Hıristiyanlık Dini’nin dünya hayatına yönelik şer’i hükümleri bulunmamaktadır. Bu açığı kapatmak için din adamlarına “ilahlık” yetkisi tanınmıştır. Bu “ilahlar” egemenlik hakkını kullanırken bırakın başka dinden insanları bizzat kendi dindaşlarına her türlü vahşeti sergilemişlerdir. Yahudilik ise zaten ırkçı bir dindir. Diğer insanları kendi bünyesine kabul etmez. Ortaçağ denilen dönemde gerek Yahudilik gerekse de Hıristiyanlık Dini zulüm destanları yazmışlardır. M. Hamdi Yazır (rh.a)’ın şöyle bir tespiti bulunmaktadır:
“İslam Dini haricindeki diğer dinler; kendilerinden başkasını yaşatmazlar. Kendilerinden başkasını yaşatmamayı dinin gereği bilirler. Bunun için yakın zamanlara kadar Hıristiyan Devletlerin içinde başka milletleri yaşattıkları görülmemiştir. Son zamanlarda bu vicdan darlığındaki politik hastalığı gören Avrupa Devletleri, vicdan hürriyeti davasıyla liberalizm, laiklik ve hümanizm kelimeleri altında Hıristiyanlık kelimesinden sapmış ve o zamandan bu yana diğer milletler üzerinde hükümet kurma yolu bulabilmişlerdir. Fakat laiklik, liberalizm ve hümanizm gibi kelimeler olumlu ve merhametli, genel bir hak vicdanı kurulmasını değil, dinsizliğe ve bencilliğe doğru olumsuz bir gidişi hedef almıştır. Bilime ve sanayiye ait gelişmeleri hakikate bağlamak yerine insanlığı haktan uzaklaşmaya, vicdansızlığa ve ihtiraslara sürüklemiş ve sonucu da İslamiyet’in gösterdiği gerçek ve olumlu hürriyet hakları ile insanlığa temin ettiği ve yaydığı gerçek evrensel hayattan uzaklaşmak ve hayatın sıkıntılarını arttırmaktan ibaret olmuştur.”
Avrupa Birliği’nin Leyla Şahin davasında aldığı başörtüsü kararı, İslam’a karşı tavırdan başka bir anlamı yoktur. AB, İslam ve müslümanlarla beraber yaşayamayacağını zımnen açıklayarak batılı değerlerin İslam’ı ve müslümanları kuşatamayacağını ilan etmiştir. ABD’nin Irak ve Afganistan’ı işgal edip demokrasi getireceğim iddiası ile bir milyondan fazla insanı öldürmesi ABD’nin de yıkıcı olabildiğini ama yapıcı olamadığını ortaya koymuştur. Neticede liberalizm, laiklik ve hümanizm bir medeniyet oluşturabilmek kabiliyetinde olmadığını göstermiştir. Zaten her türlü milliyetçiliğin bir medeniyet projesi üretemeyeceği açıktır. Türkiye’deki “Türk Ulusalcılığı” bırakın dışarıya medeniyet transferini bizzat Türkiyeli insanlara kan kusturmuştur.
Suriye’de, Sosyalist-Baas yönetiminin silahsız göstericilere ateş açması ve bir günde yüzlerce insanı öldürmesi Esed Yönetimi’nin idare etme kabiliyetini kaybettiğini göstermiştir. İran, Irak işgalinde ABD ile çalışmasına rağmen Irak’a istikrar getirememiştir. Bugün her gün Irak’ta yüzlerce insan öldürülmektedir. Dolaysıyla Humeynizm de yönetme kabiliyetini kaybetmiştir. Humeynizm, hürriyet isteyen Suriye Halkı’nın çocuklarını yakarak öldürmektedir. Tarihin lanetli ideolojileri arasında yer alan Humeynizm, sadece yıkıcılık ve insanları birbirine düşürerek var olma mücadelesi yapmaktadır. Türkiye, Irak ve Suriye’de mezheb savaşı çıkartmak isteyen Humeynizm’in bir umut olmayacağı da açığa çıkmıştır. Yakın zamanda İran’da korkunç dalgalanmaları bekleyebiliriz. Zaten İran bunun farkındadır ve yıllarca aynaya bakmadan büyük şeytan ilan ettiği ABD ile yakın ilişki kurmak istemektedir.
