DÜNYA SEVGİSİ VE MÜSLÜMANLIK
Günümüzde kendimizi maddeye, madde hırsına, iktidar, güç sahibi olmaya adadık. Oysa bizden istenen görebilme, duyabilme, bilebilme, anlayışla düşünebilme gücüne sahip, bu cinsten bir bilgiye sahip insan olmaktır. Bugün içinde yaşadığımız teknoloji çağı insanı doğaya, eşyaya, paraya, diğer insanlara sahip olmaya, iktidara, güce şartlandırıyor. Yani dünya sevgisine. Bunlara ulaşma tutku düzeyine ulaştığında da para, eşya ve iktidar insana sahip oluyor ve onu yönetiyor.
İnsanlar ya diğer insanların yaptığı şeyleri yaparlar ya da diğer insanların kendisinden yapmasını istedikleri şeyleri. Taklit içinde bir yaşam sürerler ve bana kalırsa kişiler kendileri olmalıdır. Kişiler kendi gerçeğini kendileri yaratmalıdır. Kendini tanıyan, kendi gerçek değerini bilen insan yok olmayacaktır. Öyle zannediyorum ki, insanlar her gün neler yitirdiklerinin farkında olmasalar bile mutlaka bir şeylerin eksikliğini hissetmektedirler. Bana göre yitirenlerin en önemlisi sevgidir. Oysa sevildiğini bilmekten ve sevmekten daha büyük bir saadet olamayacağı gibi muhtaç olduğu şeyin sevgiden ibaret olmadığını da anlamalıdırlar. Bakınız Peygamber efendimiz bu hususta ne diyor ?
‘’Hediyeleşin, birbirinizi sevin. Birbirinize yiyecek hediye edin. Bu, rızkınızda genişlik hasıl eder’’
Hayatımızda bir tek eksik olan şey sevgi değil tabi ki de. Bizler sevgi kadar dinimize de muhtacız aslında. Müslümanlığı tam anlamıyla yaşamadığımızı düşünüyorum örneğin. Allah ile yaşanmayan bir Müslümanlık, Allahsız Müslümanlık kandırmacısıdır. Allah ile iletişim kurdurmayan, Allah için sevmeyi öğretmeyen bir Müslümanlık insanı geliştiremez, insanı mutlu edemez. Müslümanlık bir zevk olmakla beraber aşk ile yaşanmalıdır. Ancak gözümüzü hırs, iktidar, güç sahibi olmaya adadık. Bu yüzden dediğim gibi, para, mal, mülk ve bu gibi hırslar insana sahip oluyor ve bizleri yönetiyor. Aslında ne hoştur Müslümanlığı Müslüman gibi yaşamak. Müslümanlık, dışarıdan bakanı imrendirmeli bununla beraber onu görenler ‘’bu ne güzel insan’’ demelidir. Diyeceklerdir de. Ancak şu farkı iyi ayırt etmenizi istiyorum. Bakınız, Müslümanlığı tam anlamıyla yaşamadığımızı düşünüyorum demiştim. Çünkü Müslüman’ım diyen herkes muhakkak Müslüman’dır. Fakat aşk ile olmayan bir Müslümanlık zordur. Eziyettir, zevksizdir. Dışarıdan bakanı iter, kimseyi özendirmez. Kimseye ‘’bu ne güzel insan’’ dedirtmez. Aşk gelene kadar Müslüman, tam Müslüman değildir. Aşk gelince kişi Allahın sevdiği ve Allah’ı seven kişi olur. Tam Müslümanlık budur. Tam Müslüman iyiliklerini kendinden bilmez. İyilik yaptıysa unutur, kötülük yapmışsa unutmaz. Müslümanlığını Allahtan kendisine gelmiş en büyük hediye kabul eder. Müslümanlığı seçmiş olmasını kendi marifeti saymaz. Bizlerin yaşadığı Müslümanlık ise, inadına yaptıklarıyla övünür. İyiliklerini kendi marifeti bilir. Kötülüklerini başkalarına mal eder. Kusurlu Müslüman’ı da Müslüman olmayanı da hor görür. Aşk hususuna gelince, anlattığıma göre tam Müslümanlık aşk gerektiriyor. Peki Allaha aşık olmak istedik, istemekle nasıl aşık olacağız ? Mesela bizler, evlendiğimiz eşlerimize, genç yaştaki insanlar flört ettiği insanlara aşık olabiliyor ve bu istedik diye olmuyor. Bir şekilde kendinden oluşuyor. Aynı şekilde Allaha nasıl aşık olacağız ? Dostlarım, kardeşlerim, ağabeylerim, ablalarım. Bizler bir yerlerde dolaşmasaydık, nasıl karşımızda ki insana sevdalanacaktık.? Allah’a aşık olmak istersek, aşk oklarının hedefe sıkıldığı yerlerde dolaşmalıyız. Allahın, yeryüzüne ve gökyüzüne çizdiği şaheserlere gönlümüzü açmalıyız. Günün doğuşuna, batışına bakmalıyız. Bulutların yürüyüşünü seyredip, çiçeklerin kokularıyla konuşmalıyız. Aşk okuyla vurulmak isteyen, zırhını çıkarır. Zırh ise dünya sevgisidir. Normal hayatımızda geleceğim, eşim, hayat arkadaşım dediğimiz insanlara aşk diyebiliyoruz. Ancak asıl aşk Allaha olmalıdır, bu vasıflar aşkın bizlere hediyesidir diyebilmeliyiz.
Yorum yapmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir. Yada Misafir Olarak Yorum Yapabilirsiniz.Üyeliğiniz varsa üye girişi yapabilirsiniz. Yeni üyelik için üyelik formunu kullanabilirsiniz.