Tarihten günümüze Türk medeniyetinin bir hayli teceddüt gösterdiği ve milli kimliğimizin inşasının büyük bir kısmının yaşandığı Doğu Türkistan toprakları yaklaşık son bir asırdır hep çatışmalarla, savaşla ve katliamla gündemimize gelmekte. Daha acı, elem verici ve kahredici olanı ise başta ülkemiz olmak üzere bütün dünyanın Doğu Türkistan’daki Çin zulmüne sessiz ve kayıtsız kalması…
Bugüne kadar sadece dünyada yaşayan Uygur Türklerinin alakadar olduğu bir problem olan bu mesele Temmuz 2009’da Çin’in Urumçi’de binlerce Türkü katletmesi üzerine nihayet gündemimizde ve dünya gündeminde mesken tutar oldu. O güne kadar hem bölgeye, hem mazlum Uygurlara karşı sağır kalan medyamız; bu sefer hadise büyük olunca artık kayıtsız kalamadı. Bu vesileyle hükümetimiz nihayet geç de olsa meseleyi gündemine almış oldu.
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu Urumçi’deki olayların yatışması için devreye girdi. Daha da önemlisi Başbakan Recep Tayyip Erdoğan bölgede yaşananlar için “soykırım” tabirini kullandı. Öyle zannediyorum ki Cumhuriyet tarihinde Doğu Türkistan’da yaşanan hadiseleri soykırım olarak değerlendiren ilk başbakan kendisiydi. Hükümet cephesinden bakan Nihat Ergün de ülkemizdeki Çin mallarının boykotunu gündeme getirmişti. Hükümetin tepkisinden ziyade o dönemde Saadet Partisi’nin başında olan Numan Kurtulmuş, bırakın Saadet Partisi’ni, milli görüşün tarihinde ilk defa Doğu Türkistan için miting düzenlemiş oldu.
BÖLGEDE TÜRKLER’İN GÖRDÜĞÜ ZULÜMLER
Evet, 4 sene evvelki hadiselere hükümetin ve diğer siyasi partilerin verdiği tepkiler güzel ve yerindeydi. En azından meselenin ciddiyetini ve vahametini topluma hissettirmeye yardımcı oldu. Lakin bu tepki ve protestolar sadra şifa olacak cinsten değildi. Çünki Çin Halk Cumhuriyeti gibi katı ve insana değer vermeyen bir devlet kınamadan ve basit tepkilerden asla anlamaz. Nitekim anlamadı da… Türk ve Müslüman şehri olan Doğu Türkistan 1949’dan itibaren Çin’in işgali altında ve bugün de sözde özerk statüsünde, komünist Çin yönetimine bağlı kukla liderlerle kontrol altına alınmış vaziyette.
Bölgede Uygur ve Kazak Türklerinin nüfusunu azaltmak için komünist Çin hükümeti elinden geleni yapıyor. Geniş bir coğrafyaya sahip olan bölgede en az 50 milyon Türk nüfusunun olmasına rağmen (bölgeden gelen Uygur Türkleri de bu fikirde) Çin hükümeti resmi kaynaklarında bölgenin nüfusunu 10 veya 15 milyon civarında göstermek suretiyle giderek azaldığına dair palavra uyduruyorlar. Bununla beraber bölgede huzuru bozmak ve bu vesileyle katliama meşruiyet kazandırmak için psikopat han Çinlilerini Urumçi, Turfan, Kaşkar gibi kalabalık şehirlere zorla göç ettirerek Türklerin üzerine saldırtıyorlar. Sözde asayişi sağlamak için devreye giren Çin polisi de Çinlilerin kılına bile dokunmazken ortalığı karıştırdığını düşündüğü Uygurları hapse tıkıyorlar. Ve bu zindanlarda başta işkence olmak üzere birçok insanlık dışı muamelelere maruz kalıyor mazlum Uygurlar…
Sadece bu değil. Oldukça köklü ve zengin bir dil olan Uygurca bölgede resmi dil sayılmıyor ve çoğu zaman da konuşulmasına müsaade edilmiyor. Her türlü Türk kültürünü ifade eden unsurların yasak olduğu gibi oldukça dindar bir halk olan Uygurların hiçbir şekilde İslam’ı öğrenmelerine imkân tanınmıyor. Buna rağmen Çin hükümeti bölgede radikal İslamcı faaliyetler olduğu yönünde saçmalıklar öne sürüyor.
DOĞU TÜRKİSTAN DAVASI SAHİPSİZ KALDI
Doğu Türkistan’da dünden bugüne yaşanan ve hala yaşanmakta olan bu olumsuz hadiselere 26 Haziran’da bir yenisi daha eklendi maalesef. Turfan şehrinde Çin’in başlattığı yerleşim politikası sebebiyle hanelerine Çinliler tarafından el koyulan Uygurlar; haklarını aramak için hükümet konağı önünde toplanırken Çin polisi kalabalığa ikaz etmeksizin ateş etti. Çıkan çatışmalarda 10 Uygur hayatını kaybetti. 26 Haziran’dan günümüze yaşanan hadiselerde toplam 30 ve üzeri Uygur Türkünün öldürüldüğü söyleniyor.
