Kişisel gelişim, iş hayatında başarılı olmak gibi konular üzerine fazlaca yayınlar oluşturuluyor son zamanlarda malumunuz. Yine bu tarz bir yayında rastladığım bir şey dikkatimi çekti. Bir işe başvuran kişilerin mülakatlarda ya da CV dâhilinde kendilerini tanıtırken en çok kullandıkları özelliklerden birinin “farklı olmaları” olduğunu söylüyordu. Ardından da diyordu ki; “farklıyım” derseniz sıradanlaşırsınız…
Cidden, nedir bu günümüzdeki farklı olma sevdası? İnsan doğasında mı var yoksa sonradan gelişen bir hastalık mı?
Bu yazıyı yazma amacım kesinlikle “insanlar farklılık için uğraşıyor ama ben bunu eleştiriyorum, bakın ne kadar farklıyım “ deyip de farklılaşayım derken aynılaşmak kavramına güzel bir örnek olmak değil. Aksine iyi biliyorum ki, her insan farklı olmak, özel olmak ve bunu hissetmek ister. Uzmanlar, tek yumurta ikizlerine aynı kıyafetler giydirilmesinin onların gelişimlerine zarar vereceği ve psikolojilerinde sıkıntı oluşturacağı konusunda uyarmışlar. E, bir insan kendisine tıpatıp benzeyen bir kişinin olmasına tahammül edemiyorsa koskoca bir toplumun aynısı olmaya nasıl katlanabilir?
O zaman tamam, farklılık her insanın istediği ve ihtiyaç duyduğu bir şeydir ama (ama kelimesini gördüğünde ondan önce yazanların bir önemi yoktur demişti biri) bugün sokaktaki gördüğümüz farklılaşma çabalarının ne kadarı doğru? Ne tiplemeler gördü bu ülkenin sokakları, değişik görünmek uğruna kılıktan kılığa giren ne ergenler gördü…
Bir zamanlar Türkiye’de jöle kullanıp da saçları havaya kaldırmak sokakta görüldüğünde insanların gözlerini üzerine çekecek bir hareketti. O dönemleri yaşayanlar, hele bir de kendisi bu uygulamanın ilk denekleri olanlar bilirler, jöle kullanmış olan kişi her an “kirpi” hayvanıyla benzetme kuracak bir yaşlının tacizine maruz kalabilirdi. Taşlanmış pantolonlar, yırtık pantolonlar aynı şekilde… Bayanların siyah makyaj yapması ve siyah oje sürmesi ve hatta şimdilerde kimsenin dönüp bakmayacağı kadar alışılmış olan siyah üzerine baskılanmış müzik grubu tişörtleri… İlk çıktıkları dönemde yine “farklılık” amacıyla çıkmış olan bu davranışlar takip eden dönemde kısa bir süre içinde topluma öylesine yayıldı ki, tüm gençlik bir anda tek bir tipe dönüşüverdi. Farklı olmak isteyen gençlerimiz şimdi olduğu gibi geçmişte de hep sürü içerisindeki koyunlar kadar “aynı” hale geldiler.
Görünüşte fark oluşturmaya uğraşıp da aynılaşan gençlik üzerinde de fazla durmayacağım, zaten internette bunun hakkında yeterince geyik yapılıyor durumda. Benim bu bahsettiğim şeyi de zaten gençlik çabuk fark etti. (Ne de olsa zeki bir gençliğe sahibiz ) Farklı olmaya çalışıp da bunu kılık kıyafetle yapamayacağını anlayan güruh sürüden ayrılmanın yolunu farklı düşünmekte bulmuş olacak ki bir anda ortalık filozof kaynamaya başladı. “Ben düşünüyorum ve bu konuda herkesten daha iyiyim, hepiniz koyunsunuz ve ben farklıyım. “ sürüleri çıktı bu kez piyasaya.
