Merhaba dostlar:...
Yine yeni bir yazımla siz değerli dostlarla olmaktan inanın çok mutluyum. Bu günkü yazımı destanlara destan olan, vatan uğruna, bayrak uğruna,namus uğruna canlarını hiç düşünmeden veren ecdadımız, atalarımız, aziz şehitlerimiz üzerine yani kısaca ÇANAKKALE DESTANI ile ilgili menkıbelerden oluşan bir yazı hazırladım siz değerli dostlara. ÇanakkaleDestanı ile ilgili üzerinde çalıştığın tam 3 yıldır yazdığım bir kitabım bitmek üzere yakında tüm hazırlıklarını tamamlayıp baskıya vereceğim. Değerli dostlar Çanakkale destanı öyle bir kaç satır ile anlatılmaz, ne kadar yazsanda yazmakla bitmez. O anlatılmaz yaşanır derlerya aynen öyle o ruhu, o ahengi yaşamalısınız ve mutlaka , mutlaka buraya gelip o yaşanan savaşları, o günkü anıları yerinde görmelisiniz. Ben buradan ne kadarda yazsan fayda etmez. Çanakkale anlatılmaz yaşanır. Bu kutsal eşşiz yerlerde ne kadarda çetin savaşlar yaşanmış, ne canlar uçup gitmiş. Buram buram tarih kokar, buram buram şehit kanları kokar tabiikide kalp gözünüz açıksa. Ben bir Çanakkale li olmaktan çok büyük bir onur duyuyorum. Dur yolcu ! bilmeden gelip bastığın bu toprak bir devrin battığı yerdir. Evet gerçektende değerli dotlar Çanakkale de kahraman mehmetçiğimizin okkalı bir tokadını, şamarını yiyen düşmanlar arkasına bile bakamadan geldikleri gibi ve ardında binlerce ölü bırakarak çekip gitmişlerdir. Çanakkaleyi, Osmanlıyı kolay bir lokma gibi gören ve dünyada hiç bir yenilgi görmeyen ünlü donanmalar mühimmatı kısıtlı ,silahı ve askeri az ama kalbinde iman gücü olan, Allah aşkı, bayrak aşkı, vatan aşkı olan kahraman mehmetçik in iman gücü karşısında ummadıkları bir hezimete uğrayarak ve büyük kayıplar verrek gitmişlerdir. Evet dostlar yazacak daha çok şeyler var ama yine burada ne yazmakla, ne anlatmakla bitmez. Çenem yine düştü sizleri fazla sıktıysam özür dilerim . Şimdi sizler için derlediğim kıssadan hise kısa menkıbelerle yazıma devam etmek istiyorum.
Bu konuda çok sayıda menkıbe anlatılmaktadır. Bunlardan biri de, 1961-1967 yıllan arasında Eceabat-Alçıtepe Köyü’nde öğretmenlik yapmış olan İffet Başaran’ın anlatmış olduğu menkıbedir: Ben bu menkıbeleri her zaman okuduğumda tüylerim diken diken olur ve içimi bir duygu kaplar. Çok özenle okuyunuz lütfen....
İffet Başaran ın anlattığı menkıbe:..“Ben, 1960-1961 yılında Edirne Öğretmen Okulu’ndan mezun oldum ve Çanakkale Savaşları’nın en yoğun geçtiği Alçıtepe Köyü’ne tayin edildim. Köylüler savaş sonrası Romanya’dan göçmen olarak gelmiş, buraya yerleştirilmişlerdi. Köye vardığımda bana “Hoca’ Hanım.., biz buraya yerleştiğimiz günlerde, yağmur yağdığı zaman yerden kırmızı su fışkırırdı. Bizim köyümüzün her karış toprağı şehit kanıyla sulanmıştır. Bunun için, olur olmaz yerlere olur olmaz şekilde çöp dökmeyin, hele hele besmelesiz hiç gezmeyin” Bu sözlerden çok etkilenmiştim. Her gece yatmadan önce şehitlerin ruhlarına bildiğim bütün duaları okur öyle yatardım. Bu durum aylarca devam etti. Bir gece, gecenin ilerlemiş bir saatinde at sesiyle, yüzlerce, binlerce atlı, nal, zincir sesiyle uyandım. O anda camdan dışarı bakmak istedim. Fakat cesaret edemedim. Evim Cadde üzerindeydi. Aynı zamanda köy, askeri bölge olduğu için bir askeri deniz taburu vardı. Herhalde bir alarm vardır diye düşündüm. Ertesi gün, babaları subay olan öğrencilerim vardı, onlara sordum : “Bu gece alarm var mıydı? Babanız evde miydi?” diye. Onlar da babalarının evde olduğunu, alarm filan da olmadığını söylediler. Durum netti ve anlamıştım o an...
Ertesi gece, yine aynı saatlerde binlerce atlı sesi camımın önünden geçiyordu. Atlı sesleri, zincir sesleri öylesine çoktu ki, gidiş yönlerinin bugünkü Mehmetçik Abidesi’nin bulunduğu Morto Koyu’na doğru olduğunu hissettim. O tarafa doğru gidiyordu atlılar. Ve ben tekrar kalkıp oturuyor ve o sesi dinliyordum.
Aradan bir müddet geçtikten sonra bu sefer tüm atlı sesleri aksi yöne doğru gidiyorlardı. Aradan bir saat geçti-geçmedi o at seslerinin bu sefer ters yöne, Nuri Yamut Paşa Abidesi’ne doğru gittiğini hissediyordum. Ayak sesleri o tarafa doğru gidiyordu.
