ÖNE ÇIKANLAR :

YAZARLAR

Misak, Beyat ve Vatandaşlık Sözleşmesi

Mesut Karataş

03 Aralık 2013 Salı 16:08
  • A
  • A
Dünyanın her tarafında gösteriler ve isyanlar olmaktadır. Uluslararası sistem ortak değerler üretememektedir. Bu durum “Aydınlanma Felsefesi”nin gündeme getirdiği vatandaşlık sözleşmelerinin sorgulanmasına vesile olmuştur. Geniş bir kitle için devletin saygınlığı yok olmuştur.

İnsanoğlunun dünyaya köle ve kula kul olmak için gelmediği malumdur. Ayet-i kerime’de insan ve dünya ilişkisi şöyle resmedilmektedir: “O (Allah) ki yeri sizin için bir döşek, göğü de bir bina yaptı. Gökten su indirdi, onunla size rızık olarak çeşitli ürünler çıkardı. Öyleyse siz de bile bile Allah’a eşler koşmayın.” (1) Dikkat edilirse ayet-i kerime’de insana uçsuz bucaksız bir hürriyet alanı resmedilmektedir. Hiçbir zaruret altında başkalarına boyun eğmemeleri tavsiye edilmektedir. Bu sebeple Hz. Musa (as) ruhları kölelik ile kirletilmiş olan İsrailoğulları’nı çölde ve ihtiyaçtan azade yaşatarak tedavi etmeye çalışmıştır. Yeryüzündeki devletlerin vatandaşlık sözleşmelerinin kula kulluk esasına göre dizayn edildiğini gizleyemeyiz. Kaldı ki sosyal sözleşmelerin çoğu ya darbe ürünüdür ya da manipülasyonlar sonucudur. Mecburi Temel Eğitim ile zihinleri kirletilen ve propaganda unsurlarıyla robota döndürülen en nihayet hapishane tehditleriyle hizaya çekilen insanlık vatandaşlık sözleşmelerine razı hale getirilmiştir. Şu an yaşanan isyanlar, farkına varmasa da insanın fıtratından kaynaklanan isyanların kapsamına girer.

Müslümanlar “ne zamandan beri Müslümansın” sorusuna “Galü Bela’dan beri” cevabını verirler. Galü Bela, ruhlar âleminde Allah’ın “ben sizin Rabbiniz değil miyim” sorusuna biz insanların, “Evet, Rabbimizsin şahit olduk” cevabını vermemizdir. Ruhlar âlemindeki bu olayı İslam âlimleri, insan ile Allah arasındaki manevi sözleşme olduğunu beyan etmişlerdir. Buna kulluk sözleşmesi de diyebiliriz. Kulluk sözleşmesinin ismi, “Misak”dır.

İnsanoğlu dünyaya “misak” ile birlikte gelir. Misak’ın yükümlülüğünü akıl-baliğ olana kadar yapmak zorunda değildir. Şapka Kanunu’na muhalefetten zorbaca idam edilen İskilipli Atıf Efendi (rh.a), “çocuğa içki ve kumar onun şahsında yasak olduğu için değil, terbiye için yasaklanır. Yine namaz ve oruç da farz olduğu için değil yine terbiye için tavsiye edilir” demiştir. Çocuk, içki içse de cezaya muhatap değildir. On yaşını doldurmuş çocuğa namaz kılmadığı için babasının dövmesi sadece terbiye dövmesidir, ceza dövmesi değil. Mesela bir çocuk bir evin camını kırsa, ne dünya da ne de ahirette bir cezası yoktur. Ama çocuğun babası camın bedelini ödemek zorundadır. Çocuğun hakları vardır ama mükellefiyeti yoktur. Yine çocuk devlete karşı da hiçbir şekilde sorumlu değildir. Modern Devlette ise çocuklar daha doğar doğmaz “vatandaşlık sözleşmesine” muhatap tutulur. Adeta çocuk mevcut “anayasal sistemi” kabule zorlanır. Allah’a söz vererek insan vatandaşlık sözleşmesiyle “gözaltına” alınır. Zaten çocuğa ceza verme kudretinde görülen devlet, kendi kanunlarıyla çocukları hapse atabilmektedir. Pozantı Cezaevinde çocuklara tecavüz haberlerini yayınlayan gazeteciler mahkûm olmuş ama tecavüzcüler hakkında işlem yapılmamıştır. Ve bu ülkede Adalet Bakanı vardır.

Aydınlanmacıların küçümsediği kavramlardan birisi de “Beyat” kavramıdır. İslam Fıkhı’nda beyat, akıl-baliğ olan mükellefin, kendi hür iradesi ile devlet başkanına münker (kötülük) olmamak kaydı ile itaat edeceğine söz vermesini ifade eden hukuki sözleşmedir. Burada iki unsur vardır. Çocuk akıl baliğ olana kadar devlet başkanı ile muhatap değildir. Devlet Başkanı’na itaat etmek zorunda değildir. Aksine devlet başkanı çocuğun bütün ihtiyaçlarından sorumludur. İkincisi, akıl-baliğ olan insan, ilk sözleşmesine (Misak) aykırı hiçbir sözleşmeye imza atmamaktadır. Devlet, mükellefin tanrısı değildir. Ama modern devletlerin tamamı “tanrı” gibi, Nemrut gibi işlem görmektedir.

İnsanların ilk sözleşmelerine geri dönmesi kendilerinin hayrınadır. Gerekirse çölde yaşamayı göze almalı yine de ilk sözleşmesine dönmelidir. Tanrılarımızı yok etmenin zamanı gelmiştir. Bizi bizden eden ve Allah’a karşı başkaldıran sözleşmeleri tanımıyoruz demenin farkına varmalıdır. İnsanoğlu, isyanlarını bu alana kaydırmadığı sürece huzur bulamayacak kan ve gözyaşı egemen olacaktır. Teknoloji, makam, para veya cezaevi ve ölüm tehditleriyle ruhumuzu satın almalarına razı olmamalıyız.

Ülkemizde başta Kürt Sorunu olmak üzere bütün sorunların “MİSAK”a aykırı “Vatandaşlık Sözleşmeleri”nden kaynaklandığını bilmeliyiz. Zira sahte tanrılar, bu ülkede sanki insanları kendileri yaratmışlar gibi bütün insanları Türk olarak ilan etmişlerdir. En azından şunu bilmeliyiz. Bu vatandaşlık sözleşmelerinin herhangi bir kutsallığı yoktur. “Ben sizin değil ALLAH’ın kuluyum deme vakti.”
YORUM YAZ
Henüz yorum yapılmamış.

Yorum yapmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir. Yada Misafir Olarak Yorum Yapabilirsiniz.Üyeliğiniz varsa üye girişi yapabilirsiniz. Yeni üyelik için üyelik formunu kullanabilirsiniz.