Esma-i hüsna... Yani Allah’ın güzel isimleri. Güzel olmayan isim var mıdır ki? Zaten esma hüsna değil midir?
Annenin şefkati, babanın fedakarlığı, çocukların masumiyeti, yaprakların sanatlı yapısı, yağmur damlaları, göz kapağı, elimizin hareketleri… ve daha nice güzellikler birer esma parıltısıdır. Hayat, görebilene esma dersi verir her an. Her olay O’nun hüsna olan isimlerinden izler taşır.
Ve insan… Esma’ya ayna olsun diye en güzel şekilde yaratılmış biricik varlık. Kainatın gözbebeği. Esma tecellilerinin seyredicisi.
Esma’ya ayna olsun diye yaratılan biz insanlar, kainatta ki esma tecellilerinin ne kadar farkındayız?
Bildiğimiz gibi Esma-i hüsna üzerine belki de yüzlerce kitap var. Hepsi de birbirinden değerli kitaplar. Ve genel olarak bu kitapların esma’yı anlatma yöntemleri de az çok aynıdır. Genel olarak bu tür kitaplarda 99 esma olarak bilinen isimler üzerine açıklamalar yapılır. İsimlerin ne anlamlara geldikleri anlatılmaya çalışılır. Bazılarında da isimlerin belli sayılarda söylenerek bazı manevi neticelere ulaşma yolları gösterilmeye çalışılır.
Said Nursi de başta ‘Sözler’ eseri olmak üzere Risale-i nur’un genelinde bu konu üzerinde durmuş ve insanın esma’ya ayna olduğunu belirtmiştir.
Ama risale-i nur’un esma’ya bakışı diğer kitaplara göre biraz farklıdır. Aslında bakışı değilde esma’yı anlatma şekli farklıdır dersek daha doğru söylemiş oluruz.
Risale-i nur’da esma dersi diğer kitaplardan farklı olarak didaktik bir üslupla anlatılmaz. Yani isimlerin ne anlama geldikleri gibi konular üzerinde durulmaz. Daha çok esma’nın hayatımıza yansımaları anlatılır. Yani pasif bir esma dersinden çok, hayatı saran, hayatın her alanında kendini gösteren, hayatın damarlarında dolaşan sıcak ve aktif bir esma dersi verilir. İnsanın kendi fıtratında ki ve kainatta ki esma parıltılarını görmesi amaçlanır.
Bu bakımdan Birinci Söz’e konu olan acz ve fakr konusuna esma penceresinden bakarsak Risale-i nur’un nasıl bir esma dersi verdiğini biraz daha anlamış oluruz.
Bildiğimiz gibi birinci sözde yolculuğa çıkan her iki adam da dünya çölünde birer seyyahtır. Aynı zamanda acz ve fakr’likleri hadsizdir. Düşmanları ve ihtiyaçları da nihayetsizdir. O halde bu adamların acz ve fakr’larını bilecek, ihtiyaçlarını giderecek Bir’ine ihtiyaçları vardır.
Ancak bu adamların her türlü ihtiyaçlarını giderecek, kendilerini emniyette tutacak Bir’ini bulabilmeleri için öncelikle kendi durumlarının farkında olmaları lazım. Kendi durumunun farkında olmayan bir insan, o Bir’ini bulamaz..
Yani ancak kendi acizliğinin farkında olan birisi Kadir ve Rahim olan birini arar. İhtiyaçlarına elinin yetişmediğini fark eden ve kabul edenler bir Malik-i ebedi’yi arar.
Yorum yapmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir. Yada Misafir Olarak Yorum Yapabilirsiniz.Üyeliğiniz varsa üye girişi yapabilirsiniz. Yeni üyelik için üyelik formunu kullanabilirsiniz.