ÖNE ÇIKANLAR :

YAZARLAR

TEYAKKUZ FREKANSI/Aforizmalar 4

Ömer Faruk KARATAŞ

07 Haziran 2013 Cuma 16:17
  • A
  • A

İkna için levazımat…
İkna, söylenenle eylenen arasındaki mesafe oranında tecelli eder. Yani kalinle halin arasındaki mesafe oranında ikna ihtimali güçlenir veya zayıflar, yükselir veya alçalır!

Maveraya odaklanmak için elzem masiva zemini…
Bu fazilet değil zarurettir. İmanı, kulluğu, ahlakı velhasıl hayat tarzını Kur’ana ve sahih sünnete muvafık kılıp onaylattırmadığımız sürece tehlikeler ensemizdedir ve neden bu durumdayız diye hayıflanmanın kıymeti de anlamı da yoktur. Düştüğümüz yerdir tabii ki, kalkacağımız yer!

Ah minel-aşk ve halatihi…
Bir görüşte vurulan ikinci görüşte ölmüyorsa yalan söylüyor demektir… Bükülmez bilekleri büktüren, saç-baş yolduran, kuvvet… Maşuka tutuşan alev; ta derinden, ta Cemil-i meçhulden… Zorlu dertler zerk eden, devasa dalgalara gark eden, muamma derinlere sevk eden sır… Mert işi, namert işi değil! Yansa da yakmayan, maşukundan caymayan meçhul gariplerin kördüğümü… Devası kendinden olan ama gelir-geçer değil deler-geçer dertler yumağı… Dilin dönmediği, mürekkebin akmadığı, kalemin işlemediği muamma ahval… Almayı, almak istemeyi ve almanın dışında bir şey hesap etmemeyi ‘akledenin’ yaptığı beyhude gidip-gelme, boşa emek vermedir. Aşkınızın kıymeti samimiyet ve ciddiyetinizin çapı ve derinliği, umudunuzun ve gayretinizin kuvvet ve devamlılığı kadardır.

Dine hizmet mi, yoksa dini tahrif mi…
Hayali, efsanevi, ideolojik, hissi ve esrarengiz duyum ve bilgilere meyyal olan insanlar bu yönelişlerini, hayatlarında en önemli gerçeklik alanı olan dinlerine dahi hizmet düşüncesi, hikmet ikramı vb. saiklerle mal edebilmişler; dini mensubiyetlerini az veya çok pratik tatbikle gerçekleştirmenin yanında şahsi mizacına hoş gelen bilgi ve haberlerin kültürcülüğünü ve edebiyatını yaparak diniyatına ekleme yapabilmişler; bunu etkili, faydalı ve gerekli malzemeler olarak görüp sonraki nesillere din diye aktarabilmişlerdir. Dinin, dini metinlerin asli veya fer’i bir unsuru olmadığı halde içsel-dışsal muhtelif etki ve tepkiler neticesinde elde edilen veya oluşturulan edebi, kültürel, sanatsal ürünler, bilgi, yorum ve anlayışlar ya hizmet düşüncesi, ya anlam ve yoruma zenginlik kazandırma, ya cazip geldiği için benimsenen düşünceye dinde bir yer açmak arzusu gibi bakışlarla aşılanmış, bu da zamanla asli bir unsur gibi algılanmıştır. Dinlerinin asli-fer’i bütünlüğüne uyup uymadığı test edilmeden ve dinin muayyen bütünlüğü içerisinde anlaşılır hale getirilmeden faili-mefulü meçhul muhtelif bilgi ve haberler çeşitli yol ve yöntemlerle bir şekilde sokuşturulabilmiştir. Bunların sokuşturulduğu eserlerin başka haklı gerekçelerle oluşan karizması ve sağladığı etkileri zamanla kemikleştiği için reddinin çeşitli sıkıntılar doğuracağı düşünülerek üzerine gidilmemesi, kompozisyonu ustaca yapılıp diğer doğruların içinde tamamlayıcı bir unsur halinde ifade edilmesinin de zorlaması, siyasi ve kültürel unsurlarla konjonktürel gereksinimlere de bağlı olarak benimsenmesi gibi durumların da meşruiyet ve makbuliyet gücünü arttırmasıyla içinden çıkılamaz hale gelmesi önemli ve hakim bir problem. Bu ‘Ekleme-yamama bilgi ve yorum’ları barındıran alanlara ciddiyet ve samimiyet yetmez, büyük bir cesaret de ister.

