(I)
2binli yılların ilk 11’inde birçok insan tanıma imkânım oldu, abes kaçmasın af buyurula ki çok orosbu çocuğu da tanıdım, çok vefakâr dostlarda. Birçok eğlencenin, heyecanın, mutluluğun yanı sıra küstahlığın, adiliğin, şerefsizliğin alasını görme imkânımda oldu… Anlam veremediğim anılarım, sorgulayamadığım yargılarım, hak etmediğim imalarım ve karşılaştığım onca gam, keder, hüzün hepsi bir yana; bir türlü yaşıyor olma gayemi anlayamadığımın rahatsızlığı ve kuşkusu dolanırdı hep üzerimde. Benimde kendime has bir yaşam öyküm oldu elbet 2binli yılların ilk 11’inde 12 tanecik aya sığdırabildiğim; devasa umutlar ile dolu bir o kadar da hayal kırıkları serpiştirilmiş ve iyi-kötü anlar ile pişirilmiş bir yaşam öyküsü.
Bilemiyorum insanlar ne kadar doludur, ne kadar öfkeli, ne kadar sevecen? Kimse kimsenin dert ortağı olamaz şu hayatta, bu konuda hemfikir olduğum bir ordu adam bulabileceğimin kanaatini taşıyarak kuruyorum bu cümlelerimi. Benim üzüntümü hanginiz ne kadar anlayabilirsiniz? Ve buna karşılık kim beni mutlu eden bir ana benim kadar sevinebilir? Büyük bir yürekle doğduğumuzu kim inkar edebilir.? Affeden,karşılık beklemeyen,daima sevgi ile çarpan minicik ama içine bir dünyayı sığdırabilen kalplerimizle gözlerimizi açtık hayata.. Her şeye rağmen nefes almaya, yenilmemeye ve varlığımızı sürdürmeye ant içmiştik. Sevecendik. Huzurlu, deli dolu aynı zamanda yaşımızdan beklenmeyen olgunluktaydık hepimiz. Mutluyduk nedensizdi sevinçlerimiz. Gözlerimizden taşardı o büyüklerin varlığından habersiz olmayı seçtikleri, içinde yaşasalar dahi kaçıp adlandırmaktan korktukları, kendilerinden dahi gizlenip bilerek bilinmezliklere gömülmeyi kabul ettikleri, o yaşam mucizesi. 2binli yılların ilk 11’inde ne büyükleri tanıma fırsatım oldu, ne oyunları ne düzen bazlıkları ve yalanları buna tezat yine ne büyükleri tanıma fırsatım oldu, gözlerinde ki ışık ile aydınlattıkları onca senelerin karanlığında hala dimdik ayakta kalabilen ne büyükler..
(II)
Çocuktuk ya biz, bizleri sevenlerle kuşatılmıştık. Her gün biraz daha büyüyorduk ve birde azar azar belli belirsiz eksiliyor, yıpratılıyorduk bilinmeden. 2binli yılların ilk 11’inde bir hayli eksildim yine rutin olarak ben. Sevdalarımla,hayal kırıklıklarımla, kendimce dertlerimle.. Yine 2binli yılların ilk 11’inde duygularımız önemsenmiyor ve biz istemeden asileşiyorduk hep. Hırçınlığımız anlaşılmıyor, bir türlü nedeni hissedilmiyordu. Bu sebeple birçok kalp kırdık belkide, aramızda uçurumlar yaratıyordu daha çok önem verdiklerimiz, güvencemiz sadece bizdik, kimimiz bizi sevgiyle kucaklayan kolların arasında acımasız dünyaya hazırlanıyorduk. Kimimiz ise daha erkenden girmişti bu acımasız dünyaya; Çoktan büyümüş gibi, belki de zorunda kalarak. Hepimizin hikâyesi farklıydı. Peki, acımasız dünya denilen neydi? Henüz bilmiyorduk iste sekte isteme sekte gelecekte onun bir parçası olacak olduğumuzu..
Zamanla kalplerimiz eksildi elbet, incindi, tükendi ve büyük parçalar koptu beklemediğimiz her darbede. 2binli yılların ilk 11’inde birçok darbede ben aldım vesselam yıkılmadım, ıssız bir okyanus ta tek başıma bir tekneydim, su aldım elbet lakin batmadım. Önceleri her seferinde dimdik ayakta durmayı başarabilirken, çoğumuz sonunda dayanamadı ve yıkıldı. Yenilgiydi bu, pes edişti. Acımasızlığın, küstahlığın, duygusuzluğun onları ele geçirmesine engel olmaya güçleri yetmedi ve 2binli yılların ilk 11’inde Dünyadaki zulmün birer parçası oldular.
