Kitaplar…
İnsanlığın ve medeniyetin çok boyutlu tüm oluşum ve gelişiminde vazgeçilmez değere sahip olan kitaplar, tarihte olduğu gibi yine sürekli okunup-yazılmaya; dolayısıyla da insanların hayatına büyük etkilerde bulunmaya devam etmekte. Aslında hayata, insana ve içinde bulunduğumuz gezegene ait gerçekliklerin farklı görüntüleri olsa da, metodolojik, tarihsel seyir, araç ve amaçlar birbirinden alan ayırımı söz konusu olsa da nihai ve geniş anlamda ayrıştırılamaz olan İslami, felsefi, tarihi, medeni-kültürel, edebi, sosyal, fenni, sanatsal vs birçok alanda yazılmış eserler arasında seçici, kapsamlı, kaliteli, ciddi, sistematik, deruni, yön verici eserler öncelikli olmalı; hangi alansa o alanın giriş-kavramsal ve konusal muhteva zemini ve kaynaklarından başlamadan farklı fikriyatlarına öncelik verilmemeli. Sağlam bir zihinsel altyapı ve süzgeç edinilmeli, daha sonra tercihe bağlı olarak ama asla bağnazlığa gidilmeden, esnekliği kaybetmeyerek ve delilleri görüp samimiyet ve ciddiyetle ortaya konulanların gerçekliğine itibar ederek okumalı. Akıllılar zihniyete ve o zihniyeti oluşturan etkenlere bakar, hayatı ona göre daha çaplı ve çok yönlü olarak kavrar, görünenlerin görünmeyen taraflarını o şekilde anlar, sezer ve daha sağlıklı bir zihin, ruh ve eylem farkına ve özgürlüğüne sahip olur. ‘Herkesin bir kitabı var, seninki hangisi?’ diye soran Cemil Meriç, boşa sormuyor…
Olamayanların hayatı bir doldur-boşalttan ibarettir…
Olmanın hakkını vermeyenler ve bedelini ödeme(yi göze almak isteme)yenler, sıra ganimete gelince doğaldır ki herkesten önce üşüşürler…
Dua…
Zulmette nur, nusret ve kurbet frekansı… Bunalan ruhlara hayat iksiri… Hayyul-Kayyum’un aleyhteki engelleri tuz-buz eden ‘Kün!’ irade ve emrine vesile... Dua, imanlı insanların sıkıştığı ve ne yapacağını şaşırdığı hallerde iman ettiği Allah’ından yardım talep etmesi. Her ne olursa olsun, hangi cenderede sıkışmış, hangi zorluk altında kalmış olursa olsun kişinin her şeye kadir, her şeyi gören, bilen, duyan, kudreti ve merhameti sonsuz olan Allah’ını hatırlaması, kendisine güven kaynağı olması demektir. Dualı olmak, duayı ilaç bilen, duanın gücünün ve ehemmiyetinin farkında olanlar için büyük bir nasip. Her kapının kapandığı, her kurtuluş ümidinin yitirilmeye yüz tuttuğu, her durum ve şartların karanlık bir gece gibi insanın üzerine çöktüğü ve çöreklendiği bir zamanda eller temiz bir yürekle/samimiyetle Allaha açıldığında, sağlam bir iman ve ihlasla, tam bir güven ve ümitle O’ndan medet umulduğunda her şeyi bir anda değiştirebilen, tüm olumsuzlukları toz-duman edebilen, karanlığın yerini aydınlığa bıraktıran, aksilikleri talihe dönüştürebilen ve kapanan kapıları ardına kadar açılıvermesini sağlayabilen büyük sır. İmanlı insana ipin ucunun Allah’ta olduğunu, yaratılmışlar alemi ve o alemde cereyan eden hadiseler, olgu, olay, durumlar vs. hep O’nun emri ve hükmü altında bulunduğunu bilenlere müthiş bir manevi motivasyon kaynağı. Fakat meselenin başka boyutları da vardır ki bunların en önemlilerinden bazıları duamızda samimi, ciddi ve içli olmak, elimizden geleni yapıp yapmadığımızdan emin olmak gibi… Ayrıca Kur’anda ve hadislerdeki dua örnekleriyle dua etmek ve o dualarda önceliğin nelere verildiği, nelerin istenmeye daha layık olduğu, Allahtan hangi hal üzere isteneceği talim edilmesi gerektiği gibi… Her hal-ü karda kulluk ve teslimiyet çizgimizi bozmamalı ve istikamet üzere olmanın hakkı verilmeye çalışılmalı. İstenecekse büyük şeyler istenmeli, buna muvafık bir irade ve ciddiyete sahip olunmalı…
Çalışmak ve yorulmak ibadettir ama…
Yorulmanın şerefi niyetle beraber meşgaleye ve meşguliyete göre değişir. Ya boşa enerji sarfıdır ya da değersiz bir görüntüden ibarettir.
