Kur’an-ı Kerim’de toplumsal çatışmalar ve çözüm yolları beyan edilmiştir. Şöyle buyrulmaktadır: “Eğer mü’minlerden iki grup birbirleriyle vuruşurlarsa aralarını düzeltin. Şayet biri ötekine saldırırsa, Allah’ın buyruğuna dönünceye kadar saldıran tarafla savaşın. Eğer dönerse aralarını adaletle düzeltin ve her işte adaletli davranın. Şüphesiz ki Allah, adil davrananları sever.” (Hucurat Suresi: 9) Müfessirler, ayet-i kerime’de zikredilen adalet kelimesinin anlaşmazlıkları çözmenin ana kavramı olduğu beyan edilmiştir. Çünkü adalet olmazsa taraflardan birisini bastırabilirsiniz ama kinleri engelleyemezsiniz. İlk fırsatta kinler ortaya çıkar ve sonsuz çatışmanın adımları atılmış olur. Elbette bu ayet-i kerime’yi gündeme getirirken PKK’yı müslüman bir örgüt olarak görmüyoruz. Zaten KCK yapılanması içerisinde yer alan DTK’nın hazırladığı “Kürdistan Özerk Yönetimi” isimli sözleşmede; “Şehir, kasaba, mahalle ve köyde yaşayan bütün halklar; faşist, gerici ve soykırımcı saldırılara karşı bilinçli ve duyarlı olur. Öz savunma, esnasında bu yönelimler karşısında toplumsal direnişi ifade eder” denilmiştir. Dolaysıyla PKK için müslümanlar, “iç düşman”dır ve yok edilmesi lazımdır. Suriye’nin kuzeyinde “şeriat” ile savaştığını gururla ifade eden ultra laik PKK Terör Örgütü’nün müslüman düşmanı olduğunu söylemek zorundayız. Bu meselenin bir yönü. Biz yazımızda bu meseleye değinmeyeceğiz.
Batman’da yaşanan hadise devlet açısından kendi vatandaşları arasında meydana gelen çatışmadır ve yayılma riski her daim mevcuttur. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları arasında adaletle çözüm bulmaz ise bu çatışmalar her an derinleşebilir ve taraflar kendi hukuklarını icat etmeye başlarlar. İşte bu noktadan sonra bölgede Türkiye Cumhuriyeti’nin gücü sıfırlanabilir. Peki, Türkiye Cumhuriyeti meseleyi adaletle çözebilir mi?
Türkiye Cumhuriyeti’nin meseleleri çözecek hukuki tek gücü Terörle Mücadele Kanunu’dur. Bu kanunun en önemli özelliği sosyal hareketleri ve zihniyetleri yargılamasıdır. Herhangi bir kavgada bir değil binlerce kişiyi kavganın tarafı haline getirecek özelliğe sahiptir. Yani kanun çatışmaları mikro seviyesine indireceğine ateşe benzinle gitmenizi sağlar. Kaldı ki kanun, sosyal hayata müdahale anlamı taşıyacağından tarafların tamamında haksızlık duygusunu depreştirecektir. Hatta tarafların sayısını da arttıracaktır. Bölgede çatışmalar derinleşirse “hizmet hareketi” denilen grupta çatışmalardan kendisini kurtaramayacaktır.
TMK, sadece şiddeti engellemek için çıkartılmış bir kanun değildir. Sosyal tarafları sindirmek, dönüştürmek veya taraflardan birisini diğerine karşı zayıf düşürmek mantığına sahiptir. Şiddete bulaşmayan iki güçten birisini terörist diğerini hizmet ehli görürseniz amacınızın “terörü” engellemek olmadığı açığa çıkar. Bu noktada ne kanunlarınıza ne de güvenlik teşkilatlarınıza ve ne de mahkemelerinize güven olur. İşte o zaman insanlar “adaleti” sağlamak için kendi hukuklarını devreye sokarlar. TMK, insanları bu tercihe zorlamaktadır. Düşünmek ve düşündüklerinizi yaşamak için kuvvete ihtiyaç duyuyorsanız ve kanunlar önünüze set oluyorsa “paralel devlet” canavarını sizin özenle beslediğiniz sonucuna ulaşabiliriz.
Niyetleri ve düşünceleri bile mahkum eden kanunlar, adil bir mücadelenin önündeki en büyük engeldir. Hükümet bir an önce TMK gibi yasaları kaldırmalı ve Güneydoğu’daki alanların tamamına egemen olmalıdır. Taraflar arasında adil bir mücadeleye izin vermeli ama tarafların anlaşmazlıklarında meseleleri adil bir şekilde çözecek zemini oluşturmalıdır. Aksi takdirde bu savaş, Türkiye Cumhuriyeti’nin bölgeden çekilmesine vesile olabilir. Kavga ve yakma hadiselerinde meselelere asayiş çerçevesinde bakmalı ama sosyal olarak tedbirlerini kanunları aşarak almalıdır. Eğer TMK gibi kanunlarla insanların üzerine giderseniz Türkiye tarihinin görmediği kadar büyük terör hadiseleri ile yüz yüze kalabilir ve bu terörde asla bitmez.
Yorum yapmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir. Yada Misafir Olarak Yorum Yapabilirsiniz.Üyeliğiniz varsa üye girişi yapabilirsiniz. Yeni üyelik için üyelik formunu kullanabilirsiniz.