Merhaba değerli dostlar: Bu gün Ramazan ayının ilk günü içim öyle huzurla doluki nasıl anlatsam sizlere bilemiyorum. Şöyle bir düşünüyorumda yaş 40 a dayandı evet şöyle kendi kendi kendime düşünüyorumda nerede o eski ramazanlar... Şimdi ramazanlar bir başka ben anlayamıyorum. Neden derseniz işte bakınız yazıyorum. Geçmişe özlem duymak insanın doğasında vardır. Ne hikmetse her konuda geçmişe özlem duyarız. Bununla beraber yaşadığımız andan da şikâyet eder dururuz. Oysa daha evvel, bugün özlem duyduğumuz geçmişten şekva ederdik. Nostaljiye meraklı bir milletiz. Gerçi dünle bugünü karşılaştırdığımızda bugünkü hayatımızın düne göre daha çok yozlaştığını görüyoruz.
Onun için nostalji arzusu içerisinde olanlara hak vermemek elde değildir. Bence geçmişte yaşananlar daha doğrusu yaşadıklarımız daha bir başka güzeldi. Her şey eksikler olsada daha güzeldi.Şimdiki devirde her şey teknoloji den tutunuzda yediklerimiz bile hormonlu şimdi o zamanlar öylemiydi, Eskiden insanlar ramazanı büyük bir arzu ve heyecanla beklerdi. Ona madden ve manen hazırlanırlardı. Özellikle Şaban ayının son günleri herkesi bir telaş alırdı. İnsanlar ramazanın başladığına dair müjdeyi vermek için gece gün demeden hilali gözlerlerdi. Çünkü İslam inanışına göre Ramazan ayı, her yıl hilalinin doğuşuyla başlar. Hilali ilk gören; kendini bahtiyar sayar, müjdeyi Müslümanlara iletirdi. Şer'iye mahkemelerinde kadılar, müftüler sabahlara kadar nöbet tutup Ramazan müjdecisini beklerlerdi. Kimsenin içinde şüphe kalmazdı. Gerçi günümüzdeki modern rasathaneler bu meseleye bilimsel bir çözüm getirmiştir. Fakat bazı İslam devletleri eski huylarını devam ettirmekte, ramazana bir gün evvel veya bir gün sonra başlamayı marifet saymaktadırlar.
Çoğumuz günlük hayatın karmaşası içerisinde yok olan değerlerimizi ne kadar da arıyor ve de özlüyoruz. Eski ramazanları hatırımıza getirdiğimizde onları bir nostalji fırtınası olarak zihinlerimizde yaşatıyoruz. Ramazan başlamadan köy kadınlarında bir telaş alır başını giderdi. Ramazanlıklar hazırlanırdı, böreklik kaplar, köy mantıları falan her bir kadın ya kendisi, yada imece derler bizim buralarda topluca toplanılır beraberce hazırlanır sonrada paylaşılırdı. Şimdi bakıyorumda bu gelenekler bile yok oldu gitti. Çünkü günümüzde ramazanların içi boşaltıldı, heyecanı ve coşkusu kalmadı. Oysa eskiden ramazan yaklaşırken herkesi bir heyecan sarardı. Alış verişler ve genel temizlikler yapılırdı. Ramazanı adına yaraşır şekilde karşılamak için herkes seferber olurdu. Ramazan hayatımıza renk ve ahenk katardı. Ya şimdi, bunların hangisi yaşatılıyor? Geçmişte ramazan iftarlarında misafirsiz sofra olmazdı. İnsanların bir ekmeği bile olsa onu dostlarıyla bölüşürdü. İftardan sonra teravihe gidilirdi. Çayların biri gider biri gelirdi. Evlerde kalan kadınlar musiki âlemleri yapardı. Kahveler Yemen'den gelirdi… Ve yine kahvehanelerde tombalalar çekilir çeşitli hediyeler dağıtılırdı. Gençlerimiz sahura kadar kahvehanelerden gitmezler davulla birlikte evlerine dağılırlardı.Ve her birinin kırk yıl hatırı olurdu. Oysa şimdi o eski ramazanları yaşayamıyoruz. İnsanlar misafir ağırlamayı artık yük olarak görüyor. Eskiden misafirsiz sofra olmazdı. Misafirin bereketiyle geldiğine inanılırdı. Üstelik misafirlere yemek sonunda 'diş kirası' adı altında hediyeler verilirdi.
Hem yedir, hem hediye ver…Hangi kültür ve medeniyette var böyle incelik?... Bizde vardı işte, fakat bugün pek çok değerimiz gibi, onları da kaybettik. Günümüzde evlerimizin başköşesine "ekran efendi" oturmuş, topluca önünde saygıyla eğilip donuk bakışlarla onu seyrediyoruz. Yaşama biçimlerimiz çok değişti. Artık o eski ramazanları yaşayamıyoruz. Eski gelenek ve görenekler rafa kaldırıldı. O eski ramazanlarda yemekler hazırlanır, topun atılması beklenirdi. Dededen toruna kadar bütün aile fertleri sofranın etrafını çepeçevre sarardı. Yürekler Allah'ın emrini yerine getirmiş olmanın verdiği hazla dolup taşardı. Ezanlar can kulağıyla dinlenirdi. Oysa günümüzde insanlar geçim derdine düşmüş… Kimsenin koşturmaktan kendine ve dostlarına ayıracak vakti yok. Yarış atlarına dönüşmüş fertler, oradan oraya koşuşturup duruyorlar. Böyle bir dünyada insanın, kalbinin ve inançlarının sesini dinlemesi mümkün müdür? Eski zaman ramazanlarında sofranın başköşesinde tatlılar olurdu. Birbirinden güzel ve özel tatlılar büyük emekle hazırlanır, eşe dosta sunulurdu. Tatlı olur da birbirinden güzel ve özel çeşitli içecekler olmaz mı? Onlar da susayanlara hayat iksiri niyetine sunulurdu. Tatlılar ve içecekler çeşitlilik arz ederdi.
Hepsi de doğaldı, evlerde yapılırlardı. Bugün maalesef evlerimizde ne idüğü belirsiz asit yoğunluğu yüksek kolalar içiyoruz. İçeriği hiç de güvenli olmayan bu içeceklerle midelerimizi tahrip ediyoruz. Zamanımızda tatlılar genellikle hazır geliyor eve. Bu işle uğraşan işyerlerinden satın alıp sofralarımıza getiriyoruz. Oysa eskiden baklavalar ve bilumum tatlılar evde hazırlanır, herkes bu işe el verirdi. Bugün içi boşaltılmış, maneviyattan uzak düşmüş, sırf kuru bir gelenek olarak yaşatılan ramazanları görüp de 'ah o eski ramazanlar' diye geçmişe özlem duyanlara hak veriyorum. İçimden hep derim ve diyorum ah nerde o eski ramazanlar , nerede kaldı. Özlemler bitmek bilmiyor dostlar bu günlükte bu kadar diyerek yazıma son veriyorum. Tekrar görüşünceye dek sağlıcakla kalın hepinize hayırlı ramazanlar dilerim
Yorum yapmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir. Yada Misafir Olarak Yorum Yapabilirsiniz.Üyeliğiniz varsa üye girişi yapabilirsiniz. Yeni üyelik için üyelik formunu kullanabilirsiniz.