Muhtemelen şuan devam eden çatışmalar ne dünya kamuoyunun ne de ülkemizin gündeminde yer etmediği için meseleden sosyal medyada günler sonra haberdar olduk maalesef. Bu elim hadiselerin yanında şahsımı oldukça sevindiren ve aynı zamanda kendi insanımdan utanmama sebep olan bir şeye daha rastladım. Japon hükümeti Çin’in Uygurlara yönelik şiddeti üzerine uyarı ve kınama ihtiva eden açıklamalarda bulundu. Bununla beraber Japonya’nın resmi makamlarında bayraklar yarıya indirilmek suretiyle ülkenin birçok şehrinde Çin’in aleyhine protesto yürüyüşleri gerçekleştirildi.
Hangi maksatla olursa olsun… İster vicdani, ister konjonktürel bir tepki olsun… En nihayetinde Japonya Doğu Türkistan’da mazlumun yanında durarak büyük bir erdem ve cesaret gösterdi. Daha da önemlisi gerek etnik, gerekse kültürel bağından ötürü bölgeyle en çok alakadar olması gereken Türki cumhuriyetlerin kıllarını bile kıpırdatmadığı bir ortamda Japonya böyle bir tutum gösterdi. Hatta Uygur Türklerinin senelerdir ümit bağladığı ve büyük Uygur liderlerinden rahmetli İsa Yusuf Alptekin’in Doğu Türkistan davasını emanet ettiği Türkiye bile son yaşanan hadiselere Japonya kadar ilgi duymadı… Anlayacağınız, bir Japonya kadar olamadık!
Bu vahim tabloya sadece üzülmekle iktifa ediyorum. Hele bir de ülkenin bugünlerde uğraştığı saçma sapan gündemlere şahit olunca sinirlenmemek mümkin değil. Üç beş çapulcunun ve illegal örgütlerin “hayat tarzımıza müdahale ediliyor” bahanesiyle yaptığı Vandallıklar eğer Doğu Türkistan’dan daha önemli ve hayati ise yazıklar olsun bu ülkeye!
Taksim’de, Ankara’da, İzmir’de polisin anarşistlere son derece haklı ve yerinde müdahalesini adeta bir katliam olarak lanse eden çapulcular Doğu Türkistan’da Çin polisinin Uygurları öldürmesine neden ses çıkarmıyorlar? Madem bu kadar şiddete ve polis müdahalesine karşılar…
Hadi onlar çapulcu, zaten kendilerini bu şekilde ifade etmekten de imtina etmiyorlar. Peki ya senelerdir Filistin’le, Gazze’yle yatıp kalkan ve İslam dünyasını Ortadoğu’dan ibaret gören “İslami” camia neden Doğu Türkistan meselesine sağır? Tabii ki “Filistin’le ilgilenilmesin” diyemez kimse ama en az Filistin halkı kadar Müslüman ve İslam’a hizmet etmiş bir halk da aynı derecede alaka görmeyi ve sahiplenilmeyi hak etmiyor mu? Nerede İnsani Yardım Vakfı? Nerede Kimse Yok Mu? Nerede diğer muhafazakâr kurum ve kuruluşlar?
Sanırım Doğu Türkistan meselesi bu camia için Gazze kadar prim yapmıyor. Öyle ya, dünya kamuoyunda da popülerliği yok zaten Filistin kadar. Eğer bu camia İslam’ın ve mazlumun hakkını müdafaa etmenin endazesini popülizme göre tayin ediyorsa onlara daha söyleyecek sözüm yok! Zira Hazret-i Ömer “Zulme rıza zulümdür” diyerek söylenecek en güzel sözü söylemiş…
Son olarak da kendini milliyetçi olarak gören ama milliyetçilikleri boş sloganlardan öteye gidemeyen MHP camiasına serzenişte bulunmak istiyorum. Lafa geldiği zaman Doğu Türkistan’ın milli davamız olduğunu söyleyen MHP de Doğu Türkistan’daki çatışmalara sessiz kalmış vaziyette. Zira Sayın Devlet Bahçeli’nin Uygur Türklerinden daha mühim gündemleri var. Hükümeti kötülemek ve başbakanı bölücülükle suçlamak gibi…
Yorum yapmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir. Yada Misafir Olarak Yorum Yapabilirsiniz.Üyeliğiniz varsa üye girişi yapabilirsiniz. Yeni üyelik için üyelik formunu kullanabilirsiniz.
- - Resul Tiryaki:02 Temmuz 2013, Salı 23:21