Tarih 29 Mayıs’ı gösterdiğinde yüce Türk hakanı Fatih Sultan Mehmed Han’ın gerçekleştirdiği, Peygamberin övgüsüne mazhar olmuş İstanbul’un mübarek fethi konuşulur. Osmanlı’nın sayısız fütuhatına mukabil milli vicdanımızı ve şuurumuzu belki de en çok temsil eden, İstanbul’un fethi olmuştur. Bu kutlu fethe ve fethin mimarı Sultan Mehmed Han’a karşı milletimizin teveccüh ve alakası oldukça yüksektir. Bunu; fetih hakkında her sene düzenlenen anma programlarıyla, Fatih ve fetih hakkında yapılmış filmlerle, belgesellerle ve bilumum etkinliklerle oldukça fazla idrak edebiliyoruz hamdolsun. O sebeple her sene-i devriyede fethin ehemmiyetinden veya fetihle alakalı kronolojik bilgilerden bahsetmeye lüzum yok diye düşünüyorum şahsen.
Zira fethin ehemmiyetini ve ruhunu, içinde milli ve manevi şuur olan herkes idrak edebilir zaten. Mesele bu değil. Asıl (benim de asabımı fazlasıyla bozan) mesele bu ruhu idrak etmeyen ve edemeyen vatandaşlarımız ve onların içinde son zamanlarda oldukça artan Osmanlı fobisidir. Milliyetimize ve mukaddesatımıza karşı icra edilen bu ahlaksızca taarruzlara haddini bildiren cinsten cevaplar vermek lazımdır!
Aslında bu ruhu idrak etmeyenlere pek lafımız yok. Çünki Osmanlı ruhundan ve bizim değerlerimizden bi-haber olan o kitle, Türkiye’de hem marjinal hem de İslam’dan habersiz bir katmanı temsil ediyor. Bunlar Türk tarihini cumhuriyetin ilanından ibaret görmekle beraber cumhuriyet öncesinde kurulmuş bütün Türk devletlerini barbar, emperyalist ve medeniyetsiz olarak görüyorlar. Bu vahim durumdan kurtulmanın da 2000 senedir Türklerde var olan “barbar” ve “fütuhatçı” kültürü temizlemek ve İslam’ı pasifize etmekle mümkün olduğunu düşünüyorlar.
Dolayısıyla son zamanlarda millet nezdinde gittikçe artan tarih ve Osmanlı sevdasını törpülemek için tezgâhlanan Muhteşem Yüzyıl rezaletinin ne manaya geldiğini çok iyi anlayabiliyoruz… Arap isyanları vesilesiyle Ortadoğu coğrafyasında haşrolan Osmanlı sevdasını bastırmak için bu yüce devleti “harem” üzerinden vurmaya çalışarak “işte sizin hayran olduğunu Osmanlı budur” algısını yerleştirmek için çırpınan hainlerin maksatlarını da çok iyi biliyoruz… Keza bir takım aydın bozuntularının cumhuriyet fetişizmi yapmak için Osmanlı’ya nasıl canhıraş saldırdığını ve iftiralarda bulunduğunu çok iyi görüyoruz.
Bu lafta aydınların bayatlamış iftiralarına cevap vermek fuzulidir. Ama şunu umarım ki yüce milletimizin, şerefli tarihinden ve bugün yaşadığı mübarek vatanı medyun olduğu yüce ecdadından asla vazgeçmeyeceğini bir gün öğrenirler. Şanlı tarihimiz üzerine uydurdukları safsataların asla maksadına ulaşamayacağını anlayıp artık bu milletin değerlerine hürmetkâr olmayı yeğlerler.
Bir takım İslamcıların Osmanlı fobisi!
Yukarıda bahsettiğimiz malum kronik kesimin Osmanlı’ya bakış açısına ilaveten son zamanlarda bir takım İslamcı fraksiyonlarda da Osmanlı ve Türk tarihine yönelik oldukça radikal ve marjinal sesler çıkmaya başladı. Hatta o kadar radikal ve keskin bir düşünce ki bırakın Osmanlı’yı veya Türkleri, dört halife zamanından sonra kurulmuş hiçbir İslam devletini şeriata uygun görmüyorlar! Fikren “suyu nehrin en baş kısmından, kaynağından almak” sözüyle hareket ettiğini düşünen ama esasta o düsturdan bir hayli uzak olan bu kesimin Osmanlı devletin dair tesbitleri maalesef İslam ve tarih ilminden çok alakasız durumda…
Somutlaştıracak olursak mesela Osmanlı’nın öyle iddia edildiği gibi şeriat devleti olmadığını, Osmanlı sultanlarının dini kendi hâkimiyetine aldığını söylüyorlar. Hatta bugün İran’daki sistemin Osmanlı’dan daha İslami olduğunu söyleyecek kadar bile ileriye gidebiliyorlar.
Bununla beraber Osmanlı’daki saltanat sisteminin de İslam’a tamamen aykırı olduğunu ve zulüm sistemi olduğunu düşünüyorlar. Bundan yola çıkarak da Osmanlı’nın bütün fetihlerini (İstanbul’un da fethi olmak üzere) ekonomik sebeplerden ötürü yapılan toprak genişletme ve işgal hareketi olarak görüyorlar.
Bu ve bunun gibi birçok uzun boylu iddialar ve suçlamalar maalesef bu ülkede bir takım “İslami” camia tarafından Osmanlı’ya ve bilumum Türk tarihine yapılıyor.
