Külkedisinin hikayesini bilirsiniz. Üvey annesi ve kardeşlerinden zulüm gören Külkedisi hep beyaz atlı prensinin gelip kendisini bulunduğu durumdan kurtarmasını bekler. Hep bu hayalle yatıp kalkar. Ve hikâyenin sonu her masalda olduğu gibi mutlu biter. Külkedisi prensle evlenir ve önceki hayatından kurtulur.
Bu masal bizi çok etkilemiş olmalı ki genç kızlar hep beyaz atlı bir prensin gelip kendilerini kurtarmasını bekliyor ve tozpembe bir hayatın hayalini kuruyorlar. Erkekler de hayatlarının prenseslerini arıyorlar. Bazen bulduklarını sanıyorlar ama hikâyenin sonunda ellerinde kalan pembe düşlerin tozu oluyor.
Haklısınız hepimiz insanız. Hayallerimiz var, beklentilerimiz var. Evlilik bu, oyun değil ya. Herkesle evlenilmez ki. Peki, yanlış olan ne?
Yanlış olan, hikâye de ki prensin sevdiğini aramaması. ‘’Ama tüm ülkede külkedisini arayıp durdu.’’diyeceksiniz. İşte bu yanlış. Çünkü prens külkedisini aramadı. Aslında ayakkabının ayağına olacağı bir kişiyi aradı. O ayakkabı, külkedisinden önce giyenlerden birinin ayağına olsaydı eğer, prens yanlış kişiyle evlenecekti. Yani prens doğru kişiyi yanlış şekilde arıyor. Belki bizim yanlışımız da budur. Hepimiz doğru kişiyi arıyoruz, ama yanlış arıyoruz.
Gerek diziler olsun, gerek dinlediğimiz ve sonu hep mutlu biten masallar olsun, hepsi ayağı ayakkabıya uygun kişiyi bulmamız gerektiğini işliyor bilinçaltımıza. Biz de hep ayağı ayakkabıya uygun olan kişiyi arıyoruz. Ama bulduğumuz kişi ayağı uysa bile o ayakkabının asıl sahibi olmayabilir.
Doğru olan ayakkabının sahibini aramaktır. Yani kalbimizin sahibini aramak. Gelip geçici olanları bırakıp, kalıcı olacak olanı bulmaktır. Belki o zaman masallar kadar olmasa da mutlu bir yuva kurabiliriz.
Murat Akgün
hayatvekuran.com
Yorum yapmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir. Yada Misafir Olarak Yorum Yapabilirsiniz.Üyeliğiniz varsa üye girişi yapabilirsiniz. Yeni üyelik için üyelik formunu kullanabilirsiniz.