Müslüman ve ehl-i sünnet…
Ölçü Ehl-i sünnettir derken, hangi Ehl-i sünnet? Bu kavram o kadar şişirilmiş ve su-i istimal edilmiş ki kimin/kimlerin hangi söyledikleri Ehl-i sünnete muvafık-muarız? Bu, ardına sığınılıp da fikir cihadı etmek için kullanılan, sihirli bir sermaye mi? Ehl-i sünnet adlı gruba kimlerin, hangi düşüncelerin, hangi ekollerin dahil olduğu belirsiz. Kimler niçin, nasıl, ne kadar, neye göre bu gruba dahil olur ve bu, öylesine devam eden çantada keklik bir sıfat mıdır? Ehl-i sünnetten olmak, belirli bir gruba değil İslam’a aidiyetledir; ölçüsü ve ispatı da vahye ve sünnete göre imana, kulluk ve ahlaka sahip olmakla ve bir bütün olarak mümince yaşamakladır. Bu anlamda kimin hangi sınıftan olduğu insanların değil ilke ve delillerin belirleyeceği ve son kararı sadece Allahın vereceği bir durumdur. Bunun kurum, rakam veya sayıyla ilgisi yoktur. Dini, siyasi, ekonomik vs. grup menfaati ya da gruba mensubiyetin slogan-vari kahramanlığı varken bazılarının ne işi olur ki ilkelerle, asıl ve esaslarla, delillerle, bedellerle, gayret ve emekle... Dışlamanın masum görünüşlü habis yüzü artık fark ediliyorken hala bu çığırtkanlıklar niye?
Kötülerin aklı…
Kötüler plan yapacak, tuzak kuracak kadar zeki ise de tuzaklarının bir şekilde er-geç kendilerine döneceğini düşünemeyecek ve önlemini almayı ihmal edecek kadar da ahmaktır. Şeytan zekidir ama asla akılı değildir. Şeytansılar daha da öyle…
Nicelik-nitelik…
Yürekli zayıf, yüreksiz güçlüyü alt edebilir. Kazanan nicelikten çok niteliktir. Bu hep böyle olmuştur, böyle olmaya, böyle kalmaya devam edecektir.
Ses çıkarmakla konuşmak farkı…
Fanatiklik sadakat değil hastalıktır. Kolay olan kıymetsiz olandır.
3 temel insan sınıfı ya da yapılanlar kadar yapılmayanlar da belirleyicidir…
Ya varlığı yokluğu eşit, ya yokluğu varlığından evla olanlardansın ya da yokluğunda dahi varlığı fark edilenlerden… İnsanları sadece yaptıkları değil yapmadıkları da belirler. Keza bildikleri değil, bilmedikleri de…
Hitabet için ön hazırlık unsurları…
Sadelik, ehliyet, gayret, ön hazırlık, samimiyet ve ciddiyet, tecrübelerden istifade, temsil, anlaşılır olma, verileri doğru yerlere isabetle bağlayıp yerleştirme, muhatapları tanıma, öncelikleri doğru tespit… İşte hitabetin olmazsa olmaz etki unsurları.
Bilgiyi doğru ve dengeli kullanmak…
Bilgi edinmek güzel, ama akl-ı selim ve sağlam muhakemeyle birlikte işletildiğinde anlamlı, faydalı ve değerlidir. Yoksa bilgi ya komikleşir ya da tehlike arz eder.
Hak-batıl mücadelesinin değişmezliği…
Öncekilerin ve sonrakilerin imtihanı… İnsan olmaları, imkan ve yetenekleriyle bunları kullanabilme güçleriyle aynı durumdalar. Sonrakilerin imkan bolluğunu ve daha kolay, daha seri ulaşılabilirliğini de eklersek mazeretlerimizin ilmiliği, insaniliği, İslamiliği, akliliği, ahlakiliği ve asriliğinin bir anlamı kalmıyor değil mi?
Bilge-bilgiç farkı…
Öğrenmediğimizi, anlamadığımızı, kavrayıp bilincine eremediğimizi sevip yaşayamayız. Sadece alkış tutar, üzerinden nemalanır veya havasını atıp artistlik yaparak alemde yer edinebiliriz…
İlmin egemenliği ve kıymeti…
İlim mesleği hem mesleklerin baş tacı, hem mesleklerin değerini oluşturup koruyan ve devam ettiren, hayatı anlamlı hale getiren, psikolojik, sosyolojik, hukuki, iktisadi, kültürel, medeni, dini, duygusal, düşünsel vs. gereklilik unsurlarını teorik ve pratik olarak olması gereken dengeye kavuşturmada artı malzemeler sunan en kıymetli sermayedir. Kişisel, toplumsal, ruhi/manevi ve maddi en vazgeçilemez değerler ancak ilimle oluşur, korunarak gelişir, anlam kazanır… İlimsiz hayat boş ve bayat bir hayattır. Kendini, ailesini, çevresini, toplumunu düşünen, hayata ve zamana değer veren ve bir şeyler yapma kaygısında olan, bu işi ancak ilimle yapmalı ki söyleyip yaptıklarını anlamlı, etkili ve verimli kılabilsin.