Osmanlı İslam devleti midir?
Yanlış anlaşılmasın. Tarihin sorgulanmasına, eleştirilmesine asla muhalif değilim. Aksine günümüzü daha iyi idrak edebilmemiz için bunu oldukça elzem olduğunu düşünüyorum. Şahsen “bizim atalarımız ne yapmışsa doğrudur” tarzı bir gelenek fetişizmine de oldukça karşıyım. Lakin bugün İslam’ı dogmalardan ve kalıplardan kurtarma adı altında tarihimiz ve ananemizi ihtiva eden unsurlar hakkında bu denli istihfaflı ve bir o kadar da mesnetsiz yorumların oldukça çirkin ve küstahça olduğunu da söylemek lazım!
Oldukça çirkin çünki bu şekilde itham ettikleri tarih, yabancı bir milletin değil, bizim tarihimiz. O sebeple tarihimize yönelik yapılan tenkitlerde (hele hele marjinal İslamcıların yaptıklarında) çok büyük bir üslup sorunu var maalesef.
Oldukça küstah çünki tarih gibi titiz ve araştırma yapılması zor bir konuda o dönemin şartlarını bilmeden bugünün bakış açısıyla olaylara bakıyorlar. Tarihi İslami çizgiden değerlendireceğiz derken tarih ilminin hakikatlerini çiğniyorlar.
Ve oldukça mesnetsiz çünki İslam’ın ne olduğunu bilmeden ahkâm kesiyorlar. En basitinden şu suali sormak isterim: “şeriat devleti” dediğimiz şey nedir Allah aşkına? Bir devlet; anayasamız Kur’an’dır, rejimimiz şeriattır demekle İslam devleti olabiliyor mu kolayca? Eğer öyleyse bu şekilde düşünenlere İran’ın bugünkü vaziyetini hatırlatırım. Evet, dün bazı radikal kesimlerin bize örnek göstermeye çalıştığı İran… Dün İsrail’e ve ABD’ye karşı çıkarken mangalda kül bırakmayan İran, mevzu mezhep yakınlığı olunca bugün birden Suriye’deki zulmü müdafaa eder hale geldi. Bu, bir sözde İslam devletinin içinde bulunduğu rezalete dair verilebilecek en basit örnek… İran’dan konuşmaya başlarsak daha nice rezaletler çıkar ortaya.
Bahsetmek istediğim nokta, birilerinin “İslam devleti değildir” dediği Osmanlı’nın fethettiği topraklara getirdiği adaletin ve hoşgörünün yanında bugün İslam devleti rumuzu kullanan bir yönetimin Müslümanlara yaptıklarını mukayese edip Osmanlı’ya laf atan marjinallerin ne kadar mesnetsiz konuştuklarını ifşa etmektir…
Saltanat yönetiminin İslam’a aykırılığına değinecek olursak bu düşünceyi savunmak suretiyle Osmanlı’ya saldıranlara şunu sormak lazım: Kur’an’da kat’i bir şekilde bahsedilen ve emir hükmünde olan bir yönetim şekli var mıdır? Varsa bu yönetim şekli nedir? Velev ki saltanat veya monarşi Kur’an’da haram kılınmış olsun; o halde Hazret-i Davud, Hazret-i Musa, Hazret-i Yusuf, kendi kavimlerini krallıkla yönettikleri için Kur’an hükümlerini haşa çiğnemiş midirler?
Bu radikal ve heyecanlı “İslami” kitlelerin bu suallere tatmin edici bir cevap verebileceğini zannetmiyorum. Çok da mühim değil açıkçası verecekleri cevap. Çünki ben Osmanlı’yı hatasıyla, eksiğiyle bir İslam devleti olarak kabul ediyorum. Gerileme dönemine kadar sürdürdüğü İla-yı Kelimetullah siyasetini benimsiyorum. Bunun haricinde Osmanlı’nın sisteminde İslam’la bağdaşmayan unsurların da mevcudiyetini asla inkâr etmemek gerekiyor. Ama bu, iplikle uğraşırken yorganı yakma gibi bir küstahlığa da pirim verilmesi gerektiği manasına gelmemeli.
Bahsini yaptığım ama isim vermediğim o malum marjinal İslamcılara da nazikane şu tavsiyede bulunmak isterim: siz dini anlayış itibariyle oldukça katı ve köktenci olabilirsiniz. Asr-ı Saadet’ten başka hiçbir dönemi İslami kabul etmeyebilirsiniz. Gerek Osmanlı’yı, gerekse diğer Müslüman Türk devletlerini sevmeyebilirsiniz. Bu tarihi kendi tarihiniz olarak görmeyebilirsiniz. Ama Türk milletinin ekseriyetinin benimsediği milli ve manevi değerler bütünü hakkında kendinize göre fetva veremezsiniz! “İslami’dir”, veya “değildir” tarzı iddialı yorumlar yapamazsınız…
Kendi din anlayışınızı rahatça ve hür bir şekilde ifade edin, ama kimsenin değerlerine hakaret etmeyin… Eğer gerçek Müslümanlardan olmak istiyorsanız.
Yorum yapmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir. Yada Misafir Olarak Yorum Yapabilirsiniz.Üyeliğiniz varsa üye girişi yapabilirsiniz. Yeni üyelik için üyelik formunu kullanabilirsiniz.