ÖNE ÇIKANLAR :

YAZARLAR

TEYAKKUZ FREKANSI/Aforizmalar 3

Ömer Faruk KARATAŞ

07 Haziran 2013 Cuma 16:17
  • A
  • A

Kekeme haller…
Her yaşanılamaz olan anlatılamaz, her anlatılamaz olan da yaşanılamaz değildir. Nice anlatılamayan garip ve derin haller vardır ki zevkine ve neşvesine bedel hiçbir şey yoktur.

Ben olabilmek…
Ne kendini başkasının kalıbına uydur, ne de başkasını kendi kalıbına… Ben olamayanlar biz olamazlar! Gerçi biz olamayanlar da ben kalamazlar…

Erkek-kadın dilemması…
Erkek-kadın, karşısındakini tamamladığını düşünür ama aslında çoğu zaman farkında olmadan kendini tamamlıyordur ve büyük ihtimal karşısındakini de eksiltiyordur. Bu onlara tamamlamak gibi gelse de... Evet, içimizdeki ‘o kadın ya da erkek’, sadece idea gibi, ulaşılmaz bir hayal gibi, insanda mündemiç sonsuzluk abını elinden içer gibi bir varlıktır ve hala böyle biriyle tanışmamışızdır…

Kar-zarar…
Kaybetmemek de kazançtır, hatta büyük kazançtır. Çünkü hazırdır ve emrindedir.

Bir incelik…
İnsanları, bizim gibi düşünüp konuştukları için değil, doğru düşünüp konuştukları için takdir edelim…

Takvanın ne’liğine dair…
Takva, delilsiz duygusallıklar üzerine kurulu bir tercih olayı değil; Kur’ani-nebevi imana, kulluğa ve ahlaka sahip olma ve ilahi rehberlik istikametinde yaşamak demektir. Yoksa değerlendirmeyen değerlendirilmez… Hayatını tanzim edemeyenler tazminini ağır öderler de boş mazeretler de ikinci bir pişmanlık olarak kalır elde…

Az-çok, küçük-büyük yalanlar…
Doğru ve gerçeğe aykırı her söz sadece ahlaki değil ayrıca akli bir hastalık olup genelde getirileri değersiz, götürüleri değerli olan; sözde faydası zararını kurtarmayan ama nedense sıkça, kolayca müracaat edilen, karakter ve güven bozukluğunu ifade eden umumi çürüme sebeplerinden biridir. Entelektüel ya da avami her ne tür, derece, miktar, sebep ve koşulda olursa olsun şifası acil ve elzem bir kangrendir.

Vicdan-cüzdan ilişkisi…
Vicdanı cüzdanıyla rahatlayana ne vicdanından, ne de cüzdanından hayır gelmez. Zalimi mesrur, mazlumu muzdarip bırakmaya insan olanın hakkı var mıdır? İnsan olmak bu kadar kolay ve ucuz mudur?

Bilmek, anlamak ve gereğini yapmak…
Bazı şeyleri bilmek, bildiğinden emin olmak, bunu sağlayacak olan tahlil ve tetkik üzerine tefekkür etmek ya da o bildiği üzerine yorum üretmek için ille de okumak, duymak ya da görmek gerekmez. Meselenin aslını, esasını bilmek yeterlidir çoğu zaman. Ama meselenin aslını ve esasını bilmek için de okumak, bildiğinden emin olmak ve bunu sağlayacak olan tahlil ve tetkiki üzerine tefekkür etmek gerekir…

Görüntülerdeki paradokslar…
Öyle gülmeler ve alkışlar vardır, ardında kızgınlıklar veya çirkinlikler yatar… Ve nice kızgınlıklar ve tokatlar vardır ki ardında samimiyetler, gülücükler…

Bilmek ama neyi, niçin…
Haddizatında bilgi sadece bizatihi değerli değil; insanın maddi-manevi, ahlaki, medeni hayatının değişik boyutlarında artı fayda ve katkı sağladığı, doğru-iyi-güzel-faydalı-gerçek olana ulaştırdığı, işaret edip ayna ve ibre olduğu oranda değerlidir. Bilgi ahlakıyla, tatbikiyle, olduğundan ne az ne fazla değil gerektiği kadar değer verilip yararlanıldığı, bir idrake, şuura, muhakemeye, ahlak ve vicdana, hakikatleri fark etmeye katkı sağladığı ölçü ve nispette değerlidir.

