacağına, sömürü düzenini ortadan kaldırılacağına şartlandırılmış binlerce gence yazık olmadı mı? Bunlara karşı mücadele edenlerin haklılıkları ortaya çıkmadı mı?
İşte 9 Ağustos 1992 tarihli bazı gazetelerdeki TKP ve Sovyetler Birliği Komünist Partisi ilişkileri ve bu ilişkilerde yer alan ismi ‘’Barışlı’’, ‘’İlerici’’ dernekleri görünce gerilere döndüm ve gerçek Türk basınında doğruları yıllarca yazan, şerefle görev yapmış ve halen de yapmakta olan köşe yazarlarını saygı ile, şükranla andım. Türkiyeli komünistlerin düşen maskeleri, belgelerle basında yer almıştır. Bu belgeleri köşelerine almayanları da bir bakıma hoş gördüm, içinde bulundukları zor durumu anladım ve onlar adına üzüldüm.
‘’Yeni Dünya Düzeni’’ bizim gibi Ülkelere yeni enternasyonalizm olarak şırınga edilmeye çalışılsa bile, dünya Milliyetçilik, Din müessesesi ve Milli menfaatler eksenine oturuyor. Amuda kalkarak dünyayı seyretmeye çalışmayın. Hiçbir Ülke de kendini açık arttırmaya çıkarmaya talip değil. İltica edeceği patron Ülke arama merakı da yok. Ama mandacılığa ve teslimiyetçiliğe talipseniz tepenize binecek de bulunur. Hem de fazlasıyla…
Bu topraklarda 24 saat içinde Küresel güçler tarafından 24 plan kurulur. 25. planda mutlaka yedektedir. Hal böyle iken daha çok birbirimize kenetlenmemiz gerekirken inanılmaz bir derecede ayrışmaya başladık. Yabancı İstihbarat servisleri bizi ayrıştırmak için sürekli ve sistemli çalışırken bizim onların ekmeklerine yağ sürmemiz anlaşılır gibi değil. Bu Oyunda Oyuncak değil, Oyunu bozan olmalıyız. Özellikle Alman İstihbaratı ‘’BND’’nin ve İran İstihbaratı ‘’SAVAMA’’nın, Ülkemizde yaşanan son olaylarda bir hayli parmağı var. Alman İstihbaratı bu Planı 1 ay önceden planlamış ve sosyal medya üzerinden bu işi başlatmıştır. Aynı zamanda uyuyan ir çok hücre de faal duruma geçmiştir. Daha dün gündem Suriye iken rüzgar bir anda değişti ve yapay bir gündem olan Gezi Parkı olayları esmeye başladı. Her ne olursa olsun bu Bahar Türk Baharı olursa bunun sonuçlarını tahmin bile edemiyorum. Geçenlerde ‘’BİLDERBERG’’ toplantısı vardı ve acaba orada ne konuşuldu ve Türkiye hakkında ne kararlar alındı. Malum bu seferki toplantının gündem maddesi ‘’Türk Baharı’’ başlığı idi. Oraya katılan yerli işbirlikçiler hangi kararların Ülkemizde uygulanması için maşa görevi yapmaya hazır? Biz birbirimizi yerken birileri Ülkemiz için yol haritası tayin ediyor ve uygulamaya koymaya başlıyor. Şunu asla unutmayalım Hükümetler gelip geçicidir ancak Devlet kalıcıdır. Yarın bazı şeyler için çok geç olabilir.
Şu hususa da değinmeden geçemeyeceğim, tesadüfleri pek sevmem ama bu olaylardan önce Emniyet İstihbarat’ta çok önemli gelişmeler oldu ve 10 yıldır görevini layığı ile yapan, Ülkede ki başta Ergenekon gibi yapılanmalar olmak üzere, Kafes Eylem planları, Balyoz vs. gibi önemli gerçekleri ortaya çıkaran ve Ülke’de birçok Kripto çetelere ve gruplara karşı mücadele eden Emniyet İstihbarat’ın Üst düzey Müdüründen Amirine, Komiserinden Polisine kadar bütün ekip tasfiye edildi ve başka yerlere dağıtıldı. Yerlerine atananlar ise gidenlerden çok farklı idi. Tamamen giden kişilere zıt ve 90’lı yılların Derin ve Kripto anlayışından gelen kişilerdi. Bu devir teslim ile hiç şüphesiz ki Emniyet İstihbarat’ın 10 yıllık hafızası silindi. Şuan gelinen nokta da Gezi Parkı olaylarında Ergenekon ve ona yakın bazı grupların da parmağı olduğu idaa ediliyor. Acaba eski ekip görevde olsa bunlar önceden bilinip engellenirmiydi? Doğrusu merak etmiyorum değil… Neyse yazılacak çok husus var ama Zülfiyare dokunmasın diyerekten burada bitiriyorum. Umarım Ülkemiz Birlik ve Beraberlik ruhundan ayrılmaz, yabancıların içimize soktuğu nifak tohumlarından sıyrılır ve Oyuna gelmeden Oyunu Bozar. Devletimiz içeride Musa, dışarıda Firavun olmak zorundadır. Eğer tam tersi olursa iş daha da büyüyebilir…
Ve Son Söz: ‘’İnsan Beynini Kullanmadığı Sürece Kukla Olmaya Mahkumdur’’
Yorum yapmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir. Yada Misafir Olarak Yorum Yapabilirsiniz.Üyeliğiniz varsa üye girişi yapabilirsiniz. Yeni üyelik için üyelik formunu kullanabilirsiniz.