ÖNE ÇIKANLAR :

YAZARLAR

Modernizm ve Leyla İle Mecnun Öldü!..

Nail Kaya

02 Kasım 2013 Cumartesi 03:20
  • A
  • A

İbn-i Hazm, güzelliği beşe ayırır. Birincisi: Tatlılık. Tatlılık; görünür nitelikler olmasa da iyi bir iş yapanın davranışındaki zariflik, hareketindeki latiflik ve yumuşaklığın kavranmasıdır. İkincisi; uyumluluk veya simetri. Üçüncüsü: Çekicilik. Dördüncüsü: Görenin haz alması. Beşincisi: Hoşlanma. Bütün bu güzellik unsurlarının aşkla ilişkisi vardır.

Aşk, güzelliğin görünmesiyle başlar. Güzel ile kişi arasındaki ruhsal çekicilik başladığı zamanda aşka adım atılmış demektir. Bu noktada şu ayet-i kerimeyi hatırlamakta fayda vardır: “Kötü kadınlar, kötü erkeklere, kötü erkekler ise kötü kadınlara; temiz kadınlar temiz erkeklere, temiz erkekler de temiz kadınlara yaraşır.” (Nur Suresi: 26) Gerçi bütün erkekler ve kadınlar arasında birbirini çekecek bir özellik vardır. Nitekim şöyle buyrulmuştur: “Yine O’nun ayetlerindendir ki, sizin için nefislerinizden kendilerine ısınırsınız diye eşler yaratmış, aranıza bir sevgi ve merhamet koymuştur. Şüphesiz ki bunda düşünecek bir kavim için nice ibretler vardır.” (Rum Suresi: 21) İşte kadın ile erkek arasındaki bu çekim kuvvetinden olsa gerek birbirlerinden hoşlansalar bile mü’min ile müşrik arasındaki evliliği yasaklamak için ayet gelmiştir. Çünkü şöyle buyrulur: “Müşrik kadınları, iman etmedikçe nikâhlamayın. Bir müşrik kadın, sizin hoşunuza gitse bile, iman etmiş olan bir cariye herhalde ondan daha hayırlıdır. Müşrik erkeklere de mü’min kadınları nikâh ettirmeyin. Bir müşrik, sizin hoşunuza gitse bile, mü’min bir köle elbette ondan daha hayırlıdır. Onlar sizi ateşe davet ederler. Allah ise, kendi izniyle cennete ve mağfirete davet ediyor ve ayetlerini insanlara açıklıyor. Umulur ki onlar hatırda tutup, öğüt alırlar.” (Bakara Suresi: 221) Dolaysıyla hoşlanma ve çekicilik aşkın ilk kademesi olsa bile gerçek aşk, ruhların birbirleriyle uyumu ile mümkün olur. Dinleri birbirinden ayrı olanlar birbirlerinden hoşlanabilirler ama âşık olamazlar. Hoşlanmak çok zaman kişinin kendisine tapmasının kendi arzularının peşinde koşmanın alameti iken aşk; kendinden çok karşıyı düşünmek, sadakat göstermek ve fedakârlık kavramlarıyla açıklanabilecek soyut bir kavramdır.

Gerçi aşk kavramı nedensellik ilişkisinden kopuk bir sevgi türünü ifade ettiği varsayılır. Yani güzellikten dolayı âşık olduğunuzu iddia ediyorsanız muhakkak sizin sevdiğiniz kişiden daha güzel veya birbirinin benzeri güzellikler vardır. Bu durumda kişi başka güzelleri gördüğünde aşkı da yok olması gerekirdi. Hatta yaşlı âşıkların bile birbirlerini sevdiklerini ve birbirlerini gördüklerinde heyecanlandıklarını görebiliyoruz. Dolaysıyla aşk bir nevi nedensellik bağını aşan, “niçin seviyorsun” sorusuna somut bir cevap veremeyeceğiniz bir hali ifade eder. Bundan dolayı Peygamber (sav) Efendimiz şöyle buyurmuştur: “Bana, dünyanızdan koku ve kadın sevdirildi. Gözümün nuru ise namazda kılındı.” (Nesai) Hadiste “sevdirildi” ifadesi, “sevmek” halinin bütünüyle bizim elimizde olmadığı haber verilmektedir. Birisini sevmek, çok zaman elimizde olmayacak şekilde olur. İnsan kalbine sahip çıkamaz.

Yukarıdaki hadis-i şerifte, hem dünyanızdan ibaresine hem de sonundaki namaz ifadesine dikkat edelim. Kadın ve koku, çok zaman dünyaya meyleden insanlar nezdinde hazzın konusudur. Ama Peygamberimizin (sav)’in yanında dünyayı aşan ve aşkın bir hale insanı ileten araçtır. Namaz ise zirvesini teşkil eder. Dolaysıyla aşk, bir hazcılık değil insanı ulvi âlemlere ileten bir araçtır. Dolaysıyla karşınızdaki muhatabınızı sadece hazzınızı gerçekleştirecek bir nesne durumuna indirgemiş iseniz veya onu zenginliğin vs. aracı gibi görüyorsanız âşık değilsinizdir.