Hitabet sanatı…
Kalabalık kitleleri, olayları etkileyen, basireti, feraseti ve cesareti yüksek söz işçisi ustaların fenni. Kendine has idrak ve üslubu olan, kalabalıkları baştan ayağa heyecanlandırıp coşturarak kolaylıkla galeyana getirebilen, zamanlarının şahidi ve doğrularının yılmaz mümessillerinin mahareti…

Kitap okumada öncelikler, incelikler…
Kitap okumada seçmeci olmalı, alanında usta işi, ciddi, kapsamlı, sistematik, derinlikli, ufuk açıcı olanlar okunmalı; özellikle kavramsal ve yöntemsel eserler tercih edilmeli. Böylelikle hem kapsamlı, düzenli ve sağlam bir bilgiye sahip olunmuş, hem zamandan kazanılmış, hem de ekonomik israftan kurtulmuş olunur. İçerik kalitesi düşük ya da ihtiyaç duyulmayacak özellikteki kitaplar okumak boşa zaman kaybetmektir. Hatta okumaktan gerekli verim almak için o anki hale ve zamanına göre, planlı ve düzenli bir süreçte okunmalı. Hem kendi, hem başkaları ve hem de okumaktan amaç insanların ıslahı için paylaşılmalı.

Şerrin iyisi olur mu…
Ehven-i şer, görülenin, bilinenin ve sanılanın aksine şerden daha sinsi bir tehlikedir. İstisnai durumlar hariç çok zaman fayda ve yapıcılık adına zararı engelleyişten çok aksi tepki yapar.

Temel yetenekler ve fihi mafihi…
İşitip görmek, dinen mükellef olmanın temel unsurları. İşitir gibi görmek, görür gibi işitmek ise bambaşka bir farkındalık…

Kavramlar…
İnsan konuşarak anlaşır ama aynı dili konuştukları halde anlaşamayanlar olduğu gibi aksine farklı dil konuştukları halde anlaşabilenler de olabiliyor. Neden acaba? Aynı kavramları kullanmak, anlaşmak için yeterli değil, aynı kavramların içinin nasıl ve hangi kaynaktan, nelerle doldurulduğu yanında aynı kaygılarda ve sevdalarda olmak da önemlidir. Bir mümin/müslüman hürriyeti, adaleti, insaniyeti, ibadeti, eşitliği, ahlakı vd. olmazsa olmaz kavramları, naslarla ve istikametinde oluşturulmuş ilimle, fikriyatla ve hikemiyatla doldururken, bir batılı kendi kültürel kodlarını oluşturan zihniyet ve kültürel değerleriyle, maddeci-menfaatçi seküler donanımla doldurması, dünya görüşünü buna göre bir ayarla belirlemesi gibi... Hepimiz aynı dünyanın içinde olsak da farklı dünyaların insanlarıyız. Hangi alan olursa olsun hepsi için kavramların önemi büyüktür ve kavramlara aşina olmadan, temel ve detay muhtelif hususiyet ve boyutlarına, ne olup ne olmadığına dair sağlıklı bilgi, anlayış ve kavrayış olmaksızın o alana dair konuşmak, düşünmek, yazıp çizmek mümkün değildir. En azından yanlış, eksik ve riskli bilgilere, kabul edilemez anlayış ve kavrayışlara yönelten söz, yazı ve anlam israfıdır. Kavramlar ve değerler dünyamızın, öncelikler hiyerarşimizin zihinlerimizde ve hayatımızda ne olup ne olmadığının doğru ve hakkı verilmiş tespiti zemininde belirli bir düzene ve sıraya konması gerektiği bilinmeli. Biliriz anlamak için aynı dili konuşmanın yeterli olmadığını…

Medya maymunlar meydanı…
‘Tvler, dergiler, gazeteler vs. birçoğu sanallığın, sahteliklerin, ahlaksızlığın, çürümenin, yozlaşmanın, iğrençliklerin, aklın-havsalanın alamayacağı insan ötesi/aşırı cibilliyet tarzlarının, şeytanlığın, karaktersizliğin, tarihin görüp kaydetmediği iğrenç ilişki biçimlerinin ve tercihlerin yönlendiricisi, hızlandırıcısı, teşvik ve tahrik edicisi bir araç olduğu sürece, bireyler ruh hastalarına, memleket hayvanat bahçesine, dünya da işkenceler ve iğrençlikler yuvasına dönüşmeye devam edecek. Ey millet, ey insanlar! Bu kadar mı nefrete, yozlaşmaya, karakter bozukluğuna, ruh hastalığına alıştınız? Bu kadar mı umursamaz, bu kadar mı hipnotize oldnuz? Eyvah ki ne eyvah... Bakmaktan, az da olsa düşünmekten utanılacakları hayat tarzı haline getirenler ne kadar da rahat ve umursamaz...

Hırs: tehlikeli ve hastalıklı bir huzursuzluktur…
Huzur ve saadet, ihtiyaçların asgariye indirilmesine ve bunun düzen haline getirilmesine bağlıdır. Sürekli kazanma hırsı gibi bir araç-amaç karışıklığı, sahip olunanların tadını, hazmını, anlam ve değerini fark edememeye yol açtığından olmaması daha hayırlıdır.

YORUM YAZ
Henüz yorum yapılmamış.

Yorum yapmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir. Yada Misafir Olarak Yorum Yapabilirsiniz.Üyeliğiniz varsa üye girişi yapabilirsiniz. Yeni üyelik için üyelik formunu kullanabilirsiniz.