Merhaba sevgili dostlar:
Yine siz değerli dostlarıma güzel bir yazı hazırladım. Yaşam, sağlık ve ölüm ile ilgili bir kaç kelam edeceğim.
Herkesin kaçınılmaz bir şekilde mutlaka ve mutlaka tecrübe ettiği tek bir olay vardır. En güçlüsünden en güçsüzüne, en akıllısından en delisine, en sağlıklısından en hastasına, en mutlusundan en mutsuzuna, en zengininden en fakirine tüm insanların ortak ve son yaşam tecrübesidir ölüm…Ah o ölüm yokmu dostlar, ah o ölüm.Düşünmesi bile insanı bir hoş ediyor, bir soğuk hava estiriyor sanki değilmi?. Aslında bizler ölümü hiç aklımıza getirmiyoruz, ölüm bize çok uzak daha yapmamız gereken yada yapılacak çok iş var diye kendimizi kandırıyoruz sadec, ama iş öyle değil bu ocakları darmadağın eden, evlere, gönüllere ateş düşüren, eşleri dul, çocukları yetim bırakan bu ölüm bizleri hiç ummadığımız anda gelip kapımızı aniden çalıyor. Bizleri öyle ansızın yakalıyorki yapacak bir şey kalmıyor malesef. İş işten geçmiş hani derlerya atı alan zaten Üsküdarı geçmiş her şey malesef bitmiş.Ölüm aslında bizlere bir son değil bir başlangıç bir tecrübe bizlere ölüm evet tecrübe.
Hem de öyle bir tecrübedir ki, diğer tecrübeler gibi geride kalıp onu henüz yaşamayan tek bir kişiye aktarılamaz, anlatılamaz. Geriye dönüşü yoktur yaşamın, ölüm geldiğinde… Ölümün kesinliği ve mutlaklığı, ölümden sonrasının belirsizliği insanın içini ürpertir, kanını dondurur, nefesini keser çoğu zaman. Dünya yüzündeki insanları eşit kılan tek özellik ve olaydır ölümün eli. Onun elinin değdiği herkes, bir anda bütün dünya zenginliklerinden, edindiklerinden, sevdiklerinden ve hikayesinden arınıp, tüm insanlığın eşit olduğu o bilinmez boyuta ve huzura çıkar. Sağlıklı yaşama, genç kalma ve ölmeme çabaları bir gün mutlaka onun gelişiyle son bulur. Kaçınılmaz ve amansızdır ölüm bir gün, yaşamanın doğan güneşe doymak bilmeyen aç hırsına rağmen…
O gelince borç olarak aldığımız bütün mutluluklar biter ve söylenmemiş sözler kolumuza takılıp bizimle gelir. Acısını unutamadığımız dünlerimiz el salladığımız son iskelede kalır. Yaşamadığımız sevdalarımız öksüz ve yetim, boynu bükük ardımızdan öylesine bakakalır.Artık yapacak bir şey kalmamış ölüm yani ecelimiz gelmiştir. Ne bir an ileriye, nede bir an geriye o vakit o aldığımız nefesiniz bir anda bitiverecek. Geride bıraktığımız kötü izlerimizi temizleyemeden, affettiremeden, gideriz çoğunlukla. Vakit hep yetmemiştir kendimizi arındırmaya kötülüklerimizden. Arkamızda kalan sebep olduğumuz gözyaşlarında yıkanıp, ruhumuzu temizlemeye fırsat kalmamıştır artık o geldiğinde… Elimizde ne varsa hayata ve yaşanmışlığa dair dünyaya emanet eder, güneşten yıldızlardan, günden, geceden, çiçekten, kelebekten, candan, canandan, dosttan, düşmandan özür dileyerek ayrılırız her birinin huzurundan. Her bir zerremizi dünyanın kara bağrına bereket olsun diye bırakır, aldığımız borcu eda ederiz sonsuz teslimiyetle. Yetişmeyen yarınların ufkuna baka baka, merhametsiz yaşanmışlıkların köleliğinden azat oluruz kafesinden kurtulmuş bir kuş misal
İnsanoğlu işte böyle dostlar bu gün var yarın yok. Benim anlamadığım bizler neyin kavgasını yapıyoruz. Ölün an be an her an gelebilir bunu kimse bilmiyor. Bu kavgalar, bu katliamlar, bu hırslar, zulümler, niye. Niye güzel güzel yaşamak varken bu acılarla, kan dökerek, zulümler, işkenceler, insanlar olmadık nedenlerle bir birlerini katlediyor.
Yaşamın sırrı; o emanet ateşi hiç söndürmeden yangınlara çevirmek, o alevlerin kızılında ve ışığında resimler çizmektir. Yaşam bir beyaz kağıt gibi verilir elimize, renkli kalemlerle birlikte. Nereyi siyaha, nereyi pembeye boyarsak, hangi köşeye hangi şekli koyarsak onu seyrederiz elimize aynayı aldığımızda. Hayat ateşi bizim elimizde ve içimizde sönmeye yüz tuttuğunda, işte o dönülmez kapıdan geçmenin vakti gelmiştir bizim için. Meşaleyi geride kalanlara teslim eder, vaktimiz varsa bir selam verir, yürür gideriz ölüme doğru. Geriye dönüp bakmak sadece geçen ömrü sıkılarak tekrar seyretmekten başka bir şey kazandırmaz. Hayat filmimizi izlerken belki sadece bir kaç kareyi makaslamadan yerinde bırakırız emanet olarak ve ömür boyu hangi yaşam türkümüzü bestelemişsek onu dinletiriz arkamızdan.
Yahya Kemal Beyatlı’nın dediği gibi; ya lale açmıştır göğsümüzde yahut gül…
Dönülmez akşamın ufkundayız,
Vakit çok geç.
Bu son fasıldır ey ömrüm,
Nasıl geçersen geç.
Cihana bir daha gelmek hayal edilse bile,
Avunmak istemeyiz böyle bir teselliyle.
Bir ömür de işte böyle gelip geçer. Şunu yapayım, bunuda yapayım, yok şöyle , böyle derken vakit gelip çatar
Yüce mevlam hepimize gecinden versin ama hayırlı ölümler versin. Tekrar görüşünceye dek sağlıcakla kalınız
Yorum yapmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir. Yada Misafir Olarak Yorum Yapabilirsiniz.Üyeliğiniz varsa üye girişi yapabilirsiniz. Yeni üyelik için üyelik formunu kullanabilirsiniz.