Bir hadis-i şeriflerinde Peygamber (sav) Efendimizin şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: “Ruhlar askere alınmış bir ordudur. Orduyu oluşturan erler birbirleriyle tanışıyorlarsa aralarında iyi geçim olur; birbirleriyle hiç tanışmıyorlarsa aralarında geçimsizlik ve uyuşmazlık sürer.” Ruhların durumunun asker ve ordu kelimesiyle ifade edilmesi ve sevginin sebebinin bu kavramlarla ifade edilmesi oldukça ince bir konudur. Hadiste söylenmeyen bir unsur vardır. Her ordunun, orduyu düzene sokan bir komutan lazımdır. İşte bu noktada modernizmin içerisinde aşkın olmadığı konusuna geçebiliriz.

Modernizm çağı, ideolojilerin çağıdır. Her ideoloji insanı hakikate kapatan bir sistemdir. İnsan, ideolojilerle hakikate kendini kapatan ipekböceği gibidir. Zaten bazı ideolojiler hemen ilk bakışta hakikati böldüğünü itiraf eder. Mesela laiklik ideolojisi, devlet ile dini birbirinden ayırır ve iki ayrı hakikat gibi saçma sapan bir neticeye ulaşır. İdeolojik demokrasi, insanın ilahlığının ilanıdır. Kapitalizm ve Komünizm ise insanı ekonomik hayvan ilan eder. Hepsinin tarih anlayışı mekanik ve ilerlemecidir. Kısaca ideolojilere göre ya hayvansınız ya da makine. Hayvanların ve makinelerin ise âşık olması mümkün değildir. Ama biz meseleye bir başka açıdan bakmaya çalışacağız. Allahü Teâlâ (cc) ayet-i kerime’de şöyle buyurmaktadır:

“İnsanlardan kimi de Allah’tan başka şeyleri O’na eş tutuyorlar da onları, Allah’ı sever gibi seviyorlar. Oysa iman edenlerin Allah sevgisi daha kuvvetlidir. O zulmedenler, azabı görecekleri zaman bütün kuvvetin Allah’a ait olduğunu ve Allah’ın azabının gerçekten çok şiddetli bulunduğunu keşke anlasalardı.

O zaman kendilerine uyulan kimseler, azabı görerek kendilerine uyanlardan kaçıp uzaklaşmışlar ve aralarındaki bütün bağlar parça parça kopmuştur.

Onlara uyanlar da şöyle demektedirler: “Ah bizim için dünyaya bir dönüş olsaydı da onların bizden uzaklaştıkları gibi biz de onlardan uzaklaşsaydık!..” İşte böylece Allah bütün amellerini, üzerlerine yığılmış hasretler halinde gösterecektir. Onlar bu ateşten çıkacak değillerdir.” (Bakara Suresi: 165-167)

Dikkat edilirse ayet-i kerime’de müşriklerin başka şeyleri Allah’ı sever gibi sevdiklerinden haber verilmiş ama ayetlerin devamında “o zulmedenler azabı görecekleri zaman bütün kuvvetin Allah’a ait olduğunu…” buyrulmaktadır. Anlaşılıyor ki, müşriklerin sevgilerinin ana mihverini “güç elde etmek veya korkmak” oluşturmaktadır. Hâlbuki gerçek bir aşk, güç elde etme ve korkmak duygusunu aşar. Tabii ki bunu derken Allah’ı seven kimse Allah’tan korkmaz demek istemiyoruz. Zaten Allah’tan korkmayanlar müslüman değildir ve Allah’ı en çok seven Peygamberler aynı zamanda en çok korkanlardır. Ama müşriklerin sahte ilahlarına ve sevgililerine aşklarının mihverini menfaat ve korku oluşturur. Bu yüzden hiçbir müşrik gerçek sevgiyi tadamaz. Âşık olmadan ölür. Bu sebeple günümüzde aşk yaşanmamaktadır.

Ayette Allah’ın kendisinden başkasının kendisi gibi sevilmesinin azap sebebi olduğu beyan edilmektedir. Biz öyle bir Rabbe sahibiz ki, O (cc) bizi seviyor ve bizim de O’nu sevmemizi istiyor. Bundan daha büyük bir lütuf insanlığa verilmemiştir. Bu yeme, içme ve diğer bütün nimetlerden büyüktür. Ama ayetten şunu da anlıyoruz. Allah sevgisinin en başta olmadığı sevgi rabıtaları perdeler ortadan kalktığı zaman kopup gidecek hatta “keşke sevmeseydim” noktasına dönecektir.

Sonuç olarak modern çağda bir “Leyla İle Mecnun”un olmaması, “Ferhat ile Şirin” destanlarının yazılamamasının nedeni aşkın olmamasındandır. Daha doğrusu olmasının imkânsızlığındandır. Temeli Allah sevgisine dayanmayan bütün sevgiler sahtedir ve sahtekârlıktır.

YORUM YAZ
Henüz yorum yapılmamış.

Yorum yapmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir. Yada Misafir Olarak Yorum Yapabilirsiniz.Üyeliğiniz varsa üye girişi yapabilirsiniz. Yeni üyelik için üyelik formunu kullanabilirsiniz.