Ailelerin hatta kişilerin bile kimseye söylemek istemedikleri mahremleri vardır. Bu alana günümüz ifadesi ile konuşacak olursak özel alan diyebiliriz. Ya da mahrem alan. Aileleri içinde barındıran devlet adlı kurumun özel veya mahrem alanının bulunmaması sırlarının olmaması mümkün müdür?
Aileleri ayakta tutan temel güç, aile reisinin elindeki maddi güç değildir. Daha çok aileye egemen olan manevi güçtür. Adını koyamayacakları manevi güç. İşte devletleri de ayakta tutan saik bu manevi gücüdür. Manevi güç ne kadar zayıflarsa devletin gücü de o kadar zayıflar.
Tehditlere karşı insan beyni ve kalbi kemiklerle ve deriyle korunmuştur. İnsan faaliyetlerinin dışa yansıyan hareketlerini görebiliyoruz. İnsan konuşuyor, tutuyor, bağırıyor, yürüyor vs. Ama insana bütün bu eylemleri yapacak gücün bizzat elden, ayaktan, dilden kaynaklanmadığını hepimiz biliriz. İşte devletlerin de hareket etmesini sağlayan dinamik ilk başta gözle görülmez bir derinliğe sahiptir.
Devletlerin önünde iki hayati risk mevcuttur.
Birincisi: Devlet kurumlarının koordinasyonsuzluktan her birinin kendi başına buyruk hareket etmesi. Çok başlılık atalet, sorunların çözülemeyerek kısır döngüye dönmesi, dış devletlerin ajan faaliyetleri devleti bu duruma sürükleyebilir. Koordinasyonsuzluk devleti dağıtır ve önlem alınmazsa her kurum, devlet için de devlet olmaya başlar.
İkincisi: Rejim “düşmanlarının” (iç ve dış ittifaklarla) yazılı hukuk kurallarının çevresinden dolaşarak devletin temel nizamını yok etmek için faaliyette bulunması.
Devlete riyaset edenlerin gerek kurumlararası düzeni sağlamak gerekse de kanunları tesirsiz hale getirmek isteyen “düşmana” karşı “derin devlete” ihtiyaç duyarlar.
Kamuslarda “derin devlet”; otoritenin çıkarlarını gözetip-kolladığı öne sürülen göz önünde olmayan örtülü güç olarak tarif edilir. (Türk Dil Kurumu; Türkçe Sözlük) Böyle bir tarif yukarıdan beri izah etmeye çalıştığımız “derin devlet” anlayışı karşısında oldukça sığ. Ama doğrudan da bizi büsbütün mahrum etmiyor.
1818 yılında Mary Shelley tarafından kaleme alınan “Frankenstein” romanındaki karakter yapay bir varlıktır. Shelley, romanında Fransız Devrimi’nin başlangıcı ve sonunu bir sembol üzerinden anlatmaya çalışır. Romanda, bir tıp öğrencisinin, Victor Frankestein’in macerası anlatılır. Frankestein, insan “yaratmak” ve böylece ölümsüzlüğün sırrına ulaşmak için mezar ve mahzenlerden topladığı ceset parçalarını bileştirir ve kimya ve elektrik gücünü kullanarak ortaya canlı bir varlık çıkartır. Fakat bu ortaya çıkan varlık tam anlamıyla bir ucubedir. Dev gibi büyük ve son derece çirkin olan bu insandan, diğer bütün insanlar tiksinir ve ondan uzaklaşmaya başlarlar. Bunun üzerine bu varlık bir kenara çekilmek mecburiyetinde kalır ve son derece büyük acılar çeker. Bu dayanılmaz acılar kendisinde intikam hissinin gelişmesine neden olur. İntikam hisleriyle kendisini meydana getiren Victor’dan intikam almaya karar verir. Victor’un sevdiklerini, ailesini ve yeni evlendiği eşini öldürür. Victor Frankenstein, yaratığı ‘ucubeyi’ öldürmek için O’nun peşine düşer, ancak yolda ölür. Ucube ise, yaşadığı acıya dayanamayarak kendini yok etme kararı alır ve ortadan kaybolur.
