Tecarib-i hayat ya da hikemiyat denemeleri… Teyakkuz frekansları… Kavramlar, meseleler, tespit ve tenkitler… Olanlar ve olması gerekenler… Güzel-iyi-doğru-yararlı-gerçek ile çirkin-kötü-yanlış-zararlı-gerçek dışı anlam, algı, durum ve hayaller… Anlam, derinlik, kaygı ve ferdi-toplumsal bütünsel ahlak arayış ve çırpınışları… Mücadele ve umut beklentileri adına çağrılar ve müspet-menfi yankı ve yansımalar… İmkan ve becerilerin yerinde ve doğru kullanımı için hatırlatmalar…
Ego hastalığı ve infak…
Kibir ve gururun tatmin ve temini için harcananlar infak değil israftır; hem de okkalı bir nifaktır. Kendini ayrıcalıklı, farklı, üstün gören, hakkınca ve insanca olandan çok işine geldiği, hoşuna gittiği ve yerini sağlamlaştırmasına yaradığı gibi konuşup hareket eden, başkasını küçümseyerek, onur ve haysiyetini çiğnemeyi güçlü olmanın sağladığı normal bir hak olarak gören; kendini üstat, medeni, mümtaz şahsiyet, bilge, ileri düşünceli, sadık bir yurttaş vs. karşısındakini ise zavallı, hizmetkar, kabiliyetsiz, kendine ve nasihatine muhtaç zanneden ve başkasının üzerinden kazanmayı, hava atmayı, artistlik yapmayı, kariyer planlamayı marifet veya uyanıklık zanneden, kendisini milletin ve memleketin aydın kurtarıcısı ve meselelerin çözüm üreticisi bilen ve kendisi olmazsa her bir şeyin yerinden olacağını zanneden, başkalarının eksisini kendisinin artısı gören ve fazla artısı olmadığından bu tür artılara ihtiyaç duyan tipler… Yıktıkları ve bozdukları çok ama yapıp düzelttikleri her nedense pek olmayan ve sanal reklamlarla var gibi gösteren tipler… Oysa insana yakışan haddini, çizgisini, çapını, değerini, vazifesini bilmek ve kimsenin ayrıcalıklı olmadığını ve kendisinin de diğerlerinden üstün olmadığını, onlardan biri olduğunu bilmek, dengeli ve insanca yaşamaktır. Reklamlarla, sanal manevralarla değil, tercihleriyle, işleriyle, samimiyet, ciddiyet ve ahlakıyla insan olmaktır. Taklidini bile yapamayanlara kızmak değil acımak gerek.
Abartı, dengesizliktir ve vardır bir bit yeniği…
Dengesizliği ve doğal olarak da abartıyı kişilik edinmiş bu tipler bilmezler mi ki dengesizlik ve abartı neyin göstergesi? Tabii ki abartının olduğu yer kişiliksizliğin, hamlığın, köksüzlüğün ve istikamet üzere bir çizgi edinemeyişin, samimiyetsizliğin ve ciddiyetsizliğin olduğu yerdir. Abartı ancak riyanın, nifakın alameti, zayıf desteğidir.
Teröre dair…
Terör silahla, tankla-tüfekle, hamasetle, gayr-i resmi ve gizli oluşumlarla değil; etkin, yapıcı, aktif, akılcı tedbirlerle, bilinçli, kararlı, tavizsiz girişimlerle, önyargısız ve tarafsız adil duruşlarla, çok yönlü, realist ve bilinçli eğitimle hallolur. Terörden kurtulmak için biri kısa diğeri uzun vadeli 2 yol: Nispeten kısa vadeli olan: ya zaten adaletin mevcudiyetinde olması elzem kararlı bir siyaset ve ikincisi, yani uzun vadeli olanı da sağlam eğitimle sağlanacak bir zihniyet.
Öyle işte...
Kimi Atatürk’le, kimi dille-edebiyatla, kimi bedeni, kimi sesiyle, kimi sessizliğiyle, kimi abartılı-saçma palyaçoluklarla, kimi de dinle-imanla para basıyor ama en iğrenci de bu olsa gerek. Emek-zaman karşılığı denebilir ama asla-esasa dayanmayıp sadece şeklen-şemalen dinle alakalı programlarla geçen ve geçinilen zaman da, emek de zaten boş geçiyor ki... Astronomik karşılıklar samimi ve ciddi birinin kabul edebileceği bir şey değil. Aman canım neyse… Kur’an, Sünnet, akıl ve muhakeme var. Millet hala bunları adam yerine, dediklerini de din yerine koyuyor ve bundan manevi haz alacak kadar uçmuşsa kime ne?!
Aşırı, kralcı söylemler…
Radikallikler, keskin söylem ve iddialar İslam’a ve müslümanlara hizmet olmadığı, o anlama gelmediği gibi gereksiz yere köstek olabilecek tarzlara da zemin hazırlar. Zemini oturmamış, ne anlama gelip-gelmediği düşünsel ve sosyo-kültürel açıdan iyice tahkik-tetkik edilmemiş yöntem ve yaklaşımlar birilerinin yaptığı, yapmaktan nemalandığı için de sürdürdüğü tefrikalara yağ-bal sürer. Sadakate ve bilinçli iddialara evet, ama sivri, keskin, sınırsız-dengesiz, aşırı kralcılıklara hayır.