Türkiye’nin resmi ideolojisi Kemalizm; zaten orijinal bir ideoloji değildir. İtalyan Ceza Kanunu, İsviçre Medeni Kanunu ve kendine mahsus ulusçuluk anlayışının harmanıdır. Her on yılda yapılan darbeler ve Soğuk Savaş döneminin konjonktürel şartlarıyla ayakta kalabilmiştir. Kürt Meselesi’ni bölücülük, İslami meseleleri irtica olarak mahkûm etmeyi yönetme zanneden resmi ideoloji azgın bir azınlık dışında kimseyi mutlu edememiştir.
Türkiye’yi bir gemiye benzetecek olursak oldukça kritik bir dalganın arasında kaldığını söylemek zorundayız. Geminin demir atacağı herhangi bir yer bulunmamaktadır. Etrafı çatışmaların sürdüğü ve hatta derinleştiği bir coğrafyaya dönüşmüştür. Dünyanın jandarmalığına soyunan ABD, bırakın dünyayı yönetmeyi kendini bile yönetememektedir. Gemi, ulusalcılık yüzünden oldukça büyük miktarda su almıştır. Suriye ve İran, geminin içindeki vatandaşlar arasında mezheb savaşı başlatmak için her türlü tahriki yapmaktadır. Aynı İran ve Suriye, PKK’yı kullanarak ırk savaşları da başlatmak istemektedir.
Hükümet geminin yıllar boyunca su aldığının ve çeşitli risklerin farkındadır. Bu sebeple demokratikleşme paketleri gibi paketlerle önlem almaya çalışmaktadır. Ama geminin su almasına vesile olan resmi ideolojiyi hala mahkûm edememiştir. Gemi boyanmakta ama su alan delikleri kapatılmamaktadır. Andımızın kaldırılması resmi ideolojinin mahkûm edilmesi için elbette olumludur ama yeterli değildir. Türkiye’de resmi ideoloji hala “koruma kanunları” korumasındadır. Eğitim sistemimiz insanlara ideal sunamamaktadır. Ahlaki ve ekonomik zaaflarımız hala yerinde durmaktadır.
Geminin kaptanı karizmatik daha da önemlisi iyi niyetli… Gemi’deki insanlara fazla sallanmayın gemi batabilir diyor. Ama geminin içindekileri yerinde rahat durdurmayacak ideolojik pislikler insanların yüreklerine işlemiş. Yine de gemidekilerin çoğu Erdoğan’a güveniyor. Güven duygusu geminin parçalanmasını engelliyor ama yetmez. Çünkü gemi yeni bir paradigma inşa edemiyor. İslami camialar bütün yükü hükümete yıkmış ve yeni bir medeniyet kurmak için son derece rehavet halinde. İslami camiaların bazısı İrancı!.. Diğer bir kısmı ulusalcılarla kol kola. Erdoğan şimdilik gemiyi batmadan tutabiliyor ama tehlike geliyor. Halktaki rehavet geminin altını delmek isteyenlere büyük güç kazandırıyor. Eğer halkta diri bir nefes olsaydı tek başına Türkiye Halkı, Esed’in gitmesine yeterdi.
Başbakan Tayyip Erdoğan, yeni bir sayfa açmak için daha fazla risk alabilmelidir. Bu sayfayı açması için içerdeki şarlatanlara her türlü desteği veren Esed’i devirmesi şarttır. Ayrıca 80 yılda büyük acılar çeken halka yeni bir sayfa açmalıdır. Demokratikleşme Paketi’ni açıp TMK’da değişiklik yapmaması halkın geleceğe umutla bakmasını sağlamış ama geçmiş acıları hafifletmemiştir. Zira TMK yüzünden binlerce insan hapistedir ve aileleri perişandır.
Başbakan Erdoğan’ın bizzat Erdoğanizm açmaması ve kendisinden sonra millete ufuk verecek paradigmayı inşa etmesi şarttır. Zira şu an Türkiye gemisi kendisinin karizmasıyla ayakta durmaktadır ama kendisinden sonra tufanlara dayanacak gücü yoktur.
Yorum yapmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir. Yada Misafir Olarak Yorum Yapabilirsiniz.Üyeliğiniz varsa üye girişi yapabilirsiniz. Yeni üyelik için üyelik formunu kullanabilirsiniz.