Devletlerin temel esasları hukuka uygun değilse kendini korumak için oluşturdukları güvenlik ve yargı kuvvetleri de ucubeye dönüşür. Önce kendisini var eden devletin etrafına saldırır. Türkiye’de derin devlet olarak Ergenekon Örgütü ile “ucube” arasındaki farkı ayırmak kolay değildir. Fail-i Meçhul cinayetler, uyuşturucu ticareti, iktidar oyunları vs. Siz yıllarca İslam Şeriatı tehdittir veya Kürt yoktur diye bir kanun maddesi yazarsanız, ucubeleriniz de olmayacak duanın peşine düşerler ve güya “vatan millet adına” güneşi yok etmeye çalışırlar. Güneşin öldürme, işkence vs. yöntemlerle yok olmadığını görenler bu sefer kendisini kandıran devletin peşine düşer. Yani demem o ki, devlet; kendi oluşturduğu derin devleti yok etmek zorundaydı. Aksi takdirde devlet yok olacaktı.
İşte tam bu noktada devletin üzerinde olan uluslararası güçler, eski devlet paradigması ile yeni derin devletler oluşturmaya başlamışlardır. 2006 yılında çıkan Terörle Mücadele Kanunu, tıpkı geçmişteki gibi farklılıkları bastırmak için kullanılmıştır. Derin Devletle, derin devletin metotları kullanılarak mücadele edilmiştir. İşin garip yanı, geçmişte derin devletin bütün eylemlerinin üstünü hukuki olarak örten mekanizmalar bu sefer, eskiyi yargılamaya başlamışlardır. Nihayet yeni kadrolarla MİT Operasyonu üzerinden Hükümeti devirmeye çalışmışlardır.
Hükümetler “ucube yaratmaktan” vazgeçmek zorundadırlar. 2010 KPSS Sınavı sonrası Bülent Arınç, aceleyle sınavda hiçbir sahtekârlık yok demesine rağmen çok kısa sürede sınavın bir kısmı sahtekârlıktan iptal edilmiştir. Devletin tepelerinden “ne istediler de vermedik” diye yakınmalar yükselmektedir. Bir başka milletvekili, emniyeti bile onlara bağladık itirafında bulunmuştur. Ucubeler, büyüdükçe daha büyük pay istemişler ve nihayet Türkiye’nin dış politikasına bile yön vermeye çalışmışlardır. Çünkü onlara göre Türkiye Gemisi ABD ve İsrail’e demir atmalıdır.
Bu kritik dönemeçte Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e büyük görevler düşmektedir. Başbakan’ı ve devleti bu savaşta yalnız bırakmamalıdır. Zaten yayınlanan MGK Belgesi’nde kendisinin de imzası vardır. Mesaj açıktır; “şimdilik sana dokunmuyoruz ama gerektiğinde seni de diktatör olarak ilan edebiliriz.” Dikkat edelim bugün Kürt Halkı ile devlet arasındaki bariyerin oluşmasında en önemli engel KCK Operasyonları olmuştur. Bu operasyonlar Kürtlerde derin yaralar açmıştır. Askerin çok fazla üzerine gidilmesi ordu da çatlaklara vesile olmuştur.
Hz. Peygamber (sav) Efendimiz bir hadislerinde “İslam, kendinden öncekileri siler” buyurmuştur. Bu hadis geçmişi çok fazla kurcalamadan önüne bakmayı ifade eder. Türkiye Gemisi batmadan gitmesi için gemideki ağırlıkların atılması ve yeni paradigmanın ilk adımları atılması lazımdır. Toplumdaki tüm kesimlerin kaygılarını adımlar devleti dağıtmadan atılabilir. Mesela Aleviler meselesinde Cami yanına Cemevi açmak gibi şirinlikler yerine Dersim Kayıtları açıklanabilir ve Tanzimat Öncesi Osmanlı vurgusu yapılabilir. Tanzimat öncesi Osmanlı vurgusu aynı zamanda hem Ülkücüler hem de Kürtler üzerinde etkili olabilir. Ayrıca güya din adına İsrail köleliği yapanlara da güzel bir şamar olur.
Yorum yapmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir. Yada Misafir Olarak Yorum Yapabilirsiniz.Üyeliğiniz varsa üye girişi yapabilirsiniz. Yeni üyelik için üyelik formunu kullanabilirsiniz.