Halife Hz.Ömer geçtiği yollardan taşları ayıklar, halkın ayağına değmesi muhtemel acıtıcı maniaları bizzat temizlerdi. Bir gün yine yoldan giderken gözüne çarpan bir taşa ayağıyla vurdu. Yolun kenarına doğru yuvarlanan taş, gelmekte olan bir sahabinin ayağına çarptı.
Buna müteessir oldu; fakat bir şey söylemeden geçip gitti.
Aradan bir sene geçmişti. Hazreti Ömer, aynı yolda yürürken, rastladığı taşları yine ayak ucuyla vurup kenara itmekteydi. Tam o sırada, geçen sene ayağına taş değen sahabi de oradan geçiyordu.
Halife cebinden para dolu bir kese çıkartıp uzattı:
Buyur, bunu harçlık et!
Sahabi heyecanlandı:
Harçlığım var, ya Emirel- Müminin!
Biliyorum harçlığın var; fakat buna rağmen kabul etmeni istiyorum!
İhtiyacım yok.
Peki, sen bu sene hacca gitmeyecek misin?
Gideceğim.
Öyle ise bunu al da, yol harçlığı yap!
Yol harçlığım da var.
Biliyorum ki yol harçlığın da var. Fakat ben bu harçlığı, bana olan hakkını helal etmen için vermekteyim.
Geçen sene bu yolda taşları ayıklarken, ayağımla vurduğum bir taş, yuvarlanıp senin ayağına değmiş; ben de halkımdan birinin ayağına taş vurup acıttığım için üzüntüye kapılmıştım. Beni bu üzüntüden kurtarman ve üzerime geçen hakkını helal etmen için, bu harçlığı vermeyi düşündüm. Alır da hakkını helal edersen, beni huzura kavuşturur, memnun edersin. Biliyorsun kul hakkı başkalarına benzemez!
Bu, o günkü devlet reisinden bir misal! Şimdi, bir de o günkü halktan bir numune arz edeceğim:
Biliyorsunuz Hazreti Ebu Zerr, komşusunun karnı açken bir Müslümanın kendi evinde tok olarak uyuyamayacağını söylüyor; elinde imkanı olan kimseleri, borç harç içinde inleyen din kardeşlerine yardım etmemeleri halinde, cehennemin şiddetli azabıyla ikaz ediyordu.
Onun bu iddiasında samimi olup olmadığını anlamak için, bir gün kendisine bir kese dolusu para gönderip, hediye olarak kabul etmesini istediler.
Ebu Zerr, bu parayı kabul edemeyeceğini, kendisinden daha fakir olanlara vermesi gerektiğini ısrarla söyleyince, parayı getiren köle, Bunu sen kabul edersen benim hürriyetime kavuşacağımı söylediler. diyerek kabul ettirdi.
O gecenin sabahında köle tekrar gelerek:
Size akşam getirdiğim parayı yanlış yere getirmişim. Başkasına vermem gerekmiş; parayı geri istiyorum dedi.
Ebu Zerrin buna cevabı şöyle oldu:
Ben komşularımın borç-harç içinde kıvrandığı bir zamanda, evimde para biriktirip, zevk u safa içinde yaşamamın doğru olmayacağına inandığım için, sizin verdiğiniz parayı daha akşamdan fakir ve perişan kimselere dağıttım. Şu anda sana verecek param yoktur!
İşte bu da o günkü Asr-ı Saadet halkından bir misal!..
Şimdi biraz daha sonraya, hicretin yetmişinci senelerine doğru geliyoruz. Tarihte zulmüyle şöhret yapmış Haccac-ı Zalim, birçok sahabenin boynunu vurmuş; mancınıkla Kâbeyi taşa tutup Beytullahı bile yaralamış; hayatta kalan az sayıdaki ashabın da hayatlarını zehir etmişti.
İşte bu adama bir gün şöyle dediler:
Sen Hazreti Ömerin adaletini, halkına karşı takındığı müşfik tavrını biliyorsun. Ne olur, biraz da ona benze. Onun gibi ol! O, halkının boynunu vurmak şöyle dursun, kazara ayağına bir taş değmesinden bile teessüre kapılıyor; bir sene sonra da olsa, helallik diliyordu.
Haccacın bu isteğe tarihî cevabı şöyle oldu:
Doğru söylüyorsunuz! Fakat Ömerin devlet reisliği zamanında, Ebu Zerr gibi de halkı vardı. Siz Ebu Zerr gibi hakperest ve din kardeşlerini düşünen bir Müslüman olun, ben de Ömer kadar adil, halkını düşünen bir kumandan olayım! Siz Ebu Zerr olmadıkça, benden de Ömere benzememi isteyemezsiniz. Çünkü size, ancak ben layığım!
Siz ne dersiniz bu işe? Tarih tekerrürden mi ibaret?
Biz Ebu Zerr olmadıkça, başımızdakiler de Ömer olmayacak mı?
Yorum yapmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir. Yada Misafir Olarak Yorum Yapabilirsiniz.Üyeliğiniz varsa üye girişi yapabilirsiniz. Yeni üyelik için üyelik formunu kullanabilirsiniz.