Şehr-i İstanbul son birkaç gündür en kalabalık bölgesi olan Taksim’de meydana gelen hadiselerle gündeme oturmuş vaziyette. Malum, şu üzerine tarihi Topçu Kışlası’nın yapılacağı Taksim’de bulunan Gezi Parkı’nda yaşanan hadiseler…
Burada yapılan eylemlerin ve yaşanan hadiselerin bundan evvelkilerden bir farkı var. Gezi Parkında yaşanan bu hadiseler 3-5 marjinal sol grubun yaptığı ufak çaplı bir eylem değil ve bir şekilde sükunet sağlanamazsa kitlesel bir eyleme dönüşme potansiyeli çok yüksek!
Eylemcilerle polisler arasında yaşanan hadiselerden ve eyleme İstanbul dışından da gelen desteklerden anlaşıldığı üzere mevzuu basit bir Gezi parkını muhafaza mevzuu değil. Bu kadar hengâmeye sebebiyet veren, içinde hiç ağacın olmadığı basit bir park alanı da olabilirdi… Buradaki asıl mesele iktidar muhalifi kitlelerin hırçınlıkta ne raddeye gelmiş olmasıdır. Nitekim bir iki gün sonra dağılır denilen kalabalık şimdi Taksim’deki park alanı için iş makinalarına karşı gün be gün nöbette duran, hatta alana çadırlar kurarak buradan bir Tahrir meydanı oluşturmaya çalışan kitle haline geldi…
İşte Gezi parkı için gösterilen bütün bu hassasiyet ve yürütülen bütün bu kampanyalar; iktidar muhaliflerinin 10 senedir biriktirdiği öfkenin patlamasının tezahürüdür. Bunu gayet tabii karşılamak lazım. Bir ülkede iktidarın süresi ne kadar artarsa buna karşın muhalefetin tahammülsüzlüğü de o derece artar…
Gezi parkı eylemleriyle alakalı bahsedilmesi gereken mevzuular şunlardır kanımca:
1- Eylemlerin mahiyeti
2- Eylemler esnasında uygulanan kriz yönetiminin muvaffakiyeti
3- Bu eylemlere konu olan projenin mahiyeti.
Evvela eylemlere ve eylemcilerin bu projeye karşı kullandığı argümanlara değinilecek olursa başta söylediğim cümleyi tekrar etmekten hiç imtina etmem. Tabii samimi bir niyetle tabiatı ve yeşil alanları muhafaza etme amacıyla orada bulunan vatandaşları yürekten desteklemek lazımdır; lakin oradaki protestoları “gezi parkını koruma” mahiyetinden çıkarıp da hükümet protestosu haline getiren bir takım marjinal grupları kimse bana müdafaa ettiremez!
İnşaat düşmanlığını bir gelenek haline getirmiş bu klasik sol kesim hem yapılan protestoları maksadından saptırmakta, hem de oraya katılan iyi niyetli vatandaşların yaftalanmasına sebebiyet vermektedir. Keza şuurlu protestocuların da bu provokatörleri elimine etmesi gerekir… Çünki birçok vicdan sahibi insan, sırf bu solcular eylemde olduğu için, bu protestolara katılmaktan çekiniyorlar haklı olarak.
Yaşanan olaylar esnasında Valilik ve Emniyet Müdürlüğü tarafından yürütülen kriz yönetimine gelecek olursak bunun kriz yönetiminden ziyade aleni bir fiyasko olduğunu çok rahat söyleyebiliriz! Çünki böyle bir kalabalığı dağıtma yöntemi olmaz… Eylemlerde polisin yaptığı müdahaleleri izleyen açıkça görür bunu, polis adeta yıkım ekibi gibi davrandı! Hâlbuki kolluk kuvvetlerinin bir diğer vazifesi de sosyal güvenliği temin etmek değil midir? Zira vatandaşın kendini güvende hissetmesinin sebebi olması gereken polisin resmen güvensizlik intibaı vermesi biraz ironik kaçıyor sanırım…
Kanuna aykırı bir şekilde toplanan kalabalığın dağıtılması meşrudur. Peki ama 30 yaşındaki masum bir turist kızın kafasına biber gazı kapsülü atmanın neresi meşrudur? Usulsüz bir şekilde etrafa biber gazı sıkıp bölgedeki esnafı, yaşlıları, turistleri de bu müdahaleden paylamanın neresi meşrudur?
Kısacası böyle beceriksiz ve plansız bir kriz yönetimi olmaz! Dünya ülkelerine, özellikle Ortadoğu’ya, model olmayı hedefleyen Türk devleti kendi vatandaşına bu şekilde muamele ederek sosyal devlet intibaı veremez.
Son olarak da bu çok tartışılan projeye dair konuşmak gerekirse malum projenin eleştirilere müsait olduğu söylenilebilir. İnşa edilmesi planlanan Topçu Kışlası gerek Osmanlı devrinde gerek Cumhuriyet döneminde farklı şekilde kullanılmış ve tek parti döneminde yıkılmış bir binadır. Tarihi bir ehemmiyeti olduğuna şüphe yok, ama yeniden inşa edildiği vakit III. Selim, II. Mahmud devrindeki ruhu yansıtabilecek mi acaba?
Başbakan’ın söylediğine göre yeni kışla binası kültür merkezi, AVM gibi unsurlardan oluşan bir kompleks olarak hizmet verecek. Bana kalırsa tarihi bir bina eğer bu maksatlar için kullanılacaksa hiç inşa edilmesin daha iyi… Tabii ki bu, Taksim’in şimdiki berbat halinin aynen devam etmesini istediğim manasına gelmiyor. Taksim’i yayalara bırakmayı hedefleyen yayalaştırma projesini sonuna kadar destekliyorum. Lakin tarihi bir yapıtı yeniden inşa etmek için İstanbul’un zaten gittikçe azalan yeşil alanının tahrip edilmesi de içime sinen bir durum değil açıkçası.
Bu projenin farklı bir methodla da yapılabileceğinden hiç şüphem yok. Alternatif yollar denenmeli…
Son olarak da Başbakan bu kriz daha fazla büyümeden meseleye el atmalıdır. Nitekim sosyal medyadaki tevatürler gösteriyor ki birileri Taksim meydanından bir Tahrir hareketi çıkarmanın planını yapıyorlar…
Yorum yapmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir. Yada Misafir Olarak Yorum Yapabilirsiniz.Üyeliğiniz varsa üye girişi yapabilirsiniz. Yeni üyelik için üyelik formunu kullanabilirsiniz.