Bazılarımız yerine koyamadık kalplerimizden çalınanları. Azaldık günden güne.
İçimizde son kalanları sakladık gözyaşlarımızla. Büyük sustuk ve kaybetmek istemedik
Bizi biz yapanı, kendimize sakladık, bilerek gömdük 2binli yılların ilk 11’inde
sevinçlerimizi,rüyalarımızı,sevgilerimizi..Sakladık ve birbirimizden de saklandık hep.Aynıydı aynada gördüklerimiz.Bağımlı zayıf ve yitik yürekler kaldı sanıyoruz varlığımızı sürdüren.Ürkek çekingen gülüşlerimizle örtülmüş,her gün içimizde tüm sıcaklığıyla doğan güneşin,yüzümüze vurduğu sevecenlik ve gözlerimizde solgun parlaklığı var ruhumuza doğan aydınlığın.Kaybettiğimiz bayramların çocuksu neşesi mi? Sevdiklerimizin mutlu kollarıyla sarılmış umutlarımız ve hep hayal edipte asla vazgeçmeyi seçmediğimiz rüyalarımız mı? Bizi bu bedbaht yaşama sürükledi..
(III)
Yalnızlığımız bize hep kucak açan kaçışlarımızın sığınağı ve sonunda bize kalan mı?
Bize kalan: 2binli yılların ilk 11’inde ‘’ sevda yüklü, umut yüklü yarınlara inanmak ve koşmaktır elbet. Upuzun çayırlarda yalınayak koşmak, saçlarımız rüzgâra konuk, yüzümüz dağlara dönük göğsümüzün çeperini ölümle sınayan esaret ve yüreğimizi yararcasına zorlayan cesaret kıyasıya vuruşsun isteyebilmektir! Adımlarımızı saymadan, geriye dönüp bakmadan, usanmadan bıkmadan deli taylar gibi koşabilmektir. ‘’ bize kalan !!
13.02.20011’da başladığım ve kendimce tabirim ‘karalama defterim’den birkaç paragraf sunmak istedim, tarih 7 Ocak Cumartesi yıllardan 2012, artık 2binli yılların ilk 12’sini oynuyoruz. En uzun ilişkimden ayrılalı neredeyse 3 yıl olmuş, dayı olalı henüz 17 ay, -24 Kasım- en tazesinden bir mutluluğun, sıcak bir elin üzerinden 44 gün geçmiş, eğitim-öğretim hayatımı bitirmiş olmanın da 8.ayı içerisindeymişim bu demek oluyor ki; o kimilerinizin her sabah kalkıp gitmeye üşendiği okul sıralarına oturmayalı, yine sabah geç kalıp derse alınmayalı ve yine aynı dersten bir munzurluk yapıp atılmayalı tam 8 ay olmuş.. İnanın hayat çok garip, yaşıyor olabilmek, yaşama sevinci taşıyabilmek, yaşama sorumluluğunu üstlenebilmek ve yine aynı yaşamın bir gün biteceğini bilmek: inanın bana güç bir şey..
Her kalemimi elime aldığımda hayatımın hangi karesini anlatacağımın şaşkınlığı ile yoğrulmuş bir uyku bastırıyor gözlerime,geç saatlerde arar oldum çarelerimi, sessizlikte,kimsesizlikte.. Ummadık şeyler geliyor aklıma, hatırlamak için uğraşsam asla aklıma gelmeyecek şeyler bunlar, okunması çok basit lakin anlaşılabilmesi de yaşam sonu kadar güç olan aslında ömür kadar uzun fakat ölüm kadar da kısa cümleler bunlar. Kendi kendime bir akıl verdim, 2binli yılların ilk 12’sinde inkılâba uğrayan düşsel avuntularım; ölüm kadar uzun,ömür kadar kısa olacak ki tezat her durumun karşısında durabileyim.. Aksi halde ölümün tezliği ve ömürün bitmezliği ikileminde kendimce bir girdap oluşturmak olacaktır. Ve ben henüz ömrümün filiziyken, bu girdapta yok olup gitmek; asla istemiyorum!
Nazım DİNYA
2binli yılların ilk 11’inde Büyük Çocuklar,Küçük Erişkinler ve Bizler.. (I)-(II)-(III)
Titrek bir mum alevinin havaya bıraktığı bulanık bir is,ve göz gözü görmez bir siz değildik biz..
Yorum yapmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir. Yada Misafir Olarak Yorum Yapabilirsiniz.Üyeliğiniz varsa üye girişi yapabilirsiniz. Yeni üyelik için üyelik formunu kullanabilirsiniz.