Formülasyonlar ve aforizmalar…
Her ideolojinin, izm ve doktrinin hayat ve varlık adına formülasyonları vardır ve her grup kendi aforizmalarına inanır, yaşar ve yaşatmaya çalışır. Bizim sahip olduğumuz formülasyonlarımız ve aforizmalarımız nedir ki acep? Sen kendi doğrularından mes’ulsün, başkalarının sana ne dediğinden değil!
Tahrif…
Söz veya metinde şahsi veya grupsal niyet ve amaçlarla lafzi anlamda çıkarma, ekleme veya gizleme yapma ya da anlam ve yorumunda çarpıtma, yanlış yer-zaman ve durum içinde kullanma ve netice olarak da sözün veya metnin fonksiyonelliğini, sürdürülebilirliğini, imkan ve dinamize etkinliğini zayıflatma, flu hale getirme, başka yöne kaydırma. Tarihsel, ortamsal, anlamsal, amaçsal şart ve gerçekliğinden karıştırmak veya arındırmak suretiyle askıya alma veya fonksiyonunu iptal etme girişimi. Tebdil/değiştirme, tağyir/başkalaştırma, tahvil/dönüştürme gibi çeşitli operasyonlarla sözlü veya yazılı olan şeyi olduğu gibi değil kurgulu olarak sunma. Olanları da, olan zemininde gerçekleştirilebilecek olması gerekenleri de manipüle etme.
Şirk…
Varlık hiyerarşisini/meratibul-vücudu tamamen veya kısmen, az veya çok aklen, fikren, zihnen, kalben, kavlen, amelen sümenaltı etme; hiyerarşiyi oluşturan temel ve detay varlıklar bütününü ait olduğu konumdan çıkarıp yerlerini değiştirmek suretiyle içsel-dışsal anlamsız ve amaçsız bir kaos oluşturma. Çapraz veya paralel ilgili, irtibatlı ve manevralı olduğu dikey-yatay bağlantıları doğru ve yerinde oluşturamama; kutsalla kutsal olmayan arasındaki doğrudan-dolaylı bağlantıları ters veya yanlış kurma. Pratik merceğini tutarsak geleneksel adet, kanaat, algı ve anlayışların değer kazanarak öncelik ve önem sırasında başta olanların/olması gerekenlerin dahi tavizine, göz ardı edilmesine ve dikey değerler sıralamasının yer değiştirmesine sebep olan; her bir şeyi ait olduğu/olması gerektiği yerinden çıkarıp yerini boş bırakma ya da şahsi veya grupsal menfaat, ortam ve konjonktür gereği oluşturulan kurgu ürünü parçalarla, bulaşıklarla doldurma. İnanç karmaşası ya da gri ve sanal kutsallıklar alanı. Pervasız, anlamsız, amaçsız, imaj eksenli küstah dindarlık.