Kullanılan, az kullanılan ve kullanılmayan iç yetenekler…
Bazılarını farklı yapan, herkeste mevcut olan yetenekleri daha iyi, daha yöntemli ve samimiyetle geliştirme gayreti göstermeleri; olaylara, meselelere ve hayatın gerçeklerine diğerlerinden daha derinlikli, yukarıdan ve genişçe bakıp görebilmeleri ve bunun sağladığı şuurla iradelerini dinamize ederek aktif bir pozisyonda olmalarıdır.
Emek-ücret…
Derdinde, kaygısında olunmayan, ezası-cefası çekilmeyen, bedeli ödenmeyen davanın ganimetine üşüşenler, o davanın zehirli asalakları, kemirici fareleri, had-hudut bilmez/tanımaz ifritleridir. Onlar plan ne, bana düşen görev ne demez, bu heyecanı taşımaz. Sadece, bu planın neresinde, ne kadar ve nasıl pozisyon alırsam payımı arttırırımdır.
Tesettür, gereği ve anlamı…
Tesettür Allahın emridir. Bir müslüman için bunun ne demek olduğu açıktır. Adresi de, uygulaması da bellidir. Önce bilincinde ve ruhunda taşıyarak iffet ve onur kaygısı taşıyan öncekiler ve bugüne kadar yaşayanlar için tesettürün yeri, zamanı ve alanı olmadı. Onlar için esas olan dişilik değil kişilik oldu, onlar için öncelikli olan Allahın emri ve iffetin korunması oldu. Normal insani bir hak olduğu halde düşmanlık, nefret ve kin duygularıyla, siyasi mecralara kaydırma numara ve manevralarıyla karşı çıkmak, ‘Açık olanlar namussuz mu?’ ya da ‘Tüm kapalılar namuslu mu?’ diyerek olayı/durumu saptırmak ne insani, ne vicdani, ne ahlakidir; düpedüz zulümdür, hayasızlıktır, had-hudut bilmemektir. ‘Türkiye’nin gerçekleri’ diyerek kendi dünyasıyla, değerler nizamıyla düşman ve irtibatsız olduğunu ispat etmiş olan, bu memleketin nasıl ve ne bedellerle kurulduğunu bilmeyen, daha doğrusu umursamayanlar ne derlerse desinler, ne yaparlarsa yapsınlar, ne kadar yaygara koparırlarsa koparsınlar, ne numaralar çevirirlerse çevirsinler onların istek ve emelleri, müslümanlıkla yoğrulmuş olan bu memlekette ve asıl sahiplerinde asla makes bulmayacaktır. Hiç de sorun/problem olmadığı sözde çözüm(!) üretenlerin, hiçbir tehlike taşımadığı halde kuyumuzu kazanların ve komutasındaki gönüllü neferlerinin sürekli tahrikleriyle gündeme getirilip milletin huzuru kaçırılmaya çalışılsa da önemini ve değerini gölgeleyemeyecekleri İslami şiarlardan olan tesettür, mümin ve müminelerin ‘Baş tacı’ olmaya devam edecek, şeref ve namus meselesi olarak bilinecektir. Haksızlıkların, yozlaşmaların, sanal kutuplaşmaların bu şiar üzerinden yapılması, gaflet hatta ihanet anlamı taşır. Esaslı problemlerin acil halli gerekmesine rağmen sanal problemlerle, gereksiz sıkıntılarla milleti-memleketi kaosa sürüklemek vatanseverlikle de, hak ve özgürlük anlayışlarıyla da bağdaşmaz. Müslümanlıkla bağdaşmaz demeye gerek var mı? Ama malum herkes kendi davasının misyoneridir…
Korkunun normal veya anormal oluşu…
Korku ve türevleri hayatın düzgün ve makul çizgide, makbul ölçüde devamı için her insanda vardır ve olmalıdır da. Tedbirli olmayı sağlayan korku eğer haddini aşar, dizginlenemeyen/frenlenemeyen bir hal alırsa aksi etki yapar, tamamen başa bela olur. Geçici ve çürük önlemlerle dizginlenemeyen feci bir kabusa dönüşür. Korku dolu hayat, musibettir ve de bayat. Hatta daha da vahim bir memat.
Din-siyaset ilişkisi…
Birbirinden ayrıştırılamayacak, hatta sözü bile edilemeyecek olan din ile siyasetin birbirine alet edilmemesinden, hatta bunun yanlışlığından söz etmek boş konuşmaktır; ne dini ve ne de siyaseti bilmemek, anlamamaktır. Etki ve alan kapışmalarının gırla gittiği modern dönemlerde hele… Yorum hakkı bakidir ama saçmalamamak şartıyla...
Suya atılan taşın meydana getirdiği haleler…
Salih, sadık, gayretli, kanaatkar, maddi-manevi sahip olduklarının kıymetini bilen ve en yakından en uzağa doğru değerler sistemini örneklikle yaşayarak taşıyan ailelerdir özlenen ve ideal toplum için gözlenen. Böyle aileler toplumun düşürülemeyen kaleleri, motor güçleri, gelecek için paha biçilmez, muhalif algı ve anlayışlar teklif dahi edilemez olmazsa olmaz sermayeleridir.
Yorum yapmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir. Yada Misafir Olarak Yorum Yapabilirsiniz.Üyeliğiniz varsa üye girişi yapabilirsiniz. Yeni üyelik için üyelik formunu kullanabilirsiniz.
Teşekkürler Yazete.com