Muhafazakar, hangi karın muhafızıdır…
Politik bir ideoloji olan muhafazakarlık, İslam’la ancak işe yaradığı, ortama uyum sağladığı ve ferdi, grupsal, toplumsal yapı sistematiğine, bunun savunulması ve sahiplenilmesine yaradığı sürece ve bu şartlarla, bu kadarıyla barışık olan; görünenin ve sanılanın aksine ulusal veya global düzlemde siyasi ve ekonomik yapının işine yarayan bir tarz-ı kamet. Uç ve aykırı/marjinal oluşum ve gelişimlerden daha çok, yatıştırıcı ve uyutucu faktörlerin peşinde olan ve ayakta durmak için dinle, dindarlıkla ve ilgili ‘şeylerle’ ilgilenenlerin, dinle-dindarlıkla ilgisi hassasiyete değil, siyasi, hissi/romantik saiklere dayanan, hamasi ve sloganik bilgi ve söylemlerden, taklide dayalı zanlardan nemalanan ve arada kandil-mevlit-edalı ve dualı merasimler falan filanlarla göz boyayan, kitabi, hasbi, ilmi, ameli değil idari, hamasi, hissi, hesabi, zanni niyet ve belirtileri baskın olanların anlayışı, tarz-ı siyaseti… Çelişkili, uygunsuz, yavan, anlamsız ve amaçsız, ruhsuz, cevhersiz, pasif; üretken değil tüketici, nitelikçi değil nicelikçi, hakikatçi değil idare-i maslahatçı, etnik/ırki, milli kodlara bağlı dindarlıklar üreten bir ‘Ata-yol fedailiği’. Muhafazakar mıyız, dindar mıyız diye kendi içimizde hakkı verilebilir bir muhasebe yapsak çoğumuzun dindardan çok muhafazakar çıkacağımızdan eminim. Muhafazakarlık, velhasıl kelam karlı muhafaza, karı muhafazadır…

Sanat…
Mahir bir el, deruni bir nazar, dakik ve rakik bir kalp imbiğinden damıtılmış şekl-ü şemal... Sairden fark edilen mühr-ü cemal… Nakşile raks, kadim çile… Uyuna, kuluba, deruna cila... Derin ve çok boyutlu ifadeler yumağı… Müessir estetizasyon... Organik istinbat manevraları…

Olan ve olması gereken…
Kalite, resmiyet standartlarının aşılmasıyla mümkündür… Hayretlere sevk eden gayretlerdir. Medeniyetler de ancak böyle imar edilir, korunur ve gelişir. Ve beklemekle değil büyük emekler vermekle gayelere ulaşılır.

İlkeler…
İlkeler her şey, slogansa hiçbir şey demek… Kişici değil kişilikçi olmak kişilikli olmanın adabındandır.

Tenkitte ölçü…
Tenkit, alkış da değildir hakaret de… Sövgü de değildir övgü de… Kabul ve reddin anlamlı, sağlıklı, sağlam ve anlaşılır hale gelmesini netice veren zihin çabasıdır. Yani tenkit eden, benimseyip kabul ettiğini sanandan da yanlış görüp reddettiğini sanandan da daha iyi ve daha bilinçli kabul eder ya da reddeder.

Çile şart…
Kazanmanın çilesini çekenler, kolay kolay kaybetmezler.

Geliştikçe rutinleşen modernizm…
Binalar yükselirken insanlığın alçalması, içimizde-dışımızda salah-felah mabetlerinin boş bırakılıp günah tapınaklarının yükselmesi Allahtan kopuk insanların, onların anlayış, algılayış ve tercihlerinin alamet-i farikasıdır…

Mavera ve masiva farkındalığı…
Ruhunun kanatlarını semaya açamayanlar, battıklarından bihaber olduğu çamurları nimet zannederler… Sadık, samimi, umutlu, yürekli ve inançlı insanların mana alemlerinde bazı iç sıçrayış anları vardır ki ömür boyu krallıklara değişilmez…

Olmak’a dair…
Olmak, olmanın risklerini göze almakladır! Huzur ve saadeti gayret ve sadakatte bulmakladır!

Maske, makyaj…
Ya güzelliğin inkarı ya da çirkinliğin itirafıdır. Doğallık her şey, sanallıksa hiçbir şey… Beyazın grileşmesi, bu sayede yenilmek ve tanınmaktan kurtulmuş olmanın zafer sarhoşluğu içinde beyazın halini seyreden kara için yeterli bir sevinç kaynağıdır…

Tasavvufi başıboşluk…
Detaylarda aşırılaşanlar, temel esas ve prensiplerde çuvallıyor; esaslı bir çelişki ama onlara sorsan, takva…

İşlemeyen/doğru kullanılamayan demir pas tutar, ayrıca insanlığı fena kirletir…
Madde ve makineden ibaret teknolojinin ahlak diye bir kaygısı yoktur, zaten nasıl olsun ki? Bu güç ahlak ve adaletin, dolayısıyla insanların hizmetine kullanılırsa anlam ve değeri olur; yoksa insan gittikçe hızlanarak kendi eliyle kendi kuyusunu kazmaya devam edecektir…

YORUM YAZ
Henüz yorum yapılmamış.

Yorum yapmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir. Yada Misafir Olarak Yorum Yapabilirsiniz.Üyeliğiniz varsa üye girişi yapabilirsiniz. Yeni üyelik için üyelik formunu kullanabilirsiniz.