Bu kadar çok filozofun bir anda ortaya çıkmasıyla birlikte ortalıkta “ergenlikten yeni kurtulmuş, üniversiteli filozof çöplüğü” oluştu. Üç beş ezbere cümleden daha fazlasına sahip olmayan fakat cahil olduğunu kendisi de bilmeyen bir gençlik ile yola devam ediyoruz (Bu gruba kesinlikle kendimi de dâhil ediyorum. Hatta direk kendimden bahsediyorum, kimse üzerine alınıp da kime laf ediyor bu adam demesin. )
Şükürler olsun artık elimizde devleti, sistemi, politikacıları, okulundaki hocasını, patronunu ve daha kısa şekilde kendisinden başka kimseyi beğenmeyen sürüyle insan var. Kendisi okur, kültür abidesidir, Arşimet’in güncel sürümüdür ve kimseyi beğenmez. İnsanları ve sistemi eleştirmek gerçekten çok mükemmel bir durum eyvallah, kötü olduğunu düşündüğüm şey de o değil zaten. Hiçbir insanın okuması, araştırması, bunları paylaşması ve kendine güvenmesi de suç olmaz elbet. Durum bundan sonrasında saçma bir hal alıyor işte.
Mesela internette bolca rastlayacağınız olaylardandır; az kullanılan kelimelerle anlaşılmaz hale getirilmiş, biraz bilimsel ağız kullanılmış bir görüş atar ortaya bir vatandaş. Ardından gelir birisi bu görüşün karşıtı bir şeyi fikir beyan eder. Karşıt bir fikir belirtilmesiyle olay fikir tartışmasından çıkıp “küçük düşürmece” olur. Karşısındakiyle dalga geçerek, biraz bozuk bir ağız hatta küfürle, onun fikirlerini küçümseyerek, karşındaki fikrin sıradan ya da dogmatik olduğunu öne sürerek bir şekilde küçük düşürmelidir.
Hani filozof geçiniyordun, bilim adamlarının ismini vererek konuşuyordun, bir anda mahalle karısı tartışmalarına döndürdün işi? İşte bir insanın kalitesini bana göre burada anlarız. Karşıt fikirlere saygı duymayan, eleştirinin dozunu ayarlayamayan, gerektiğinde yanlışını kabul edemeyen ve zora düştüğünde belden aşağı vurmaya çalışıp ortadan kaybolan adamın düşünürlüğünden de, aydın insan profilinden de bir halt olmaz…
Başkasının mahremi, inancı, özeli söz konusu olduğunda geyik çevirip üstünden prim yapan ama kendi mahremine laf edilince yılmaz, yıldırılmaz savunucu görevi üstlenen denyolar sürü halinde ortalıkta gezinir oldu. İşte FARKLILAŞMAK İSTERKEN AYNILAŞMAK deyiminin tam karşılığı…
Aynı olaylara, benzer şekilde muhalif olmak “fark” olmuyor kardeşler. Yapmayın artık, gözünüzü seveyim bırakın şu saçma fark olaylarını… “Tayyip bilmem ne yaptı, bu nasıl faşistliktir “ demek yahut “hocaefendi bilmem kaç ülkede şu kadar okul açtı, ülkeyi şöyle uçurdu, Türkçeyi dünya dili yaptı “ demek de hiç fark yaratmıyor. Başkasının fikirleriyle, üslubuyla yapmayın şu işi… Kendin düşün, kendi üslubun olsun, araştır da sonra neyi eleştirirsen, neyi desteklersen yolun açık olsun.
Saygı, hoşgörü, anlayış, düşünme ve üreticilik çerçevesinde eleştiren, üreten ve kendi istediği konularda, kendi tepkilerini verebilen, gerçek insanlardan oluşmuş bir toplumun ferdi olabilmek dileğimle…
Yorum yapmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir. Yada Misafir Olarak Yorum Yapabilirsiniz.Üyeliğiniz varsa üye girişi yapabilirsiniz. Yeni üyelik için üyelik formunu kullanabilirsiniz.