OLİMPİYAT, ODTÜ FALAN FİLAN…
Türkiye 2020 Olimpiyat Oyunları adaylığı oylamasında tarihinde geldiği en önemli seviye olan final aşamasında elendi. Sakın ‘’Tarihinde geldiği en büyük seviye’’ sıfatından hareketle bu konuya verdiğim önemi tartmaya kalkmayın ki yanılmış olursunuz. Zira bu sıfat yalnızca cümlede tespit amaçlı kullanılmıştır. Ancak maalesef ki bu cümleyi dahi, birbirimizi ayrıştırma hevesimizi temellendirebilmek için kullanabileceğimizin endişesini taşıdığımdan açıklama ihtiyacı hissettim. Çünkü toplumun ekseriyetinin halet-i ruhiyesin den ötekileştirme deyiminin en önemli örneğinin ülkemiz olmasını ve bu noktada devamlı seyretmesini çok arzuladığımız çıkarımı yapılabiliyor ancak. İnsanların kafalarında oluşturdukları önyargıları o kadar keskin ki, belki de ideolojilerini temellendirdikleri kavramlara dahi ters düşerek birbirlerinin kötülüklerini isteyebilecekleri yahut ortak çıkarlarını bile göremeyecek kadar körleştikleri bir durum ortaya çıkıyor. Olimpiyatların özüne, içeriğine, tarihine zerre kadar önem atfetmediğimi belirtmekle birlikte ülkemizde düzenlenecek olası bir Olimpiyat Oyunlarının gerek ekonomik gerek uluslar arası çıkar oyunlarında tarafımıza sağlayabileceği avantajları gözümüzün önüne getirdiğimizde, milli duruş olarak şıklardan köstek değil destek olma tarafını seçmemiz gerektiği açıkça görülebilmektedir. Peki toplumumuzun belirli bir ‘’Özgürlük Sevdalısı’’ kesiminin bu kadar çok köstek şıkkı arkasında saf tutmasını nasıl izah edebiliriz. Sanırım aczi yet terimi dışındaki tanımlar kifayetsiz kalacak. Ancak bu onlar kazanırsa ben kaybederim tezinin yanlış olduğunu anlamamız, kavramamız gerek. Birlikte, beraber olmamız gerektiği, ortak çıkarlarımızın olduğu, bizim bir olduğumuz gerçeğini görebilmek bu kadar zor olmasa gerek. İnsani değerleri, özgürlüğü savunduğunu iddia ederek sadece ayrıştırmayı güçlendirebilmek için Şeytanın bizatihi kendisiyle işbirliği yapan, inançlara sadece özünden karşı çıkmanın yanında tahammülü de olmayan zihniyet dünyevi değerlendirmelere göre tabir edilirse, en yüksek eğitim kurumlarımızda tezahür etmekte. ODTÜ’ de inananlara öyle veya böyle baskı uygulayarak, insanların tahammül sınırlarını zorlayan arsız hırsız ev sahibini bastırmaktadır. Bu toprakların tarihinin verdiği büyük misyonun bu kadar kısa zamanda nasıl bu kadar tarumar edildiği bir kez daha mantık sınırlarımızı zorlamakta, vicdanları en derinden kanatmaktadır. Yüzlerce yıllık İslam’ın bayraktarı bu milletin nasıl bu kadar kendine, özüne, tüm aleme inen değerlerine bu kadar düşman olabileceğini bir devrin insanları tahayyül dahi edemezken, bunu gerçekleştirenlerin nasıl bir aklı zorlayıcı başarı!!! sağladıklarını tespit etmek gerekir. Ancak yine gerçek inananların bu durumda dahi son raddeye kadar, bu kendinden olan hırsıza duyduğu düşünce, buyur etme ve gel bizim evimiz herkese yetecek kadar büyük, ev senin diyebilme olmalıdır. İnananları farklı kılan en zor, uç durumlar da dahi gösterebilecek sağduyu ile açık kapıları bırakabilme erdemleridir. Yine burada ki en önemli etkende samimiyet ve bu dünya ile kendileri için işi olmayanların - en azından olmaması gerekenlerin- en önemlisi lisan-ı halle insanlığı kurtarma sevdasında sapmadan yürüyebilmesidir.
08 Eylül 2013, _Mete MT
Yorum yapmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir. Yada Misafir Olarak Yorum Yapabilirsiniz.Üyeliğiniz varsa üye girişi yapabilirsiniz. Yeni üyelik için üyelik formunu kullanabilirsiniz.
Tebrikler güzel bir yazı.