Esasen, yüreğim çoğunlukla gece vardiyasında çalışır, gündüzleri uyurdu. Kendimi bildim bileli vaziyet buydu, evin içinde ses çıkarmamaya çalışarak büyümüştüm. Belki de bu yüzden bu kadar sessiz biriydim. Neşe deliliğin, blöf ihanetin, nezaketse cinayetin bariz ve doğal ipucuydu bunu biliyordum. Korku, kozmosun çatısıydı. Bu çatı altında renk, ses ve biçimleri suistimal etmekten başka yöntem bilmiyordum. Ebedi biçareliğimi, taşıyamadığım mesuliyetler dengeliyordu. Lakin şov devam etmeliydi... Sen ilkbahar gibi geçerken ömrümden, öldürürken bütün renkleri siyah bir gecenin koynunda, nefesin tarihin tozlu raflarına sıkışmış bütün ayrılıklar üzerine basılan bir mayın gibi infilak ediyordu düşlerimi. Gözyaşlarımla ıslanıyor sensizliğe yüz tutmuş kurak bedenim, baş harfin siliniyor alfabeden, sigara dumanında boğuluyordu kokun. Sonra sonbahar gülümsüyor, bense kuşları öldürüyordum elimde ki kuru sıkı sapanla, ardından korkarak susuyordum.
Sessizlik kulaklarımı yerinden söküyor, kafası güzel bir şekilde dolaşıyordu beynimin içinde, günahlarım saçlarımdan sürüklüyor cehennemin dibine, düşlerimde cenneti izliyordum.
Rakı doldur diye bağırıyordum sonra sana,
Susuz olsun.
Bana su günah.
Ardından şiirler yazıyordum, ilk mısrası bu gece sen en büyük günahsın bana.
Ve ben tüm olanı biteni yinede tüm yitirilmişliğine rağmen anıyor, -anlıyordum.
Senin çabalarının sonuç vermediğini gören umutsuz insanların bakışlarını görünce ancak o zaman buluşur bakışların. Bir yağmur çaktırmadan dindiğinde. Bir gün çenesi ağzının içine kaçmış dişsiz ihtiyarlardan birinin de sen olabileceğini bilirsin artık. Bir gece ansızın, yapayalnız ölmekten korkarken, cesedimi komşular mı bulacak yoksa sayım memurlarımı diye düşünürken hissedersin göğüs kafesinde her gün biraz daha büyüyen, kimsenin kapatamayacağı o boşluğu. Bir kokuya sarılma isteğini.
Bir ömür gibi geçmiş zor, uzun günlerden sonra anlarsın ruhunu zehirleyen karmakarışık düşünceleri. Büyük heyecanlardan sonra çöken bitkinlikleri. Kimsenin bulutlara bakmadığı bir şehirde bir lafı döndürüp dolaştırmadan anlatmanın imkansızlığını. Belki de insanın ne anlatacağını bilemediğinde şair olduğunu anlarsın.
Ama anlarsın..
En münzevi anlarını insanın nasıl yitiremediğini, sessiz kalışın sana vakur gelişini er ya da geç demiyorum, mutlaka anlarsın.
03.04.2013
03:55
Frunze/Bişkek
Yorum yapmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir. Yada Misafir Olarak Yorum Yapabilirsiniz.Üyeliğiniz varsa üye girişi yapabilirsiniz. Yeni üyelik için üyelik formunu kullanabilirsiniz.