Fitne…
Dini, ahlaki, ameli, kişisel/psikolojik, toplumsal/sosyolojik, insanlar arası/hukuki, ekonomik vs. hayatın etkin ve fonksiyonel alanlarındaki karışıklık ve karmaşıklık. Sebepli-sebepsiz, bilinçli-bilinçsiz fertten topluma herkesin az veya çok bir şekilde etki ve katkısının tetiklediği, çok boyutlu hayati mekanizmaların dumura uğrayıp işlemez hale geldiği, bağlantıların zayıfladığı veya koptuğu, adalet manivelasının fonksiyonel anlamda yetersiz kaldığı ya da işletilmediği, doğru-iyi-güzel-yararlı-gerçek olanların eğri-kötü-çirkin-zararlı-batıl şeylerle karıştırıldığı veya yer değiştirdiği ve bu yüzden değerler sisteminin anlam ve amacından uzak kalındığı ve daha da fenası gittikçe bu menfi durumların hız ve şiddetini artırdığı dini, sosyal, siyasi veya seküler illet ya da kıyamet.
Kendini bulabilmek…
Yalnızlık büyük imkan, büyük nimet. Bulunmaz şarj anları ve asli ihtiyaçlardır… Kendini yani haddini-hududunu bilmek, bulabilmek doğru yaşamanın, hayatın hakkını vermenin başıdır…
Kafası karışıklar olmasaydı keşke…
Faydayla hazzı, nasihatle hakareti, merhametle zaaf ve aczi, aşk ve güzellikle cinselliği ve çirkefliği, babalıkla kabalığı, ilimle zannı, asılla fer’i, elzemle lazımı, sabırla meskenet ve ataleti karıştıranlara, bu hallerinde sabit kaldıkları sürece bir şey anlatamazsınız. Şoke eden etkilerle ya da dünyalarına dair karikatürize edilmiş argümanlarla belki…
Koyu esaret…
Esaretinin ferasetinde olmayanın cesaretten bahsetmesi komedi, zavallılık, gaflet ve hezeyandır.
Mümin kimdir’in kısa formülü…
Mühim olan Allahın bize Müslüman demesidir, kendimizin demesi değil. Bunun yolu da hayatımızın vahye ve nebevi sünnete uygunluğudur.
İrfan nedir?e dair…
İrfan her şeyin bir şeyle, bir şeyin de her şeyle ilgi ve irtibatını kurabilmektir.
…‘cılıklar…
Tüm 'cılık'lar tehlikelidir, İslamcılık bile… Çünkü İslamcılık, kaynağı ve muhtevası iddia edildiği ve zannedildiği gibi İlahi değil siyasidir ve tarihsel geçmişi ve söylemi bakımından konjonktüreldir, beşeridir. Her ne kadar esasları ve ilkeleri İslam’dan alın(mış gözükse de ve bu temellendirilmeye çalışıl)sa da, İslam’ı her alan ve konumda hakim kılmak gibi kutsal görünümler kazandırsalar da sonuçta ideolojik bir tavırdır. Ve din başkadır, ideoloji başkadır! Dini değerleri savunmak veya dindar olmak için ille de dini ya da siyasi bir gruba mensup olmak gerekmez; çünkü o değerler herhangi bir gruba dahil/mensup olmakla değil, o değerleri bilmek, fark etmek, özümsemek, benimsemek, yaşayıp yaşanılır kılmakla, bu değerlerle hemhal olmakla mümkündür. Bu ille de grup aidiyetiyle veya mensubiyetiyle olmaz, olması ölçü de değildir. Yanlış da anlaşılmasın. Mutlaka küçük veya büyük birliktelikler gereklidir ve o bu demek değildir.
Yorum yapmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir. Yada Misafir Olarak Yorum Yapabilirsiniz.Üyeliğiniz varsa üye girişi yapabilirsiniz. Yeni üyelik için üyelik formunu kullanabilirsiniz.