Aylardır karşılıksız kalmış bir çağırışın yanıtını gördü dünya. Suriye’ye müdahale söz konusu.
Evet, aylardır süren bir katliam vardı. Türkiye’nin her zaman duruşu belliydi, böyle olmalıydı. Ama belki de bu kadar keskin bir taraf olmak yerine, muhalifleri açıktan desteklemek yerine, iç savaşa müdahil olmak yerine, Esed’a “dur” demek gerekiyordu sadece.
Tepkisiz kalınmamalıydı, ama iç savaşa dahil olunmalımıydı? Kaçan mağdurlara kucak açılmalıydı, ama insani yardım dışında bir yardım yapılmalımıydı? Belki de yapılmalıydı, bilemiyorum. (Hatırlamayanlar için; iç kargaşanın ilk dönemlerinde muhaliflere iletişim kolaylığı sağlamak için telsiz gönderilmişti, ayriyeten silah yardımı söylentisi olmuştu, doğru veya yanlış, önemli olan bu söylentinin çıkarılmasına engel olmaktı, olanakları kör etmekti, olmadı.)
Elbette durmalıydı bu kan, elbette kastedilmemeliydi daha süt emen bebeğin canına. Akıtıldı, kastedildi, önlenmeliydi elbette. Bir müdahale şarttı aksi takdirde. Ama Amerika barış getirecek miydi Suriye’ye, dahası, İslam alemine rahat verecek miydi bu baş belası?
Daha çok, “ya biz” kaygılandırıyor beni. Ya Türkiye’ye dönerse nişangah, ya biz olursak menzil! Kim alabilir bunun sorumluluğunu, kendi halkına karşı kimyasal silah kullanmış bir rejimin başka devlete karşı saldırısının olmayacağını kim söyleyebilir, bizim güvenliğimizi kim garanti edebilir?
Zulme karşı susun demiyoruz, susulmamalı, ama içeriden bir grup olmak yerine, dışarıdan bir tehdit olmalıydık, yani “uyarı”.
Mısır için mesela, seferber oldu herkes, ama Suriye gibi olmadı. Sadece zulme karşı protesto olmalıydı, tepki olmalıydı. Duruşumuz belliydi, mazlumun yanıydı, ama şiddete yönelim değildi.
Biliyorum “Şiddete karşı savunma” diyenler olacak, doğru belki, ama bunu yazarken hiçbir şey umurumda değil. Tepki toplama ihtimali yüzünden düşündüklerimi gizleyecek değilim. Kaygılarım var.
“Esed yalakalığı mı yapalım” diyenler olacak, yapmayın! Yalakalığı da yapmayın, düşmanlığı da yapmayın!
Suriye’de yaşananların insanlık dışı olduğunun farkındayım, bu yüzden sessiz de kalmayın, ama Türkiye’yi zor duruma düşürebilecek şeyler de yapmayın, yapmayalım!
“Türkiye nasıl zor duruma düşecek?” diyenler de olacak. Örnek vereyim mi? Çevreci insanların iyi niyetlerini suistimal edenler zor duruma düşürmedi mi bizi mesela? Çok göze battık, cevabını böyle verdiler. Eylemlere marjinalleri karıştıranların olmadığını mı söyleyeceksiniz? Hiç söylemeyin, inanmıyorum, inanmıyoruz!
Yani böyle durumlarda göze fazla batmamak gerek. Derler ya “ite dalaşmaktansa çalıyı dolaşmak” aynen öyle!
Siz anlatmak istediğimi anladınız veya anlamadınız, benim sorumlu olduğum her zamanki gibi, sizin anladıklarınız değil, benim söylediklerim. Varın hesabınızı yapın, önyargılardan da kurtulun, sonra bir daha okuyun, anlamak istediğinizi değil de anlatmak istediğimi anlamaya gayret edin.
twitter: @bymehmetkilic
Yorum yapmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir. Yada Misafir Olarak Yorum Yapabilirsiniz.Üyeliğiniz varsa üye girişi yapabilirsiniz. Yeni üyelik için üyelik formunu kullanabilirsiniz.