Bünyan-ı mersus…
Safları sıklaştırmanın Allahın rahmet ve bereketinin üzerimize olması sadece namaza has değildir, orada başlar ve ilahi talimatlar bütününe dair mükellefiyetin bitişi olan ölümle sona erer.
İstilanın tehlikelisi…
En kestirme ve sağlam istila, insanların zihniyetini kavramlar ve değerler üzerinden eğitmekle(daha doğrusu öğütmekle) gerçekleşir. Ne kadar içimize işlemiş bir gerçek ama değil mi? Başka yere bakmaya gerek yok, kendimizi az bir yoklasak anlayacağız. Ama edebiyatını yapmak, yaparak nemalanmak dururken böyle çileli işlerle kim uğraşır ki?
Ataletin yorgunluğu…
Boş ve beyhude yaşamak, çalışıp terlemekten daha çok yorar, yormakla kalmaz yer, bitirir.
İslami ilimlere dair teliflerde olması gereken…
Tüm İslami ilimlere dair tarih boyunca geliştirilmiş çizgi ve yaklaşımları bütünsel ve tahkik üzere derinlemesine değerlendirerek, eski-yeni müstakil-ansiklopedik yöntemsel, kavramsal ve konusal çalışmalardan yararlanarak ama aktüel hayatın gerçekleri de dikkate alınarak, doğru ve işlenmiş bir asıl-fer’ bütünlüğü içerisinde ve sahip olduğu derinlik ve detayları da ihmal edilmeden yazılmalı; çok boyutlu araştırma ve inceleme sonucu elde edilen birikim bütünlük içerisinde muhataplara aktarılmalıdır.
Teorik fikriyatın olmazsa olmazlığı…
Teorik yazan ya da düşünenleri hayattan kopuk garip insanlar zanneden kimseler düşünmezler mi ki; düşünmeksizin yaşamanın, teorisiz pratiğin, olması gerekensiz olanın, soyutsuz somutun, manasız maddenin, ruhsuz bedenin… anlamsızlığa, hedefsizliğe, başıboşluğa, kısırlığa, değersizliğe, gıdasızlığa, sevimsizliğe, vicdansızlığa, anarşizme, huzursuzluğa, depresyona, körlüğe, gaflete, çirkefliğe hazır ve mail kılar?!
Asabiyet, kaybetmeyi garantilemektir…
İnsan kızmakla bir şey elde edemediği gibi elde edebileceği şeyleri de kaybedebilir. Kızmak olanı olmaz, olmazı olur hale getirmez, doğruyu eğri eğriyi doğru, faydalıyı zararlı zararlıyı faydalı, bilineni bilinmeyen-bilinmeyeni bilinen, yapılmışı yapılmamış-yapılmamışı yapılmış… kılmaz. İnsan kızabilir, bazen kızması da gerekir ve normal hatta elzem hale bile gelebilir. Ama dengeli ve kendinde olmak, lüzumuna, yer ve zamanına yakışır şekilde ve kendini kaybetmemek şartıyla.
Önemli ve değerli şeylere yer vermek…
Sürekli yazamazsın bazen okuman lazım, sürekli okuyamazsın bazen çalışman lazım, sürekli çalışamazsın dinlenmen lazım, sürekli dinlenemezsin bazen yorulman lazım, sürekli yorulamazsın bazen ibadet etmen lazım, sürekli ibadet edemezsin bazen sevenlerine zaman ayırman lazım ve sürekli bu da olmaz bazen de kendinle baş başa kalmam lazım. Mümkün olduğunca hayatla, hayatta olanlarla ve olması gerekenlerle ilgilenmen lazım… Önemli, anlamlı ve değerli şeylere yer vermek, böylelikle de hayatı önemli ve değerli şeylerle doldurmam lazım…
İlmin hakkını vermek…
Doğru bilgi emanettir, layığınca benimseyip yaşamak ve en yakından en uzağa, en doğru biçim ve içerikte taşınmalı. İlmin hakkını vermek, onu amele dönüştürmekledir.
Yorum yapmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir. Yada Misafir Olarak Yorum Yapabilirsiniz.Üyeliğiniz varsa üye girişi yapabilirsiniz. Yeni üyelik için üyelik formunu kullanabilirsiniz.