Bu durumu anneme anlattım. O da bana “yok kızım, öyle şey mi olur, sen çok korktuğun için öyle gelmiştir dedi”. Ben de kendisine “eğer bu sesleri yeniden duyarsam, seni de uyandırıp sana da duyurtacağım” dedim. Bir süre sonra bir gün yine at seslerine, nal seslerine uyandım. Sanki birisi beni dürtüyor, sarsarak uyandırıyordu. Ben de hemen anneme seslendim, onu da uyandırdım. O da uyandı ve dinledi. O da aynı sesleri duydu. O da cesaret edip bakamadı, korktu. Bir gün bir aile toplantısında konu şehitlerden açıldı. Şehitlerle ilgili olarak herkes bir şeyler anlatıyordu. Bu konuyu en iyi bilenin İsmet Teyze olduğunu söylediler. Ben de gittim her şeyi olduğu gibi İsmet Teyze’ye anlattım. O zaman o bana dedi ki; “ah evladım, neden korktun? Korkulacak hiç birşey yok ki. Eğer perdeni açıp da dışarı baksaydın binlerce, onbinlerce atlının, üzerlerinde bembeyaz kefenleriyle Morto Koyu’na doğru gittiğini görecektin. Ben de buraya ilk geldiğimde (İsmet Teyze Şehitler Abidesi’ni yapan mimar-mühendisin annesidir) şantiyede aynı sesleri duydum, birdenbire kalkarak perdeyi açtım. Bir de ne göreyim. Mehmetçik Abidesi’nin denize bakan kesiminde binlerce, onbinlerce beyaz kefenli namaz kılıyordu. Bir müddet sonra hepsi atlarının üzerine binip nal sesleri arasında kaybolup gittiler” dedi. Sonra devam etti: “Kızım, sen onlara çok dua okuduğun için sana görünmüşler. Bundan sonra onları görmek istemiyorsan, korkuyorsan dua okuma, onlar da sana görünmezler.”
Ben de İsmet Teyze’nin dediğini yaptım. Bir daha da ne seslerini duyabildim, ne de kendileri gördüm.
Evet dostlar 253 bin kahraman ecdadımızın şehadet şerbetini içtiği bu kutsal yerler öyle güzelki başka söze ne hacet var.
İşte en ünlüsü KOCA SEYİT.
“Ne hikmetse bataryada tek top ayakta kalabilmiş, fakat onun da vinci kırılmış olduğundan mermileri namluya sürülemiyordu. Yüzbaşı Hilmi Bey, etrafındaki birliklerden yardım alabilmek düşüncesiyle bataryadan uzaklaştığı sırada Niğdeli Ali ile Koca Seyit ümitsiz ve perişan ne yapacaklarını düşünüyorlardı. “Ulu ve yüce Allah’tan başka hiç bir güç ve kuvvet yoktur” duası Seyit’in ağzından nur tanesi gibi dökülmeye başladı.
Seyit bu duayı defalarca okudu. kalbinde Allah, aşkıyla Yüce Rabbine gizliden gizliye yalvarıyor gözlerinden sicim gibi yaş akıyordu. Tabikide bu yalvarışlar, yakarışlar içersinde Koca Seyit kendinden geçmişti.
Bu yakarış şüphesiz hiç kimseninkine benzemiyordu. Aşk ile kendinden geçmesi ve 215 okkalık top mermisini kucaklayıp omzuna alması bir oldu. Demir basamakları tam üç kez inip çıktı. Yanında bulunan Niğdeli Ali, Seyit’in göğüs ve omuz kemiklerinin çatırtısını duyuyor, hayret ve dehşet içinde kalıyordu. Topun namlusuna sürülen üçüncü mermi savaşın kaderini değiştiren olayı yaratmış ve İngilizlere ait “Ocean” isimli zırhlı, bu merminin isabetiyle korkunç yara almıştı. Bu isebet öyle bir isbettiki koca geminin bacasından içeri girmişti.
Aynı gün geç saatlerde Çanakkale Boğazı Müstahkem Mevki Kumandanı Cevat Paşa, ödül olarak Seyit’e onbaşılık rütbesi verdi. Merminin bir defa da kendi huzurunda kaldırılmasını istedi. Bunun üzerine Seyit Onbaşı, Cevat Paşa’ya şu cevabı verdi: İşte burası çok önemli dostlar, öyle bir cevapki keskin pıçaktan bile keskindi sözleri.
“Ben bu mermileri kaldırırken gönlüm Allah’ın feyziyle doldu. Ancak bu kuvvetin sırrı o anda bana Allah’ın ihsan ettiği bir verdiği bir güçtü, kudretti. Bu ağırlığı kaldıracak kadar bir makama varmışsam bu dua ve rıza ile olmuştur. Ama şimdi kaldırmam mümkün değildir kumandanım.”
Evet değerli dostlar sırası geldikçe yine menkıbeleri yazmaya devam edeceğim bu günlükte bu kadar tekrar görüşünceye dek sağlık ve mutluluklar sizlerden eksik olmasın yuvanızdan huzur, sofranızdan bereket cebinizdende mangırlar eksilmesin Ama en önemlisi sağlık Esen kalınız. NOT: DEĞERLİ YORUMLARINIZI BENDEN ESİRGEMEYİN LÜTFEN
Yorum yapmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir. Yada Misafir Olarak Yorum Yapabilirsiniz.Üyeliğiniz varsa üye girişi yapabilirsiniz. Yeni üyelik için üyelik formunu kullanabilirsiniz.